Merhaba kâinat!..
Her iki anlamında da fırtınalı günler... İstanbul’da bilhassa fırtınasızlığın/rüzgârsızlığın hâkim olduğu iki günde, Yatağanlılar’ın pek alışkın olduğu o kötü şöhretli “enversiyon” olayından dolayı bildik/konvansiyonel hava kirlenmesi sonucu pis/sis içinde kalındı. Ama küresel iklim değişikliği gibi yeni fenomenimiz, küresel iklim değişikliği konusunda dev uluslararası toplantı yapıp havanda su dövülmesine tanık olan Hindistan’ın Bengal körfezinde kendini şedit fırtınalar olarak gösterdi. Âni bir “siklon” ve sonuç: en az 36 ölü balıkçı, 400 kayıp ve 40 batmış balıkçı teknesi... İspanya’nın Galicia kıyıları açıklarındaki fırtınalarsa 77.000 tonluk fuel oil’ın denizlere boca olmasını tetikledi...
Ülkede başbakanlık ve yetki konusundaki esen ve estirilen fırtınalara, iktidardan indirilmiş başbakanlarla başbakan yardımcılarının ‘bağımsız Ankara’dan iç ve dış politika konusundaki müdahaleleri ek anafor ve burgaçlar getiriyor. Berlusconi’nin AKP lideri ile Türkiye’ye hayli ticaret kokulu dostluk ve destek mesajları arasında “harika bir teknik direktör ihraç ettiniz; ama biz kıymetini bilemedik” cümlesi, aynı harika teknik direktörün yönetimindeki takımın bu cümlenin sarfından birkaç saat sonra İspanya’da tam bir paçavraya dönmesi ile birlikte, kafalarda gerçek bir “fırtına” yaratıyor ve hayatımızın bir traji-komediden ibaret olduğu duygusunu yaratıyor...
Traji-komedinin lâfı edilmişken, dünyadaki genel görüntünün tastamam buna uygun olduğu da, işin cabası tabii: “Referandum”unda evet oylarının yüzde 99’unu değil yüzde yüzünü alarak dünya rekoru kıran Saddam Hüseyin’in “bağımsız” meclisi BM kararını reddederken, “vizyon” sahibi “âkil” lider aynı kararı şartsız kabul ediyor; onun bu kabulünün korkunç bir istilâ savaşını ufuklardan uzaklaştırması beklenirken, hiç kimse nedense böyle bir ferahlama duygusunu içinde taşımıyor... Kapkara fırtına bulutları tam da bu anda küçük Katar emirliğinin semalarından dünyanın dört bir yanını kaplıyor: Uydu kanalı El Cezire mikrofonlarından capcanlı bir Usame Bin Ladin’in çakıllı sesinden (BBC, İngilizce tam metin; ayrıca Fisk: Independent: “O yaşıyor; buna şüphe yok. Ama sorular havada: Nerede ve neden şimdi ortaya çıktı?") tüyler ürpertici bir cümle, öncelikle Batı ülkeleri liderlerinin ve fakat aslında hepimizin birden üstüne çöküyor:
“Karşılıklılık esası, adaletin bir parçasıdır. [...] Neden korku, cinayet, yıkım, yerinden yurdundan edilme, öksüz-yetim-dul kalma bizim kaderimiz; güvenlik, istikrar ve mutluluksa sizin kaderiniz olmaya devam etsin ki? [...] Bu, âdil değildir. İntikam almanın zamanı geldi. Nasıl öldürüyorsanız, siz de öyle öldürüleceksiniz, nasıl bombalıyorsanız siz de bombalanacaksınız...”
Saatli takvimde pastırma yazının gelmekte olduğu yazılı. Tabii ki fırtına beklenmiyor. Yüz yıllık gözlemlerin sonuçlarını aktaran takvimin hiç bu kadar yanıldığına tanık olmamıştık. Havalar da bir tuhaf oldu. Haydi hayırlısı...
Devamı yarın...