No. 456 - Devlet ve Tabiat

-
Aa
+
a
a
a

Dünya, kaldıracak durumda değil. Neyi? Bu acayip durumu: Bakınız, dünyanın iklimi şirazesinden çıkmaya başladı. Kantarın topu kaçmak üzere. 1990'lı yıllar, kayıtların tutulmaya başlamasından bu yana bilinen en sıcak on yıl oldu. Hatta bunların son birkaç bin yılın en sıcak yılları olduğu kesin gibi. En sıcak yıl 1998 oldu. Çok az farklarla onun hemen arkasından gelen yılların sıralaması ise insanı şaşırtabilir: 2004, 2002, 2001, 2003... Dünyanın doğal olmayan bir hızla ısındığı, bu hızın giderek artmakta olduğu ve bunun, içinde bulunduğumuz yüzyılda büyük bir felakete yol açacağı, neredeyse bütün bilgisayar modellerinden çıkan bir sonuçtu.

 

Bu sonucu kabul etmemekte akıl dışı bir direniş gösteren bazı ülkelerle onların arkasındaki bazı endüstri ve güç merkezleri vardı ortada. Bilgisayar modellerine pek güvenmeyip küresel ısınmayı solcuların, çevre aktivistlerinin vb. özellikle ABD'ye karşı büyük bir komplosu olarak gören bu odakları "şoke edecek" –ama muhtemelen kıllarını bile kıpırdatmalarına yol açmayacak– bir rapor çıktı geçen hafta. Çoğu ABD vergi verenleri tarafından finanse edilen araştırmacılar, dünyanın suyunun insanlar tarafından ısıtıldığını çürütülemez kanıtlarla ortaya koydular.

 

Bilgisayar modellerini tastamam doğrulayan kanıt, sadece bilgisayar modellerinden gelmiyordu üstelik: Düpedüz ölçümlerin sonucuydu bunlar. Kırk yıl boyunca yapılan ölçümler karşılaştılmıştı: Atmosferdeki sera gazı kirlenmesi ile okyanuslardaki sıcaklığın artması arasında "şaşkınlık verici" bir ilişki ve bağlantı vardı. Dünyanın dört bir yanındaki okyanus sularından yapılmış 7 milyon ısı ölçümü ve 2 milyon deniz tuzu ölçümü analiz edilmiş ve okyanuslardaki sıcaklık artışı, farklı iki bilgisayarın küresel ısınma modelleri ile karşılaştırılmıştı. Sonuç, atmosferle okyanuslar arasındaki ısınma benzerliği bilim insanlarını şaşırtacak ölçüdeydi. Araştırma ekibinin sözcülerin biri, "şaşırtıcı" gerçeği dünya kamuoyuna şu sözlerle açıkladı: "Ciddi bir sorunumuz var. Artık soru 'küresel ısınma işaretleri geliyor mu?' değil. Tartışma konusu artık küresel ısınma konusunda ne yapacağımız." (The Independent, 19 Şubat 2004)

 

Ne yapılacağı konusunda, çok küçük de olsa bir cevap, gene geçen hafta, 7 yıllık bir gecikme ile yürürlüğe giren Kyoto Protokolü ile gelmişti. Ama, ABD Başkanı ve Başkan yardımcısının bilimi ve Kyoto'yu sonuna kadar inkâr edecekleri anlaşılıyor. Bu inkâr kampanyasının ardında iki temel saik var: Birincisi, ABD yönetimine "derin" bağlarla bağlı olan petrol, kömür ve diğer doğal kaynak ve enerji şirketleri. Sera gazı salımlarını denetim altına alma yolundaki Kyoto gibi çabaları, Amerikan ekonomisini sabote etme yolundaki gizli girişimler olarak göstermek de, tabii büyük şirketlerin çıkarlarına pek uygun düşüyor. İkinci saikse, tabir caizse "ideolojik": Kyoto gibi düzenlemelere girişmek, aynı zamanda, her türlü sorunu serbest piyasanın kendi kendine çözeceği yolundaki temel neoliberal "amentüye" de taban tabana ters düştüğü için inkârı gerektiriyor... Bush ve onun arkasındakilerinin iklim değişikliği konusundaki kapı gibi kanıtları inkâr etme konusunda oynadıkları bu dehşet verici farsın sebeplerini böylece iyi kötü bilecek durumda sayılırız.

 

Ama, "Türkiye, kaldıracak durumda değil" Neyi? Çevre Bakanı'na göre, çevre korumayı... 2012'de sona erecek olan Kyoto anlaşmasını Türkiye'nin ancak 2015'te imzalayabileceğini söyleyen bir çevre bakanını kaldırabilecek durumda mıyız? Kyoto'yu onaylayan 140 dünya ülkesinden gelişmemiş olanların gelişmişler tarafından "elma şekeri ile kandırıldıkları ve sırtlarının sıvazlanarak imzalamaya ikna edildikleri" yolunda bir komplo teorisini olanca ciddiyetiyle anlatan Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'den söz ediyoruz. (Yalçın Doğan, Hürriyet, 18 Şubat 2005) Onu böyle tuhaf konuşmaya iten saikleri kavramaksa, doğrusunu istersen ey okur, her babayiğidin harcı olmasa gerek... 

 

* * *

 

Küresel iklim değişikliği, bildiğimiz tanımlarıyla çağdaş endüstri medeniyetinin ve tabiatın sonunu getirebilecek büyüklükte bir tehdit. Çevre bakanlarının esas - ve belki de tek görevleri, bildiğimiz tanımıyla tabiatı korumaktır.  "Onlar sanayileşmiş, bize 'tabiatı koruyun' diyorlar. Bunu kabul edemeyiz" diyen T.C. Çevre Bakanı da, dünyada çevreyi korumayı kategorik olarak reddeden ilk çevre bakanı olarak bu sözleriyle dünya çağdaş medeniyet tarihine elbette geçecektir – tabii tarih devam edecek olursa.

 

Devamı haftaya...