Merhaba kâinat!
Türkiye milli futbol takımı Dünya Kupası’nda ikinci tura geçti. Çin’i Şaş, Korkmaz ve Davala’nın golleriyle 3-0 yenen milli takım, Brezilya’nın da Kostarika’yı 5-2 yenmesi ile birlikte, 4 puan ve gol averajı ile “tur atladı” ve dünyanın en iyi 16 takımı arasındaki yerini almış oldu.
Dünya ve Avrupa şampiyonu Fransa’nın gol bile atamadan 1 puanla elenip süklüm püklüm evine döndüğü, bu hezimetin Paris borsasında ve Avro’nun değerinde düşüşlere yol açtığı; en büyük favorilerden ve eski dünya şampiyonlarından Arjantin’in elendiği, yakın zaman öncesinin neoliberal kapitalizmin örnek ülkesi iken resmen topyekûn iflas eden bu ülkenin son moral bulma umudunun da böylece “çim sahalara gömüldüğü”, dolayısıyla gözyaşlarının da “Arjantin” bira bardaklarına oluk oluk aktığı bir ortamda, Türk milli takımının yaptığı, büyük bir başarı sayılabilir, hatta sayılmalı. (Hem, belli olmaz, bu satırların yazıldığı sırada henüz oynanmamış olan başka iki maç sonucunda bir başka eski şampiyonun, “gökmavili” İtalya’nın da Berlusconi’yi hüngür hüngür ağlatmasına tanık olabiliriz. Yaşasın, “underdog”lar!)
Türkiye ve Kostarika maçları daha oynanmamışken çıkan bugünkü gazete manşetlerinde şunlar vardı: “Derviş alarm verdi”, “sinirler gergin, moraller sıfır”, “dengeler bozuluyor”, “piyasalar hükûmete kriz mesajı gönderiyor”, “piyasalara korku hâkim”, “ip ayağımıza dolanıyor” ve ilânihaye... Maçtan sonraki âvazı yarınki gazetelerde okuyacağız. Ama, hemen maçların ardından Borsa’daki 259 puanlık artışı, hatta bir ara o ünlü “psikolojik sınır”ın, 10.000 puan sınırının üstüne çıkışı ve bu çıkışın öyle bazı sığ yorumlarda görüldüğü üzre BDDK açıklamalarıyla açıklanamayacağını şimdiden kaydediverelim. Dolar’ın âni düşüşünü de... Ve dahi, binalara asılan devâsâ bayraklarla sokaklardaki kornalı curcunayı da...
Yarın ve öbür gün ve daha öbür gün, gazetelerin birinci sayfa haber ve manşetlerinde televizyon ve radyolarda, futboldan başka neredeyse hiçbir konuya değinilmeyeceğinin garantisini şimdiden verebiliriz...
Simon Kuper, bir kez daha haklı çıktı yani: “Futbol asla sadece futbol değildir!”
Manşetlerdeki bu büyük dönüşümün, spor sayfalarının tamamında görüleceği de, naçiz tefrikacılarınızın size vereceği ikinci garanti. “Köşe yazarı” futbol üstadlarının en büyük isimlerinin neredeyse istisnasız aşağıladıkları, çarmıha gerdikleri, alaya aldıkları, yerin dibine batırdıkları teknik direktör Güneş hakkında yazacaklarını merakla bekleyeceğiz şimdi. Verebileceğimiz üçüncü – ve son – garanti de şu: Ulema’nın birçoğu, adımız kadar eminiz ki şöyle bir cümle yazacak, kıvırtmak için: “Milli takım, teknik direktör Şenol Güneş’e rağmen, oyuncuların gayreti ile başarıyı elde etti”. Ama, galiba Güneş’in maçtan hemen sonraki basın toplantısındaki sözü, günün sözü olmaya onlarınkinden daha lâyık:
“Biz sınıfı geçtik. Kalanlar daha iyi çalışsın”.
Evet, tefrikada kriz ipuçları, Kıbrıs, AB, polisteki trilyonluk yolsuzluk, tekel zamları, Colorado’daki korkunç orman yangınları, Çin’deki korkunç sel feâketi, Ortadoğu’daki korkunç Cenin tanıklığı, Afganistan’da Loya Jirga’daki müthiş çadır kavgaları, Dabya’nın tüyler ürpertici 37 milyar dolarlık “Titanik anti-terör” projesi, açlıktan ölen Afrikalıların tüyler ürpertici tablosu, susuzluktan ölenler ve ilh... Bunların hepsi, yerlerini – en azından bir günlüğüne – futbola terkediyor.
Hadi itiraf edelim, tefrikacılarınız da bu “ferağ”ı gönül rızası ile yapmaktalar. Yaşasın futbol!
Devamı yarın...