No.163 - Seçimden önce savaş!

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

Siyaset cephesinde kritik haftaya girildiği belirtiliyor gazetelerde. Tabii Türkiye’de. Yüce Meclis, birincisi, erken seçime gidilip gidilmeyeceğini tartışıyor. İkincisi de, 200 yıllık bir rüyanın doğrultusunda geç de olsa Avrupa’ya gidilip gidilmeyeceğini.

İki kriz var yani ortada: Siyasi kriz ve modernleşme projesi krizi. Yüce Meclis üyelerinin her iki doğrultuda da söylemleriyle eylemleri arasında bir tutarlılık olup olmadığını bilemiyoruz. Gülcügil’in bugün Açık Site’de yer alan karikatüründe çizdiği gibi yani: Düşünce balonları ile söz balonları birbirinin zıddı. Alın size “Balon Krizi”.

Peki, balonları patlatacak iğne kimin elinde? Akşam ve Yeni Şafak gazetelerinin birbirinden habersiz olarak attıkları manşet birbirinin aynı: “Son Koz(u) İstifa”. Başbakan kastediliyor tabii. Yani, hem sağlığı, hem de Meclis’teki sandalye çoğunluğu iktidarda kalmasına engel teşkil eden Başbakan’ın, bu durumda demokrasilerin en doğal (normal) gereğini yerine getirerek istifasını sunması, dünyanın en anormal durumlarından birine yol açması sonucunu doğurabiliyor: Ecevit’in “istifa” ederek erken seçim ve Avrupa Birliği yollarından ikisini birden tıkaması durumu yani. Yani, hükûmet krizinin tam ortalık yerinde istifa edip hükûmet krizi yaratması durumu var! Ama, Başbakan’ın bizatihi kendisi, hükûmetin olduğu gibi devam etmesinin ülkenin ekonomik bakımdan zarara uğramasını engelleyeceğini söylüyor. Yine kendisi, sistem içi, meşru rejim zemininde yer alan iki demokratik partinin barajı aşacak kadar oy toplamasının rejim ötesi bir tehlike yaratacağını da usöylüyor. Yine Başbakan, Avrupa için de çok geç kalınmış olduğunu söylüyor. Peki ne yapalım o zaman? İşte Başbakan bir tek onu söylemiyor bize... Bir de, memlekette, siyasetten ve futboldan herkesin anladığını söylerler. Tamamen balon bu: En azından tefrikacılarınız siyasetten anlamıyorlar...

***

Askeri cephede de kritik haftalara girildiği izleniyor. Tabii dünyada. Geçen hafta Ortadoğu’da yüzyılın ilk bombasını patlatan (Gazze’de patlayan 1 tonluk bomba) tefrikacılarınız, şimdi de yüzyılın ikinci büyük bombasını patlatıyorlar: Irak savaşının tarihi belli oldu: Ekim ortası! Irak’ın durumunu dünyada en iyi bilen Batılılar’dan biri, belki de birincisi olan Scott Ritter, geçen hafta Boston’da kalabalık bir topluluk önünde bunu açıkladı. Irak kitle imha silâhlarını BM adına denetleyen UNSCOM’un başkanı olarak 7 yıl boyunca Irak’la uğraşan, Birinci Körfez Savaşı’nda görev yapan tecrübeli deniz piyadesi (ve CİA bağlantılı) Cumhuriyetçi Ritter, özetle şöyle diyor: California’da konuşlanmış 3. Deniz Piyade Keşif Ordusu’ndan 20 bin askere Ekim ortasında bölgede savaşa hazır olma emri çıktı. Boeing Şirketi’ne de Afganistan’da tüketilen bomba güdüm donatımlarının üretimini artırıp aynı tarihe yetiştirilmesi talimatı gitti. ABD hava kuvvetlerine bağlı üç keşif kanadına da aynı tarihte savaş operasyonlarına hazır olma talimatı verildi... “Bütün programları değiştirip böyle bir askeri gücü konuşlandırır ve parasını da yatırırsanız, artık geriye dönüş çok çok zordur” diyor Ritter. “Ekim’de savaşa hazır olun!”

Konun en yetkili önemli uzmanlardan biri, bugün de Senato önünde tanıklık edip bunları anlatacak. Ritter’ın söylediği bir şey daha var: ABD yönetiminin kitle imha silahları tehdidi tümüyle yalan. Ritter, Saddam’ın elindeki tüm füzeleri, kimyasal silahları, atom silâhlarını filan bizzat sökmüş olduklarını belirtiyor. Tanıklık ifadesi de bunun üzerine olacakmış zaten.

Ritter’a göre ne ulusal güvenlik, ne uluslararası hukuk, ne de temel ahlâk kuralları böyle bir saldırıya cevaz veriyor. Terörle ve tehditle, El Kaide’yle vesaireyle de hiç ilgisi yokmuş işin. Hatta Savunma Bakanı Rumsfeld’e NATO’da sormuşlar: Elinizde bu tehdide ilişkin kanıt var mı? Rumsfeld, şu veciz sözle karşılık vermiş: “Kanıt yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.” (Bkz.: Günün sözü.)

Peki, o zaman neden savaşa giriliyor? Cumhuriyetçi Parti’nin üyelik kartına sahip olan ve son seçimlerde de Bush’a oy verdiğini açıklayan Scott Ritter’a kulak verelim: Ara seçimlerde oy almak için! “Bunun ABD’nin güvenliği ile ilgisi yok... Bu, tamamen Amerikan iç politikasıyla ilgii. Amerika Birleşik Devletleri’nin ulusal güvenliği bir avuç yeni-muhafazakâr tarafından ‘dağa kaldırılmış’ durumda; bu bir avuç insan, yetkilerini kötüye kullanıp kendi ideolojilerinin güdümündeki siyasi ihtiraslarının peşinde koşuyor... Bu nedenle savaşa girdiğimiz an, bir ulus olarak kollektif bir şekilde başarısızlığa uğramış olacağız.”

Savaş saatinin tiktakları işliyor. Gerçek bir savaş olacak diyor Ritter. Binlerce değilse de, yüzlerce Amerikalı onbinlerce Iraklı sivil ölecek. Irak’ı mahvedecek bir savaş bu. ABD’nin saygınlığını yokedecek bir savaş. Avrupalılar’ın, Blair dışında Britanya hükumeti çoğunluğunun, İslam ülkelerinin, NATO’nun karşı çıktığı bir savaş. “Hiç kimsenin desteklemediği bir savaş.” Bu savaşı izleyecek terör ateşlerinin hayal bile edilemeyecek korkunçlukta olduğunu da ilâve ediyor. Son söylediği de şu: “Bütün bunlar teori filan değil, gerçeğin ta kendisi. Bu korkunç savaşı önleyebilecek tek kuvvet ise, Amerikan Kongresi.”

***

Amerikan Kongresi ara seçimlerinden önce bölgemizde sıkı bir savaş olacağı kesinleşti gibi. “Şahinşah” Wolfowitz de ülkemizi ziyaretinde bunu pekinleştirmişti zaten, sağolsun. Şimdi, sağolsun – Türkiye tarafından istenen parasal güvenceleri vermemiş ama – komşumuzla sınırımıza kargo uçaklarıyla 200.000 çadır gönderilmesini sağlamış, savaştan doğacak mülteciler için. İkiyüzbin mülteciye bakacağız demek ki, sınırda. Ayrıca, ülkenin doğusundaki hastanelerin denetimi de yapılmış. Yaralı ve hastaların bakımı için. Kürt Devleti kurulmayacağının da garantisi verilmiş. Seçim öncesi savaşa hazırız yani. Seçimleri de savaşı da kimin kazanacağını bilmiyoruz elbette. Ama başka birşeyi çok iyi biliyoruz: Hem Amerikan ara seçimlerini, hem Türkiye erken seçimini savaşta (çadırkent ortamında) idrak edeceğiz; burası kesin. Herşeyin bu kadar açık ve seçik olması ne kadar iyi. Çünkü, biliyor musunuz, hayatta belirsizlikten kötü şey yok...

Devamı yarın...