Merhaba kâinat!..
Havaların yeniden soğuyacağı, hatta buz keseceği haberleri ile çıktık yola.
(Bazı “online” haber mekânlarında “havanızı kişiselleştirin” diye düğmeler var. Atmosfer olaylarını da insanın kişisel malı haline getirmek, modern endüstri medeniyeti insanının üst noktadaki kibir örneklerinden biri olmalı; herneyse, tefrikacılarınız havalarını kişiselleştirdiler tabii ve BBC online’dan bu Pazar İstanbul’da eksi 9 derece Celcius olmasının beklendiğini öğrendiler – havaları batsın!)
Ama daha selam veremeden sağa-sola, birbirinden sıcak, acıtıcı ve yakıcı haberlerle atmosferimiz (her iki anlamda da, yani hem kişisel hem evrensel ve kozmik açıdan) cehennem gibi ısınıverdi.
Bir kere, yerkürenin “anormal” ısınmasına deli gibi devam ettiğinin son kanıtı açıklandı: İlk hava kayıtlarının tutulmasından bu yana, yani 143 yıldan beri en sıcak ikinci yılın, işte bu, içinde yaşadığımız yıl olduğu haberi BM’den gelen raporda belirlendi. En sıcak yıl olma rekoru hâlâ El Nino’lu 1998’de olmakla birlikte, daha hafif bir El Nino’nun yaladığı 2003’ümüz, geçen seneyi sollayarak ikinci sıraya yerleşti. Eh, ikincilik de hiç yoktan iyidir.
Aynı anda, eski “terörlü” günlerimizi hatırlatan bir haberin lavları yüzümüze doğru fışkırdı: Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun, kendi evi önünde iki kurşunla katledildiği öğrenildi. Neredeyse bütün gazetelerin manşetindeydi tabii haber. Ama, bu korkunç olayı belki de en iyi ifade eden başlık Hürriyeti’inkiydi: “Derin Suikast!” Derin devlet göndermelerinin, yani sıradan vatandaşların akıl erdirmelerinin son derece zor olduğu derin casusluk-polisiye hikâyelerinin bütün unsurlarını içinde barındıran bir olgudan bahsediliyordu çünkü. Akademik referanslar bir yana, Atatürkçü ve Laik olduğu belirtilen Doçent’in ismi, kamuoyunun hafızasında bilimsel çalışmalarından çok, Bergama altını, Alman Vakıfları’nın Türkiye’deki “legal casusluk” faaliyetleri, Fethullah Gülen dâvâsına müdahil olması; Nüfuz Casusları, Hizbullah tedhiş örgütü, Emniyet teşkilâtındaki irticai faaliyetler ve gizli dinleme gibi hadiseler üzerinde çalışmalar yürütmüş olmasından ileri gelmekteydi. Hatta, bu son iki konu üzerindeki kitabını yayımlayacak bir yayınevi bulunamaması dolayısıyla, kitabın ya da raporun bir bilgisayar disketinde muhafaza edildiği gibi ayrıntılar var. Bir ilk gözlem olarak, kişisel ve akademik görüş ve yayınlardan daha ağırlıklı olarak, siyasi-polisiye-casusluk hikâyelerinin bir kahramanının, tam da böyle ulusal boyutu aşan CIA’lı, MİT’li karanlık hikâyelere uygun bir olayın içinde olduğunu gösteren işaretler bulunduğu söylenebilir. Nitekim, Hürriyet ve Milliyet gazeteleri de 1. sayfalarından “Katilin arkasındaki kim?”, “Gizli Servis işi mi?” gibi kutularla olayı verirken, tam da bu konseptleri dile getirmekteydiler. Bu kadar karmaşık boyutları olan bir olayın kolay kolay aydınlatılamayacağını söylemek, herhalde kehanet olmaz.
Giderek artan ısıdan bahsederken, Kıbrıs’ın “sıcak patates” olma halini koruduğunu söylemekte beis yok. Kıbrıs konusundaki, Denktaş’ın da katıldığı toplantılardan kati bir eğilim çıktı aslında. 28 Şubat 2003 tarihine kadar müzakerelerin sürdürülmesi ya da toplantılardaki metaforik ifadesiyle ‘masada ciddi anlamda bulunulması’ eğilimi.
Irak’ın deklarasyonu beğenilmeyince, sıcak savaşın sıcak nefesi ensemizde biraz daha duyulur oldu. Komedi malum; 12 bin sayfalık raporun yaklaşık 8 bin 500 sayfası bir güzel makaslandıktan sonra kalan 3 bin 500 sayfayı görme ‘fırsatı’ BM’nin daimi olmayan ülkelerine tanındı. Peki o sayfalarda neler vardı, diye sual edilecek olursa Berlin’in tanınmış Die Tageszeitung gazetesinden Independent’e yansıyan bir habere göre, Irak’ın raporunda, Saddam’ın kitle imha silahlarını destekleyen 150 şirketlik bir liste bulunuyormuş ve listedeki şirketler de ABD, Britanya, Almanya ve Fransa gibi ülkelere aitmiş. Gazetenin yazdığına göre, 80 Alman ve 24 Amerikan şirketi, 1975 yılından bugüne Irak’a silah programları için donanım ve ‘know-how’ yardımında bulunmuş. Hatta bazı durumlarda, Bağdat’ın konvansiyonel silah programlarına verilen destek geçen seneye kadar sürmüş. Mesela ünlü Siemes şirketi, hükumetin de onayıyla, böbrek taşlarının düşürülmesinde kullanılan bir makine satmış Irak’a. Lakin, bu makinenin çok hassas bir şalteri varmış ve nükleer bombaların patlatılması için ‘iki amaçlı’ olarak da kullanılabilirmiş mesela. Listede, İsviçre ve Çin firmalarının yanı sıra 10 Fransız firmasının da ismi geçiyormuş...
Çok şaşırtıcı... mı? Değil elbette. Şaşırtıcı olan BM silah denetçilerinin kendilerini ciddiye almalarını azimle sürdürmeleri.
Devamı yarın...