23 Eylül 2005Milliyet Gazetesi
Bakın, Avrupa Birliği yolunda Türkiye'ye Papadopuloslar ne zaman taş koyarlarsa, bunun hesabını Denktaşgiller'den sorun.Asıl suçlu onlardır.Bunu hiç unutmayın.Denktaşgiller'dir, Güney Kıbrıs'ın tek başına AB'ye girebilmesine kapıyı açanlar... Türkiye'ye Annan Planı konusunda iki kez kaçırttıkları fırsattır, AB'de Papadopuloslar'ın eline veto kozunu kazandıranlar...Kırk dereden su getirebilirler.Sakın kulak asmayın.Denktaşgiller'in kabahatidir bu.3 Ekim yaklaşırken, Türkiye'nin Papadopuloslar'dan yemiş olduğu golü de Denktaşgiller'in hanesine yazın, hiç kuşku duymayın.Evet, bir gol yendi.AB'nin yayımlamış olduğu karşı deklarasyon, Rumların bakış açısını çok daha fazla yansıtıyor. Gerek Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı tanıması, gerek Kıbrıs'ta çözüm açısından AB'nin devreye girmesi, gerekse limanlarımızın açılması konularında AB, Rumları kolladı.Hem de fazlasıyla...Ankara, tepkisinde haklıdır.Karşı deklarasyon öylesine kaleme alınmıştır ki:(1) Deklarasyon biraz deklarasyon sınırını aşarak, politika belirleyen, adeta yol haritası çizen bir siyasal belge niteliği kazanmıştır.(2) Kıbrıs'ta çözüm konusunu Birleşmiş Milletler platformundan AB'ye taşıyan bir sapma yaratmıştır.(3) Gerek Güney Kıbrıs'ın tanınması, gerekse Gümrük Birliği çerçevesinde Güney Kıbrıs'a limanların açılması konularında, 3 Ekim sonrası Türkiye'yi daha kolay sıkıştırabilecek diplomatik bir anlayış getirmiştir.Bunlar bazı olgular.Yok sayılamayacak olgular.Ama dünyanın sonu mu?Elbette değil.Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı tanımasının bugünden yarına olamayacağını cümle âlem biliyor. AB'si de, ABD'si de, BM'si de bir gerçeğin farkında. Bugün artık Kıbrıs'ta çözüm yoluna taş koyan Türk tarafı değil, Papadopuloslar'dır.Öte yandan, çözümde adres olarak AB'nin işaret edilmiş olması, BM'yi ille de devreden çıkaracak bir sonuç yaratmaz. Her şeyden önce AB'nin Kıbrıs gibi kritik dış politika konularında ortak tutum saptayarak inisiyatif alamadığı gerçeği göz önünde tutulursa, BM'nin Kıbrıs'ta devre dışı kalması uzak ihtimaldir.Limanların açılmasına gelince...Bu konuda Türkiye'nin eli ne kadar güçlü?.. Güçlü olduğunu savunmak zor. Ayrıca, bu bakımdan AB tam bir blok halinde Güney Kıbrıs'ın yanında saf tutmuş durumda...Görünen nedir?Güney Kıbrıs hayatın gerçeği!Eninde sonunda tanıyacaksın. Başka çare yok. Elbette bugünden yarına tanımayacaksın. Ama AB'ye üye olacaksan, günün birinde tanımak kaçınılmaz olarak gelip kapını çalacak.Bunun gibi, limanlarını da bugün değilse yarın, fazla uzatmadan açmak durumundasın. Tabii bu konuda hem bir zamanlama sorunu, hem de bir al ver mekanizması önem taşıyor.Ne yapmak lazım?Ankara'nın sinirlerine hâkim olması gerekiyor.Bugüne kadar olduğu gibi...AB'nin 'karşı deklarasyonu'na karşı Dışişleri haklı olarak tepki gösterdi. Aynı zaman da kendi pozisyonlarını bir kez daha açıkladı. Bu çerçevede, "Tanıma ancak çözümle mümkündür!" diyerek yola devam edeceğini belli etti.Soğukkanlı bir duruş...AKP hükümeti bugüne kadar AB konusunda bu çizgiyi izledi. Pire için yorgan yakabilecek tavırlardan kaçındı. Şimdiki tutumu da farklı değil.Doğru olan da bu... Ama bir nokta var:3 Ekim'e kadar 'müzakere çerçeve belgesi'nin içine imtiyazlı ortaklık gibi olmadık bir şey konursa, o zaman 3 Ekim dondurulur. Bu gerçekten Türkiye'nin kırmızı çizgisi niteliği taşıyor.Ama Avusturya'nın bunu başarması yakın ihtimal değil.3 Ekim'e böyle geliyoruz.
Bu konferans yapılmalı!Olmaz böyle şey, olmaz böyle bir kafa!Evet aynen öyle.İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin Ermeni Konferansı ile ilgili durdurma kararından söz ediyorum. Bu kararın ne hukukla ilgisi var, ne de demokrasiyle. Hukuku da hiçe sayan, akademik özgürlüğü de hiçe sayan, ifade özgürlüğünü de hiçe sayan bir karar bu.Demokrasi ve hukuk devleti anlayışını böylesine ayaklar altına alan bir kararın, Türk yargı tarihine bir leke olarak geçeceğini düşünüyorum.Üniversite çatısı altında büyük çoğunluğunu kendi alanlarında son derece yetkin akademisyenlerin oluşturduğu bir toplantı düzenleniyor. Bir mahkeme çıkıyor, böyle bir bilimsel toplantıyı durduruyor.Katılımcıların hangi kriterlere göre seçildiğini sorgulayabiliyor. Neden farklı görüşte olanların çağrılmadığını sorgulayabiliyor. Konferans giderlerinin ne şekilde karşılandığını sorgulayabiliyor. Bütün bu konularda bilgi ve belge isteyebiliyor.Hop dedik!Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Rejimin adı nedir? Yoksa askeri rejim altında mıyız? Üniversiteye böylesine müdahale edebilen, akademik özgürlüğü böylesine hiçe sayabilen kafaların yargı sistemi içinde bulunduğu bir ülkede, demokratik hukuk devletinden nasıl söz edebiliriz ki? Bu kararla ülkemizde hukuk yara aldı.Yazık!Başbakan Erdoğan'ın sözlerine katılıyoruz: "Bir ülkede düşüncenin, fikrin açıklanacağı bir organizasyonda, bu şekilde bir kararın alınmasını doğrusu tasvip etmem mümkün değil. Siz bir düşünceyi beğenmeyebilirsiniz. Tasvip etmeyebilirsiniz. Ama bunun açıklanmasının önüne gelip de bir engellemeye giremezsiniz." Bu konferans yapılmalı!Demokrasi adına, hukuk adına, akademik özgrlükler adına doğru olan bu konferansın yapılmasıdır.[email protected]