9 March 2007Eylem Türk
Küresel ısınmanın global gündem haline gelmesiyle birlikte, BM'nin öncülüğünde imzalanan ve sera gazı salımının belirli bir takvim içinde azaltılması konusunda taraf ülkelere yükümlülükler getiren Kyoto Protokolü tartışması da yeniden alevlendi.Küresel ısınmanın önlenmesi için hazırlanan ilk uluslararası belge olan Birleşmiş Millletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (The United Nations Framework Convention on Climate Change - UNFCCC) 1992'de Rio'da yapılan Yeryüzü Zirvesi sırasında imzaya açılmış, daha sonra Japonya'nın Kyoto kentindeki konferansta da (1997) Kyoto Protokolü kabul edilmişti.Ancak, tüm dünya sera gazı emisyonlarının yüzde 25'inden tek başına sorumlu olan ABD'nin ve yüzde 1.5'lik paya sahip Avustralya'nın imzalamaması nedeniyle global ölçekte uygulama alanı bulamadı. Türkiye de envanter çalışması yapmasına karşın protokolü 'ekonomik gelişme' gerekçesiyle imzalamadı. Son olarak Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Türkiye'nin 'şimdilik' Kyoto Protokolü'nü imzalamayacağını belirtti.Türkiye'nin protokolü imzalaması halinde sera gazı salımını kontrol etmek ve düşürmek için sanayi yapısını yeniden elden geçirmesi, otomotiv ve enerji santralları gibi pek çok sanayi yatırımında ciddi filtreleme önlemleri alması, kömür kullanımından ve vahşi çöp depolamadan vazgeçilmesi, raylı sistemle toplu taşımacılık yapılması gibi birçok alanda yatırım gerekiyor. Hükümet bunun en az 20 milyar dolarlık finansman gerektirdiği görüşünde.Sanayiciler de hükümete paralel düşünüyor. Şimdiden bir adaptasyon stratejisi hazırlanmasını istemekle birlikte, önlem yükümlülüklerinin Türkiye'nin rekabet gücünü sınırlayacağını düşünüyorlar. Ancak konuyla ilgili bazı sivil toplum kuruluşları bu görüşte değil. Bunlardan biri olan Enerji Ekonomisi Derneği (EED), Türkiye'nin Kyoto Protokolü'ne en kısa sürede taraf olması gerektiğini, böylece enerji tasarrufu sağlayacak projelere imza atılabileceğini savunuyor. EED, 20 milyar dolarlık fatura yerine Türkiye'nin bu işten gelir bile sağlayacağı görüşünde.
KYOTO PROTOKOLÜ NE ÖNGÖRÜYOR?
Küresel ısınmaya karşı ilk uluslararası belge olan Birleşmiş Millletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (The United Nations Framework Convention on Climate Change - UNFCCC) 1992'de Rio'da yapılan Yeryüzü Zirvesi'nde imzaya açıldı. 21 Mart 1994'te yürürlüğe girdi. UNFCCC'nin yürürlüğe girmesinin ardından her yıl toplanmaya başlayan konferansların (COP) Japonya'nın Kyoto kentinde yapılan üçüncüsünde, çerçeve sözleşmenin eki niteliğindeki Kyoto Protokolü kabul edildi.Protokol, taraf olan sanayileşmiş ülkelere, 2008-2012 yılları arasında 1990 seviyesine göre belirli bir sera gazı indirim hedefine ulaşmayı şart koştu. Ortalama yüzde 5.2 olan bu indirim hedefi ülkelere göre değişiyor. En yüksek hedefe sahip Avrupa Birliği, yüzde 8'lik sera gazı indirim hedefini kabul etti.Kyoto Protokolü'nde, çerçeve sözleşmede (UNFCCC) Ek-1, protokolde ise Ek-B ülkesi olarak yer alan OECD ülkelerinin yümlülük altında olması gerekiyor. Ancak bu ülkelerden, tüm dünya sera gazı emisyonlarının yüzde 25'inden tek başına sorumlu olan ABD'nin ve yüzde 1.5'luk paya sahip Avustralya'nın imzalamaması nedeniyle daha yürürlüğe girmeden yara aldı.Kyoto Protokolü, bilim adamlarının küresel ısınmayı önlemek için gerekli olduğunu açıkladıkları düzeyin (2030'a kadar yüzde 60, 2050'ye kadar yüzde 80-95) çok çok altında indirim hedefleri koyuyor. Anlaşmaya bütün ülkeler uysa bile bunun küresel ısınmayı durdurmak için yeterli olmadığı düşünülüyor.
SON DURUM NE?
Türkiye kişi başına karbondioksit üretiminde dünyada 83. sırada yer alıyor. Dünya sera gazı salınımında ise yüzde 1.3'lük paya sahip. Dünyanın en fazla sera gazı üreten 13. ülkesi ABD ve Avustralya'ya birlikte Kyoto Protokolü'nü imzalamayan üç ülkeden biri. Türkiye'nin 2003 yılı itibariyle kişi başına karbondioksit üretimi 3.3 tona eşdeğer düzeyde. OECD ortalaması 11.1 ton. Ancak sera gazı emisyonlarının en hızlı arttığı ülkelerden biri. 1990-2004 yılları arasında sera gazı salınımı yüzde 74 arttı. Bu artışla ilgili farklı rakamlar da var. Envanter çalışmasına göre 170 milyon tondan 357 milyon tona çıkarak (artış yüzde 110) rekor artış gösterdi.
HÜKÜMET NE DİYOR?
20 milyar dolarlık yatırım gerekiyorÇevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Enerji Bakanı Hilmi Güler ile Tarım Bakanı Mehdi Eker, 6 Şubat'ta küresel ısınmaya karşı eylem planı açıkladı. Toplantıda Bakan Pepe, "Türkiye, gelişmiş AB ülkeleri ve ABD ile kıyaslandığında çevre konusunda masum kalmaktadır. Ama elbette çevreyi koruyarak gelişecektir" dedi.Pepe, henüz Kyoto Protokolü'nün imzalanmayacağını ifade etti. Güler de, Türkiye'nin kişi başına karbondioksit üretiminde dünyada 83. sırada yer aldığını anımsattı.BM, Kyoto Protokolü'nü 1997'de gündeme getirmesine karşın Türkiye, "ekonomik gelişme" gerekçesiyle protokole taraf olmuyor. En önemli gerekçesi uyum sağlamak için az 20 milyar dolarlık yatırımın gerekli olması.
Demirel katılmıştı
Türkiye, Rio zirvesinde dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından temsil edildi. Ancak sözleşmeye imza atmadığı için herhangi bir yükümlülük altına da girmemiş oldu. Sera gazı envanteri çıkarılması yükümlülüğünü getiren çerçeve sözleşmeyi imzalamayan Türkiye 2004'te doğrudan doğruya Meclis'ten geçirdi. Ancak bu yükümlülüğünü de 14 yıl sonra yerine getirdi.
EED, NE DİYOR?
Türkiye pasif politika izliyorEnerji Ekonomisi Derneği (EED) Başkanı Dr. Gürkan Kumbaroğlu:"Türkiye, Kyoto Protokolü'nde sayısal emisyon azaltım yükümlükleri bulunan gelişmiş ülkeler listesi Ek-B'de yer almıyor. Yer almadığı için de Kyoto Protokolü'ne taraf olması durumunda herhangi bir sayısal emisyon azaltım yükümlülüğü olmayacak. Bu kamuoyunda yanlış bilinen ve yorumlanan bir konu. Türkiye vakit kaybetmeden Kyoto Protokolü'nü imzalamalı. Türkiye'nin özel statüsü için ayrı bir karar aldırması gerekiyor. Türkiye'nin taraf olması çok önemli. İkinci yükümlülük dönemi için yapılacak müzakere katılımını sağlayacak. Türkiye şu anda dışarıdan ancak izleyici olarak katılıyor. Oysa o zaman kendi ulusal çıkarlarını savunabilecek bir durumda olacak. Daha avantajlı olacak. Teknik ve kurumsal altyapı gelişecek. AB ile daha yakın işbirliği süreci başlayacak. Hükümet, 'Önümüzdeki on yıllık süreç içinde bir taraf olmayı düşünüyoruz' diye açıklama yaptı. Ben bunu yanlış olarak değerlendiriyorum. Bu bir izle gör stratejisidir. Bunun pasif bir politika olduğunu düşünüyorum.
Gelir sağlanabilir
YILDIZ YAZICIOĞLU Ankara
Türkiye'nin temiz kalkınması için gerekli yatırımlara yurtdışından milyarlarca dolarlık proje ve teknoloji transferi sağlanabilir. Bu projelere, sera gazı emisyonu hedeflerini tutturmakta zorluk çeken ülkelerdeki yatırımcılar destek verebilir. Kyoto Protokolü'nde tanımlanan esneklik mekanizmaları, Türkiye gibi emisyon hedefi koymayacak ülkeler açısından emisyon azaltıcı projelere ait 'emisyon sertifikası ticareti' yapabilme imkânı doğuracak.Türkiye'nin iktisadi gelişmişlik duzeyi ve emisyon sertifikası alan ülke konumu yerine, emisyon sertifikası satan ülke konumunda olması gerektiği gayet açıktır. Ancak bu durum yeterince tartışılmadığı, Kyoto Protokolü, Türkiye tarafından onanmadığı ve dolayısıyla yürürlüğe girmediği için ülkemizde gerçekleştirilecek temiz kalkınma projeleri bu ticaretten pay alamamaktadır.Bu şekilde Türkiye'nin 20 milyar dolarlık bir fatura yerine yurtdışından milyarlarca dolar geliri ülkeye transfer edebilir. Sertifikalı sera gazı emisyonunu azaltacak projelere gelişmiş ülkelerdeki yatırımcılardan talep gelir."
YİŞ DÜNYASI NE DİYOR?
TÜSİAD eylem planı öneriyorTürk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin belgelerinde konu ile ilgili olarak şu ifadeler yer alıyor:"AB'ye üyelik sürecinde çevre müktesebatının gereklerini yerine getirme yükümlülüğü altında olan Türkiye, AB'nin taraf olduğu Kyoto Protokolü'nü de uygulamak zorunda olacak. Ancak sanayileşme ve gelişmişlik süreci AB ortalamasının altında bulunan Türkiye'nin AB ülkelerinin hedefini yerine getirmesi sanayi ve ekonominin gelişimini riske atacaktır. Bu nedenle üyelik sürecinde, ekonomik gelişimi ve çevre-sanayi dengesi çerçevesinde, bu sisteme dahil olmanın koşullarını da müzakere etmelidir. Türkiye'nin, bir an önce, global, bölgesel ve ulusal gelişmeleri dikkate alan kapsamlı çalışmaları başlatması, iklim değişikliği için ulusal bir adaptasyon stratejisi ve uyumlu bir eylem planı hazırlaması gerekiyor."
İSO: Adil olmayan taahhütlere girmeyelim
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük:"Türkiye, Kyoto Protokolü'ne taraf ülkeler arasında kişi başına en az sera gazı salan ülkelerden biridir. Bu, 'çözüm sürecine katılmayalım' gibi anlaşılmamalıdır. Küresel ısınma çok temel bir meseledir. Dolayısıyla Türkiye çözümde sorumluluk üstlenmelidir. Protokol yürürlükte ama salım azaltma hedeflerinin hayata geçmesi mümkün olamıyor. Gelişmiş ülkelerle, gelişmekte olan ülkeler arasında, kimin ne kadar azaltacağına dair, adeta aritmetik bir savaş devam ediyor. Atmosferdeki kirlenmede çok daha fazla payı olan gelişmiş ülkeler, faturayı, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere ve azgelişmiş ülkelere çıkarmak, en azından yükü eşit dağıtmak eğiliminde. Ayrıca, emisyon ticareti, temiz teknoloji transferi mekanizmalarıyla gelişmekte olan ülkelerin rekabet güçlerinin frenlenmesi söz konusu olabiliyor. Bu anlamda Türkiye de çok dikkatli olmak durumunda. Ülkemiz kalkınma ihtiyacı içinde olan bir ülke. Bu süreçte adil olmayan taahhütlere girmemeliyiz."
http://www.milliyet.com.tr/2007/03/09/ekonomi/eko01.html