7 Eylül 2009Hürriyet Gazetesi
Kendimizi ve başkalarını “her şeyin en iyisine layık” görmek, bu şekilde yaşamaya çalışmak, tüketim hastalığımızın dışa vurumu mudur? Böylebir anlayışla insanın doğayla uyumlu yaşayabilmesi mümkün mü? Bu konuda Kızılderililerden öğreneceklerimiz var.Üç yaşından, ilkokul üçüncü sınıfa kadar Sakarya'nın Akyazı ilçesinde yaşadım. O zamanki çocuklar boş vakitlerinde simitçilik yapar, salyangoz toplayıp satar, şeker pancarıyla uğraşır, kır düğünlerine takılırdı. Yazın derede yüzer, balık tutardık. Nereden öğrenmiştik bilmiyordum ama ne zaman küçük bir balık yakalasak “sen git, annen baban gelsin” diye tembihleyip onu dereye atardık. Güya küçük balığa acır biraz daha yaşmasına müsaade ederdik. Yoksa bilmeden her şeyin iyisi, en güzeli ve en büyüğünü isteyen sonsuz egolarımızın arzusunu mu yerine getirirdik?PANTER BUNU BİLİRÇeroki Kızılderilisi olan yazar Forrest Carter'ın kendi çocukluğunu anlattığı “Küçük Ağacın Eğitimi” adlı kitabı okuyunca, bu yaptığımızın yanlış olduğunu anladım. Küçük Ağaç, anne ve babasını yitirince Kızılderili büyükbaba ve büyükannesi tarafından eğitilen bir çocuk. Büyükbaba ve büyükanne Küçük Ağaç'ı eğitirken ona (ve kitabı okuyanlara) birçok ders verip sevgiyi, duyarlılığı, samimiyeti, anlayışı ve daha bir sürü şeyi öğretir.Bir gün ava giderken bir şahinin bıldırcını yakalamasına üzülen Küçük Ağaç'a büyükbaba gidişat üzerine bir ders verir: “Üzülme Küçük Ağaç! Gidişat böyle. Şahin yavaş (sağlıksız) olanı yakaladı. Böylece yavaş olan, gene yavaş olan çocuklar yetiştiremeyecek. Bıldırcın yumurtalarını en az bin fare yer. Hem hızlı hem de yavaş bıldırcın yumurtalarını... Yani şahin, gidişat sayesinde yaşar. Bıldırcına yardım eder.” “Gidişat böyle. Yalnız gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. Panter bunu bilir. Sen de bilmelisin!.. Yalnızca arı, kullanabileceğinden fazlasını depolar... Bu yüzden ayı tarafından soyulur. Rakun ve Çerokiler tarafından da... Paylarından fazlasını depolayan ve kendilerini besleyen insanlar için de bu böyledir. Ellerindekini kaptırırlar. Bu konuda savaşlar olur... Uzun konuşmalar yaparak paylarından fazlasını ellerinde tutmaya çalışırlar... Erkekler, sözler ve bıçaklar yüzünden ölürler, ama gidişatın kurallarını değiştiremezler.” BAŞINIZ YÜKSEKTE MİSonra çukura kurdukları tuzaklarına yakalanan bir hindiyi büyükbaba eline alarak “Yaşlı hindi bazı insanlara benzer. Her şeyi bildiğinden, çevresinde ne olduğunu görmek için asla bakmaz. Başı bir şey öğrenemeyecek kadar yüksektir” der. Büyük baba gidişat üzerine verdiği dersin anlaşılıp anlaşılmadığını test etmek için de tuzağa yakalanan altı hindiyi ayakları bağlı halde yere uzatır. “Hepsi aynı yaşta... Yalnızca üç hindiye gereksinmemiz var, sen seç bakalım, Küçük Ağaç.” Şimdi “her şeyin en iyisine layığız ” ya da “küçüklere sen git annen baban gelsin” mantığıyla bu hindilerin hepsini ya da en iyilerini ve büyüklerini alıp gitmemiz gerekir. Fakat Küçük Ağaç doğadaki gidişatın sürüp gidebilmesi için en küçük üçünü seçti!Küçük Ağaç gidişatı öğrenmişti; yalnızca gereksinim duyduklarını aldı; en iyisini almadı. En güçlü ve en iyiden gidişatın devam etmesi için vazgeçti. Bundan sonra biz de gidişat için her şeyin en iyisine değil en doğrusuna ya da her şeyin en hayırlısına layık olmaya çalışalım lütfen. Yoksa başınız bir şey öğrenemeyecek kadar yüksekte mi!