20 Mart 2006John Simpson
1991 yılındaki Körfez Savaşı'ndan bu yana ülkeye girmeme izin verilmemişti.
Dikkatimi çeken ikinci nokta, beni Amerikalı olduğum düşüncesiyle heyecanla karşılayan insanlarda bile gördüğüm geleceğe dair kaygıydı.
Bağdat sokakları boş ve ürkünç görünüyor, burnunuza lağım ve çürümüş çöp kokuları geliyordu.
Kentin en sevdiğim yerlerinden olan Dicle kıyısındaki Mustansiriye Üniversitesi'ne gittim. Birden nehrin karşı kayısında silahlar patlamaya başladı.
Iraklı yapımcım, "İnsanlar yağmacıları korkutup kaçırmaya çalışıyor. Ama bu daha yolun başı. Göreceksin." demişti.
12 yıl öncesinde sık sık alışveriş ettiğim bir dükkana gittik. Sahibi yalnız kaldığımızda bile Saddam Hüseyin'i eleştirmeye ürken kuzeyden akıllı ama bezgin bir Kürttü.
"Allaha şükür gitti" dedi bu sefer. "Ama Saddam'dan kurtulunca herşeyin bir anda iyiye gitmesini bekleyemezsiniz. İzleri her zaman ülkenin üzerinde olacak" diye devam etti.
Ancak yine de insanlar birşeylerin zamanla iyiye gideceğine inanıyordu.
Eskiden tanıdığım bir adam bana kesif bir limonlu çay ikram ederken, "En azından Amerikalılar bizi yeniden ayağa kaldıracak" diyordu.
Umut ve kayal kırıklığı
Bu herkesi ferahlatan bir düşünceydi. BM yaptırımları süresince ülkede su kesintileri, elektrik kesintileri olmuş, hastaneler işlemez ulaşım sistemi yürümez hale gelmişti.
Ama işler beklendiği gibi gitmedi.
Paul Bremer öncülüğünde ülkeyi yöneten Geçici Koalisyon İdaresi (CPA), son derece beceriksiz çıktı ve onmilyonlarca doları ya israf etti ya da kötü şekilde kullandı.
Bilinmeyen miktarda para ortadan kayboldu. 2004 itibariyle CPA, Irak'ın petrol gelirlerinden sağlanan 9 milyar doların nereye gittiğini bilmiyordu.
Yapılan yatırımlara rağmen temel hizmetlerin neredeyse tamamı işgalin öncesine göre daha kötü durumda.
Temiz su, lağım denetimleri, doğal gaz, petrol ve elektrik daha az.
Bağdat günde ortalama altı saatten az elektrik alıyor.
Halihazırda Irak günde 1,8 milyon varil petrol üretiyor. Bu rakam işgalden önce 2,5 milyon varildi.
Bu aslında doğrudan koalisyon gücünün suçu değil. İsyancılar en çok elektrik, su ve petrol şebekelerini hedef alıyorlar. Halkı öfkelendiren koalisyonun bu kaynakları koruyamaması.
İnşaat yok
Bağdat sokaklarından otomobilimle geçerken beni şaşırtan bir unsur da ne kadar az inşaat yapılıyor olduğu.
Gelin sizi Bağdat sokaklarında gezdireyim: İlk gözünüze çarpan şey trafik. Koalisyonun başarılarından birisi otomobil sahiplerinin sayısındaki artış. Yakıt sıkıntısı ise pek çok benzin istasyonu önünde neredeyse bir kilometrelik kuyruklar oluşması demek.
İkincisi dükkanların durumu. Raflar bugünlerde malla dolu ve pek çokları bunlara ulaşabilmek için yolda bomba yüklü otomobillerin hedefi olmayı göze alıyor.
Herşey pahalı ve enflasyon yüksek. İşsizlik de... İşsizlerin oranı muhtemelen yüzde 50'nin üzerinde. Yetersiz beslenme bir sorun ve yeni doğanlar arasında ölüm oranları son derece yüksek.
Ortada görünmeyen ise inşaatlar. Büyük bir yeniden yapılanma programının uygulandığı bir ülkenin başkentinin vinçlerle dolu olması beklenir.
Ama böyle bir durum yok. Bağdat'ın çehresinin değiştiği de. Kent, ilk Körfez Savaşı dönemindekiyle aynı görünümde. Tabii koalisyonun bombaladığı binaları saymazsanız.
Eğer yol üzerinde devriye gezen Amerikalıları görürseniz sertçe frene basıp uzak durmaya çalışın. Araçların üzerindeki nişancılar her gün kendilerine çok yaklaştıkları için insanları öldürüyor. Her Iraklının bir talimatı yanlış anlayıp ateş altında kalmış bir dostu veya akrabasıyla ilgili bir korku hikayesi var.
Koalisyonun sorgulanmayan tek bir başarısı var: Her duvarın üzerinde hırpalanmış bir seçim posteri karşınıza çıkıyor.
Evet son seçimin üzerinden üç ay geömiş olmasına rağmen henüz bir hükümet yok ama yönetim kavramından geçmişte duyulan korku yokolmuş durumda.
Bağdat'ta düzinelerce gazete, bolca televizyon kanalı, yüzbinlerce uydu anteni var. Saddam Hüseyin döneminde uydu anteni cezaevine atılmak için yeterli gerekçeydi.
Ancak insanlar bugünlerde adi suçlardan çok korkuyorlar. 10 binden fazla adam kaçırma vakasından en az bini cinayetle sonuçlandı.
İyi bir iş sahibi olmak iyice tehlikeli. 76 okula adam kaçırmak için baskın düzenleyen saldırganlar, bu sırada 300 kadar öğretmenin ölümüne yol açtı.
İşgalden bu yana üniversitelerin 200 kadar öğretim görevlisi öldürüldü.
Son olarak bir hafta önce, bir televizyon yöneticisinin öldürülmesi ardından gazeteciler sendikası hükümetten silah taşıyabilmek için resmen izin istedi.
Iraklıların pek azı işgalin yıldönümünü aklından geçirecek. Pek çokları hala Saddam Hüseyin'in başlarından atılmış olmasından memnun.
Ancak dünyadaki en zengin ülkenin kendi ülkelerine girip, onları pek çok açıdan geçmişe göre daha kötü durumda bırakması karşısında da güçlü ve daimi bir öfke var.
http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/03/printable/060320_iraq_simpson.shtml