Kopenhag Obama Yüzünden Çöktü

-
Aa
+
a
a
a

Makalenin Türkçe çevirisi Radikal 'den alınmıştır.

 

Makalenin İngilizce aslını okumak için tıklayın.

 

21 Aralık 2009

 

Küresel müzakerelerin bu şekilde çökmesinin en son örneği, 2001’de Doha’da yaşanmıştı. Ticaret görüşmelerinin çökmesinden sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) delegeleri korkacak bir şey olmadığı konusunda temin etmişti: Anlaşmanın kotarılacağı Mexico City’ye taşınacaklardı. Müzakereler Meksika’nın sahil kenti Cancun’un kumlarına gömüldü ve bir daha da oradan çıkamadı. Sekiz yıllık tereddüdün ardından hiçbir şey üzerinde anlaşılmış değil.

Kopenhag’daki iklim görüşmeleri geçen hafta başarısızlıkla sona erdiğinde, süreçten sorumlu adam Yvo de Boer bize endişelenmememizi söyledi: ‘Bir yıl sonra Meksika’da’ her şey yoluna girecekti. Meksika Pasifik çöp yığınının diplomatik muadili mi acaba? Baksanıza başarısız müzakereler ölmeye oraya gidiyor.

 

De Boer bunun geçici bir aksilikten ibaret olduğu numarası yapsa da, görüşmeler ivme kaybettiğinde ne olduğunu biliyor. Bir yıl önce kendisine en çok neden korktuğunu sormuştum. Verdiği cevap şuydu: “Benim için en kötü senaryo iklimin bir ikinci DTÖ haline gelmesi... Benim için Kopenhag çok açık bir son tarih, bence bu tarihe uymamız lazım. Eğer uymazsak süreç sürüklenmeye başlayacak ve ticaret görüşmelerindeki gibi, art arda gelen son tarihlere uyulma-yacak. Bir nevi Titanik’in güvertesindeki küçük orkestraya benzeyeceğiz.”

 

Yeni bir ticaret anlaşmasının yokluğunda yaşayabiliriz, ama yeni bir iklim anlaşması olmadan yaşayamayız. Bir iklim anlaşması için destek seferber etmeye çalışan insanların başarısızlıklarından biri şu: Meseleyi fazla karmaşık hale getirdik. Velhasıl bunun neden önemli olduğuna dair sunabileceğim en basit özet şöyle: İnsanlar neredeyse bütün diğer türlerden daha çeşitli koşullarda yaşayabilir.  Fakat son birkaç bin yılın iklimi bize şaşırtıcı derecede müşfik davrandı. Dünyanın hemen hemen bütün bölgelerine yayılmamıza ve yarattığı olumlu ekolojik koşullarda büyümemize imkân verdi.

 

Yedi milyar insanı desteklemek bakımından en iyi koşulların tadını çıkarıyoruz. Küresel ısıdaki bir değişiklikse insan hayatını sürdürebileceğimiz yerlerin sayısını azaltıyor. Son buz çağında insanlar düşük rakımlara hapsoldu. Bugünle o dönemin ortalama küresel ısısı arasındaki fark 4 derece. Küresel ısınmaysa insanları yüksek rakımlara sevk edecek ve bunun başlıca nedeni su kaynaklarının tükenmesi olacak. Yüksek rakımda gıda üretimi başka yerlerde düştüğü hızda artmak zorunda fakat bu muhtemel değil. İklim biliminin bulgularını özetleyen Hükümetlerarası İklim Değişikliği Kurulu’na göre, küresel gıda üretimi potansiyelinin “3 derecenin üzerine çıkıldığında azalması çok büyük ihtimal.” Kurul ‘çok büyük ihtimal’ ifadesiyle, yüzde 90’ın üzerindeki bir ihtimali kast ediyor. Kısa süre içinde güçlü bir anlaşmaya varılmadıkça, muhtemel sonuç asrın sonuna doğru sıcaklığın 3 derece veya daha fazla artması olacak.

Yüksek rakımlara çıkılsa bile yaşanabilir topraklar azalacak, çünkü deniz seviyesi yükselecek. Bu asırdaki muhtemel yükseliş (bir metreden az olacağı tahmin ediliyor) sadece bazı halkları tehdit ediyor, fakat süreç 2100’de durmuyor. Önceki buzul çağları arası dönemde, yani yaklaşık 125 bin yıl önce, ortalama küresel ısı dünyanın güneş çevresindeki yörüngesinde beliren değişikliklerin sonucu olarak, bugünden 1.3 derece daha fazlaydı.

 

Bilim dergisi Nature’da yayımlanan yeni bir belge, bu dönemde deniz seviyelerinin bugünden 6.6 ila 9.4 metre daha fazla olduğunu gösteriyor. Isı bir kez yükseldiğinde, deniz suyunun genleşmesi ve Grönland’la Antarktika’daki buz dağlarının erimesi durdurulamaz hale geldi. Konferansı berbat idare ederek başarısızlığa katkıda bulunan Danimarka hükümeti, eğer halkı birkaç asır içinde ülkeleri falan olmayacağını bilseydi daha fazla gayret gösterir miydi merak ediyorum doğrusu.

 

İnsanlar kuraklık ve yükselen deniz seviyeleri nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalırken ve gıda üretimi azalırken, gezegen mevcut nüfusu besleyemez hale gelecek. İnsan sayısındaki düşüş muhtemelen yumuşak veya acısız olmayacak: Ortalama küresel ısı adım adım yükselirken, buna bağlı olaylar da adım adım gelişecek - ani kuraklıklar ve güçlenen fırtınalar yaşanacak.

Bundan en fazla zararı görecek olan az gelişmiş ülkelerin Kopenhag’da en güçlü talepleri ortaya koymasının nedeni de bu. 101 yoksul ülke azami küresel ısı artışının 2 değil, 1.5 dereceyle sınırlanması çağrısında bulundu.

 

G77 bloğunun başmüzakerecisi şöyle yakınıyordu: “Birkaç ülkenin ekonomik hâkimiyetinin devamı uğruna Afrika’dan bir intihar anlaşması, bir kendi kendini yakma anlaşması imzalaması isteniyor.”

Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının basit sebebi iki kelimeyle özetlenebilir: Barack Obama. Çocukça şeyleri bir kenara bırakması için seçilen adam, kendi yakın vadeli çıkarlarına en az diğer siyasetçiler kadar düşkün olduğunu kanıtladı. Tıpkı selefinin Irak savaşı yaklaşırken yaptığı gibi, Obama da BM’yi ve BM üyelerinin çoğunluğunu hiçe saydı ve dünyanın kalanında infial yaratan bir anlaşma imzalamak isteyenler koalisyonunun mimarlığını yaptı. Sonra bu anlaşma müzakere edilmeksizin yoksul ülkelere sunuldu: Ya imzalayacaklardı ya da iklim çöküşünün ilk birkaç on yılında hayatta kalmalarına yardımcı olmak için gereken adaptasyon fonlarını kaybedeceklerdi.

 

Britanya ve ABD başarısızlıktan dolayı Çin’i suçluyor. Çin’in görüşmeleri bozmak için elinden geleni yaptığı doğru, fakat Obama da Pekin’i imkânsız bir konuma sürükledi. Hiçbir şey vermeden taviz talep etti. Çin siyasetinde mahçup duruma düşmemenin önemini biliyor olmalı: Öyle tek taraflı bir diplomasi yürüttü ki, adeta Çinlilerden kendi kendilerine tükürmelerini istedi. Bence bu ayak diremeyi garanti eden hesaplı kitaplı bir manevraydı. Bu sayede ABD’nin istediği sonuçtan dolayı Çin suçlanabilecekti.

 

Obama niye böyle yaptı? Cevabı bulmak için Demokrat çevrelerin nasıl rahat bir nefes aldığına bakmanız yeter. Üyelerinin birçoğu enerji sanayinin mutlak kontrolü altında bulunan Senato üzerinden güçlü bir iklim programı için bastırmak, Obama’nın hayatının siyasi savaşı olacaktı. ABD’de etkili bir mali reform kampanyasının yokluğu, küresel ilerlemeyi neredeyse imkânsızlaştırıyor.

 

Peki şimdi ne olacak? Bunun cevabı da Kopenhag’daki görünmeyen aktöre bağlı: Yani size. Son birkaç yıldır iyi, liberal, merhametli insanlar silkinip birilerinin neden bir şeyler yapmadığını soruyor. Ancak eylem yapanların sayısı çok az. Gösteriler milyonları sokaklara dökmeliydi, fakat birkaç bin insanı çekebildi. Sonuç olarak, Kopenhag’daki başarısızlığın siyasi bedeli sıfır.

 

Siz neredesiniz? Beyefendiler, hanımefendiler, bu zevkinize uygun bir müzik değil mi? Belki de küçük orkestramızın, bu korkunç öğütme gürültüsünü bastırması için daha yüksek sesli bir şeyler çalmasını istersiniz.