15 Ekim 2006Mustafa Özcan Soylu
Modern Batı burjuva uygarlığına karşı en ciddi direnişler ve tehditler, tam da bu uygarlığın gençliğini yaşadığı dönemde bir tehdit olarak tarih sahnesine çıktı. Ama şimdi, artık tam da stabilize olduğu ve gençliğini yitirdiği dönemde, ona direnebilecek, ona bir tehdit oluşturabilecek hiçbir güç yok ortada. Mistisizm bir yeniden doğuş yaşıyor. Bizzat mistisizmin bu yayılışı, bir çağ bitişinin sonucu ve ifadesi değil mi? Eski uygarlıklar çağında, dünyada uygarlıklar henüz bütün yeryüzünü uygarlaştırmamışken, o uygarlık alanlarının dışında "barbar" halklar vardı. Bu uygarlıklara ve uygar uluslara son verebilecek. Ama Coca-Cola'nın satılmadığı bir tek köy bakkalının bile kalmadığı bugünkü yeryüzünde, bu çürüyen Batı uygarlığına son verebilecek hiçbir güç kalmamış görünüyor. Ve bu uygarlık, yeni bir bin yılla birlikte girdiği bu çağda, kendisine bir ölüm vuruşu yapacak celladı arayacak, bulamayacak; sürünmeye ve çürümeye devam edecek. Şimdinin toplumsal egemenliği, kişi ve algılayışı açısından, şimdinin yitirilişinden başka bir şey değil. Hayat hiçbir zaman yaşanmamış, yaşanmayacak, tadına varılmamış şimdilerden oluşuyor. Her şimdi sadece bir sonraki randevu için var. Şimdi, geleceğin bir hizmetçisi. Bütün şimdi ve gelecek, daha hızlı, durmayalım düşeriz prensibine göre çalışan modern uygarlığın mihrabında kurban edilmiş durumda.
Akıllılar ve dahiler Geleceğimizi hayal edemiyoruz. Sadece şimdi var. Ne geçmişten etkilenecek ne de geleceği tasarlayabilecek. Şimdi, gelecek tasarımı olmadığı için paramparça. Bu insan yaşantıları içinde doğru bir önerme gibi görünüyor. Şimdiyi, geçmiş yenilgilerimizle yaşarken gelecek tasarılarımızı yitiriyoruz. Geçmiş, hesaplaşılması gereken bir zaman dilimi olarak önümüzde duruyor. Şimdiyi yıkacak barbar saldırıları ile karşı karşıya olmadığımıza göre bunu kendi ellerimizle yapmalıyız. Gelecek kazanılmalı. Şimdi için kazanılmalı. "Gitgide genişleyen çemberler halinde yaşıyorum hayatı nesnelerin üzerini kaplayan çemberler..." Bunu Rilke diyor. "Aslında sarmalanmış olma duygusundan başka bir şey değildir mutluluk..." Bunu da Adorno diyor. Akıl, toparlama ve sonuçlandırabilme gücüdür. Genişleyen çemberler olarak yaşanan yaşam, aslında daralmadır. Sarmalandığını düşündüğünde yaşadığın daralma ile mutluluğa ihanet başlar. Entelektüel farkındalığın dehşet acısıdır mutsuzluk. Tam genişliyorum dediğinde fark ettiğin daralma, sarmalanıyorum dediğinde duyduğun soğukluktur. Gözlerinle bir insan elini tutabilir misin? Tutmanın dilini biliyorsan, evet. Sözlerinle birini öldürebilir misin? Söyleyecek sözün varsa, evet. Toparlama ve sonuçlandırma gücünün kaybı, mutsuzlukla sarmalandığında bilinçaltının patolojik süreçleri başlıyor. Peki özgürlük, kim olduğumuzu keşfetmekte ya da saptamakta değil, bizi tanımlayıp sınıflandırmış kurumlara başkaldırıda yatıyorsa 7 Ekim 2006'da İstanbul Beyoğlu'ndaki şizofren ve ailelerinin yaptığı eylemin anlamı nedir? Şizofreni Gönüllüleri dağıttıkları broşürlerde şu hatırlatmalarda bulunuyorlardı.
Şizofrenler iyileşebilir. Şizofrenler çalışabilir. Beyinleri farklı çalışsa da ruhları duyumsar. Siz ve sevdikleriniz de şizofren olabilirsiniz. Bu dünyada biz de varız. Şizoid yapı ya da şizofreni bir kopuştur. Gerçekten, gerçeğin algılanışından. Şizofrenilerin biraz değişik algılayışları vardır. Sanki bu dünyada yaşamazlar. Gerçekleri kendilerine aittir. Ama ne ilginçtir bu toplumdaki toplumsal muhalefeti, gösteri ve eylem geleneğini üstlenmişler. "Akıllı" çoğunluk gündelik koşuşturmalarında magazin forever derken bu ülkede toplumsal muhalefet şizofrenlere kaldı. İyi de oldu. Ne denilebilir ki. "Akıllılar" ölüm sessizliğinde, "deliler" eylem yapıyor. İşte bizim şenlikli toplumumuz. Şizofren olarak iyi ki varsınız. Toplumsal duyarlılığınızı, toplumun çoğunluğunu oluşturan "normal" bireylere göre daha insana yakışır şekilde ortaya koyduğunuza göre biz de sevdiklerimizle beraber şizofren olmak istiyoruz.Yazının başında modern burjuva uygarlığının tam da stabilize olduğu ve gençliğini yitirdiği dönemde ona direnebilecek, ona tehdit oluşturabilecek hiçbir güç yok ortada demiştik. Düzeltiyorum "Hayır, var". Şizofrenler.Mustafa Özcan Soylu: Doç. Dr., Kardiyoloji uzmanı