11 Haziran 2006Radikal Gazetesi
Vatanı sevmek iyi bir şeydir. Çocukları, kadınları, erkekleri sevmek de iyi şeylerdir. Yeşili, denizi, futbolu, sinemayı sevmek de. Sevmek iyi bir şeydir. İnsanın düşgücünü ve göğüs çatısını genişletir. ........................................................ Sevmek, en çok dile dökülen duygudur. Evcil bir kelimedir. Beğenmek, tasvip etmek, onaylamak, desteklemek, inanmak, ilginç ya da yararlı bulmak anlamlarında da kullanılır. Âşık olmak anlamında da. Bir kelimeye yüklenen bunca anlam, kafaları karıştırır. Sevmenin ne anlama geldiği, sevginin neyin habercisi olduğu üstüne itişmekle geçer ömürler. Sevmek, bir üslup sorunudur, öncelikle. Ama fazlasıyla kesin ve keskin tanımlardan kaçarak kısa bir sevme-sevilme kılavuzu hazırlamak da mümkündür. İnsan, sevmediğinden uzak durur. Onu, ilgi alanının dışına sürgün eder. Umursamaz. Ona bir şey vermez. Sevdiğinin yanında durur. Onunla ilgilenir, uğraşır, anlamaya çalışır. ........................................................... Tarih boyunca en sorunlu sevgi, vatana karşı hissedilen olmuştur. Vatan sevgisinin tescilli sponsoru olduğu inancıyla hareket eden muktedirler, vatan sevgisi kıt olduğuna inandıklarını, dönemin isterlerine uygun olarak çeşitli sertlik derecelerinde tembih eder. 'Ya sev ya terk et' savsözü sevginin bir varoluş zarureti olarak da tanımlanabileceğini gösterir. Cebren, hasma dayatılan sevgi. Burada işaret edilen, sınırları kesin hatlarla çizilmiş, tanımı bir hayat tasavvuruyla sıkı sıkıya bağlantılandırılmış bir duruş biçimidir. Sevgiyle, yürekle ilgisi yoktur. Aynı zamanda ele güne karşı sınanan, daha çok suç ortaklığını hatırlatan bir sır ortaklığıdır. Dış dünyaya yansıtılmaması gereken sorunların uzun bir listesi vardır. Vatanseverlik, yabancıya ser verip sır vermemekle de sınanır. Milliyetçiliğin en azgın hali, daha yumuşak, daha evcimen dilli destekçilerinin de verdiği güçle, vatan sevgisini kaçınılmaz bir cehennem olarak namlusunun gölgesi altında korur. ........................................................... Juan Goytisolo, ruhdaşı Jean Genet'yle ilgili bir anısını aktarıyor. "Bundan birkaç yıl önce, bir Londra gazetesi Genet'den İngiltere üstüne içten düşüncelerini yansıtan bir yazı istemişti. Yazar da o ülkenin yaşamının dayanılmaz sıkıcılığı, gençlerin cinsel çekicilikten yoksunluğu, kraliçenin giyim zevkinden nasipsizliği üstüne rahatça içini dökmüştü. Yazıyı çevirmekle görevlendirilen kişi, işini tamamladıktan sonra, Genet'nin kendi görüşünce, İngiliz halkına büyüklük veren nitelik ve erdemleri hiç mi hiç kavramamış olduğu gözleminde bulunmuştu. 'İmparatorluğumuz olsa da olmasa da, biz uygar ve disiplinli bir halkız. Örneğin, İtalyanlar düzenli olarak vergi kaçırırlarken, biz mallarımızı ve girdilerimizi beyanda yarışırız.' Bunun üzerine Genet, çevirmenin yorumunu aynen yinelemiş, ardından şöyle eklemişti: 'İngiltere büyük bir ülkedir, çünkü İtalyanlar vergilerini ödemezler'." ........................................................... Vatanseverlik rütbesine hiç yüz vermeden ayakta durmak; vatan haini listelerinin demirbaşı olmayı göze alıp bu memleketle uğraşmak kolay mı? Vatan haini yaftasını hayatında en az bir kere yemiş olanlara söylenebilecek çok şey var. Ama onların kolaya kaçan tüccarlar olduğunu kim iddia edebilir? MGK, DGM, TSK ve daha nice harf kümesinin anlattığı kurumlar, pirinç tepsisinin başına oturmuş taş ayıklar gibi vatan haini ilan ettiklerini hayattan koparmakla meşgul. Gergin, tehdit altında, kişisel menfaat gözetmeden yaşanan bir hayat, cazibesi yüzünden mi seçiliyor? Vatan hainleri, Türkiye'nin henüz hazır olmadığı değişimler talep ediyor. Türkiye'nin hazır olduğu ve olmadığı şeyleri bilenler belli. Vatanseverler. ........................................................... "Türkiye henüz hazır değil" klişesi, bu topraklarda yaşayan herkesin, neredeyse genetik yolla, ne anlama geldiğini bilerek doğduğu bir önermedir. Basiret sahibi her vatandaş, atacağı her adımda, söyleyeceği her sözde, eyleyeceği her eylemde bu önermeyi hesaba katar. Bir talep ya da bir oluşum karşısında bu önermeyi şah-mat hamlesi olarak tahtaya vuranlar, öncelikle kendilerini Türkiye denilen o muğlak tözün üstünde bir konuma yerleştirir. Bu dilin sahte nesnelliği, mutlakiyetçidir. 'Türkiye henüz buna hazır değil' diye set çekenler çoğunluk kendileri söz konusu değişime hazırdır ama Türkiye'nin hazır olmamasını da anlayabilmektedir. Çünkü aklıselim sahibi ve Türkiye'ye saygılıdırlar. Dolayısıyla O'na hazır olmadığı hiçbir şey dayatmazlar. Nedamet getiren itirafçı Türk vatandaşı da hep aynı özeleştiriyle sahneye çıkar: Türkiye aşkıyla gözü dönmüştür, ama gel gör ki ayağı sürçmüş, mide durumuna kulak asmamış, hazır mısın diye hatırını sormamış ve Türkiye'yi istemeden rencide etmiştir. Vatan sevgisi olarak dayatılan kabul belgesi, açık bir riyakârlık üstüne kuruludur. Türkiye, bu söylemde elbette bir milleti, bir memleketi adlandırmıyor. Türkiye, bu milletin tepesinde asılı keskin bir kılıcın adı. Soluklanma alanlarının sınırı. Televizyonlardaki tartışma programlarında görünmeden baş köşede oturuyor. Herkes birbirine O'nun hazır olup olmadıklarını hatırlatıyor. Türkiye adına konuşmakla memur edilmiş muktedirler, kendi iktidarlarını neredeyse dindar bir dille, göze görünmeyen bir kutsalın, Türkiye söylentisinin ardına gizliyor. Bu önermede geçen Türkiye kelimesinin anlamı, katıksız müebbettir. ........................................................... Vatanı sevmek iyi bir şeydir. Kedileri, ağaçları, rüzgarı sevmek de iyi şeylerdir.