No.147 - Kriter-Model-İdeoloji

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

Los Angeles hava limanı cenahından ölümcül kurşun vızıltıları, El Al uçağı yakınlarında infilâk ettiği bildirilen roketin ürpertici hışıltısı, Afganistan’dan örtülü kadınların da aralarında bulunduğu sivil Afganlar’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı ilk protesto haykırışları ve komşu Irak’a yüzlerce uçağın, onbinlerce askerin ve binlerce roketin taarruzuna ilişkin planların kâğıt hışırtıları arasında hafta sonuna giriyoruz.

Türkiye’de büyük belirsizliğin ürpertici sessizliği arasında yapılan ekonomi zirvesinden şaşırtıcı bir ses çıktı: Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Derviş, âni bir zihnî cevvaliyet göstermiş ve demiş ki: “AB üyeliği gerekleri olan Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmemesi halinde Türkiye’yi ‘karanlık günler’ bekliyor.” O zaman yurtdışından kredi kaynaklarının kesileceğini, yabancı sermayenin de kaçabileceğini söylemiş bakan. ‘Karanlık’ metaforunu pek beğenen tefrikacılarınız, buradan kalkarak ‘aydınlık’ bir atasözünü de hatırladılar: Üsküdar’da sabah oldu! Tefrikacılarınız, Bakan’ın uzun Washington kariyerini de dikkate alarak, meselenin daha da ‘aydınlık’ ve anlaşılabilir olması için bu atasözünün İngilizce’deki muadilini de aşağıya kaydetmeyi bir borç bildiler: "Good morning after supper!"

(Hani, ekonominin “kurtarıcı”sı olarak ülkeye geldiği, tüm medyanın manşetlerinden ve ekranlarından inmediği günlerde söyleseydi ya ‘ekonominin kurtarılması ancak demokrasinin kurtarılmasıyla mümkün olabilir’ diye! Daha iyi olmaz mıydı, olmaz mıydık? İşte böyle düşünmeden edemeyen tefrikacılarınız, bu durumda da başka bir atasözünün – üstelik, İngilizcesi de aynı olduğu için, transkripsiyona gerek göstermeyen bir Türk atasözünün – rahatlatıcı ferahlığına sığınıyorlar: Geç olsun, güç olmasın.”

Yani, insanoğlunun (ya da insankızının) yüzyıllardan beri keşfettiği, ama kabullenmekte her nedense hayli zorlandığı bir toplumsal gerçeği, hayatın temel gerçeklerinden birini ekonomi konulu bir toplantıda “teknokrat” özelliği çok ağır basan ve demokrasiden bahsettiğine pek rastlanmayan birisinden duymak ne güzel:

Hukukun üstünlüğüne, temel hak ve özgürlükler üzerinde yükselen çoğulcu demokrasiden iyisi yoktur. İşte Kopenhhag kriterleri denen şeyden murat edilen de budur zaten. AB üyeleri, AB kurulmadan, Kopenhag kriterleri ortaya atılmadan çok önce bu değerlere, yani gerçek demokrasi değerlerine sahiptiler. Şahin Alpay’ın “Üçüncü Göz”de dediği gibi, “gerekirse AB’ye üye de olmayabiliriz, ama gerçek bir demokrasi olmamız bizim için çok önemli.” Belki bir de şunu eklemek gerek: Kendimize bu kriter ya da ölçüler içinde bir hayat kurmamız, AB üyeliğinden bağımsız olduğu gibi, yabancı kredi kaynaklarının kesilmesi ya da yabancı sermayenin kaçması konularından da tamamen bağımsız...

* * *

Kriter demişken: Son tefrikalarımızın ana konusu olan Amerikan kreasyonu “Yeni Ekonomi”nin ağır çatırtılarla çöküşe geçmesi üzerine de küçük bir eklenti: International Herald Tribune’un usta yazar ve yorumcularından William Pfaff da günümüzün gözde ekonomik kriterlerine ver yansın ediyor: “Tek bir kritere – önümüzde örnekte sermaye piyasası fiyatı kriterine – dayalı tüm iş (ekonomi) modelleri, aşırı basitleştirilmiş birer model olmaya mahkûmdur. İşin kötüsü, bugün kullanılmakta olan kriter, özünde mantık-dışı bir kriterdir: iş faaliyetlerinin hacmi ve akışı, ekonominin durumu vb. ne olursa olsun, her yıl büyük kâr artışlarını zorunlu kılan bir kriter. Bu ise, şimdi açığa çıktığı gibi muhasebe kayıtlarıyla oynanmasına ve sahte mali raporlar yazılmasına çıkarılmış açık bir davetiyedir.”

Kriterden modele, modelden ideolojiye: “Serbesti (deregulation) Sahte Bir Tanrıdır” başlıklı yazısında diyor ki Pfaff: “Bugün Amerikan iş dünyası modeli, yeni bir modeldir. Eğer bunu yapacak irade ortada olsaydı, bu modelin kaldırılıp atılması ve daha akılcı (rasyonel) bir modelle değiştirilmesi gerekirdi. Ama ideoloji ve açgözlülük buna engel oluyor. Sözü edilen ideoloji de serbestidir (deregulation).”

Bozuk model, çarpık ideoloji, çürüyen gelecek... IHT yazarı Pfaff, dünkü tefrikamızın temel direğini oluşturan Stiglitz’in yeni çıkan kitabına da yaslanarak IMF’nin bu modeldeki rolüne çok ciddi soru işaretleri getiriyor. (Bkz.: Günün sözü.)

Yazar, herşeye rağmen, bu çöküşün alternatifi olarak, sorumlu kapitalizme dönülmesini gösteriyor. Tefrikacılarınız vicdan ve etikten bahsediyorlardı günlerdir, belki buna sorumluluk unsurunu da eklemeleri gerekecek. Görüldüğü üzre, iyimserliklerini koruyorlar.

Devamı haftaya...