11 Aralık 2004'te Le Monde'da yayımlanan yazının Türkçe çevirisi 12 Aralık 2004 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır.
Le Monde 11 Aralık 2004
Edgar Morin/Alain Touraine/Jean-Christophe Rufin/Guy Sorman
Şunu kabul edelim: Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin olumlu etkiler getireceğini düşünenlerin mükemmel argümanları, sırtını coğrafya ve tarihe dayamış kamuoyunun direncinin yanında zayıf kalıyor. Avrupa'nın batısında pek çok kişi, Osmanlı İmparatorluğu'nun 14. yüzyıldan itibaren Avrupalı bir güç olduğunu, çöküşüne ve 1. Dünya Savaşı'nın hemen ardından Türkiye'nin doğuşuna kadar da öyle kaldığını unutmuş olmalı.
Bugün Türkiye'nin AB'ye girişi üzerine üye ülkelerin her birinde referandum yapılacak olsa, sonuçlar muhtemelen her yerde olumlu çıkmaz. Ancak doğru olduğuna inanılan tutuma karşıt bir tutumu öne sürmemiz şart mı? Tabii ki, kesinlikle. Zira Türkiye'nin AB'ye üyeliğini gerektiren asıl neden başka bir yapıda. Bu üyelik, Avrupa'nın küresel oyuncu rolünü sürdürebilmesi veya yeniden oluşturabilmesi, yani İslam dünyası ile, ABD'nin Ortadoğu'da yarattığına muhalif bir ilişki kurabilmesi için vazgeçilmez bir koşul.
Avrupa, üye ülkeler arasındaki çeşitliliğin getirdiği sorunlar tarafından yutuluyor. Devlet başkanları, parlamenterler ve yetkililer işlerini düzgün yapıp, AB'nin iç işleyişini düzeltmeli. Kamuoyu açıkça itiraz etmese de, Avrupa'nın idari işleyişinden kimse memnun değil. Kamuoyu diğer taraftan, AB'nin muazzam ekonomik gücü ile uluslararası siyaset alanındaki iktidarsızlığı arasındaki hayret verici farkın da bilincinde. Gerçekten de Avrupalılar, giriştikleri her uluslararası meselede kendi içlerinde ayrılıklar yaşıyor.
Ama işte tam da bu konuda bir karara varılması gerekiyor: önceliği Amerikan hegemonyasına verenler bunu yüksek sesle söylesin; ancak diğerleri de korkularını ve ikiyüzlülüklerini bir kenara bırakarak, Avrupa (veya Batı) ile İslam dünyası arasında başka bir ilişki kurmanın pekâlâ mümkün olduğunu açıkça belirtsin. Tüm dünyada savaşın ve barışın, günümüzdeki askeri saldırılara ve terörizme son verme konusunda bizim kapasitemize bağlı olduğunun artık anlaşılması gerekiyor. İslam dünyasıyla ilişkilerimizde böyle bir dönüşümde, destek olarak Türkiye'den başka hiçbir ülkeye dayanamayız. Türkiye, laiklik ve İslam arasında bizzat yaşamakta olduğu uzlaşmayla, hasımların karşılıklı yıkım dışında da seçeneklerinin olduğunun canlı kanıtı. Burada sorun, önyargılı kesimlerin kamuoyuna yeterli seviyede bilgi akışını engellemesinden ve bazı kesimlerin, başka yerlerde olduğu gibi Türkiye'de de şiddet ve savaş haricinde bir seçenek olmadığını düşünmesinden kaynaklanıyor.
Bir çözümün pekâlâ mümkün olduğuna kendimizi acilen inandırmayı başaramazsak, günümüz dünyasının en büyük jeopolitik sorunlarında küresel role soyunmaya dair tüm ümitlerimizi suya düşürmüş oluruz: İslam ile Batı'nın karşılaşması, dünyanın ekonomik egemenliği için ABD ile Çin arasında yaşanacak rekabet, gelişme sınırının gitgide artan bir hızla altına düşen Afrika'nın hayatta kalma mücadelesi, bunlara ek olarak coğrafyayla ifade edilemeyecek olan, dinin kamusal alandaki yeri, insan hakları ve kalıcı gelişmenin gerçekleştirilebilmesi gibi, şimdiye dek konferans salonlarından dışarı çıkmamış sorunlar. Türkiye'yi reddedersek ufkumuzu kapatıp, her türlü küresel sorumluluğu geri çevirmiş oluruz. İşi sadece Avrupa'nın 'içinde' alınacak bir karara bırakırsak, Türkiye'nin üyeliğine taraf ve karşı olanlar daha uzun uzun tartışır, Fransa da prensipte Avrupa seviyesinde kabul edilmiş kararlara karşı çıkarak kendini lüzumsuz risklere atmaya devam eder. Tam tersine, Avrupa'nın tümünde bu üyeliğe taraf veya muhalif tüm argümanları arkamızda bırakarak, Avrupa'nın en sonunda dünya meselelerinde, dolayısıyla dünya barışında başroldeki oyunculardan biri olmasının vaktinin geldiğini ve Türkiye'nin AB üyeliğinin, Avrupa ile İslam dünyası arasında yeni ilişkilerin kurulabilmesi açısından vazgeçilmez olduğunu, çok güçlü bir şekilde vurgulamalıyız.
(Alain Touraine ve Edgar Morin: Sosyolog, Jean-Christophe Rufin: Yazar, Sınırsız Doktorlar örgütünün eski başkan yardımcısı, Guy Sorman: Köşe yazarı, 11 Aralık 2004)