Programcılarımızdan İsmet Polat'ı çok genç bir yaşta kaybettik, sevgi ve minnetle anıyoruz.
Hani biraz uğraşsam kısa pantolonlu yıllarımdan biraz sonra bile diyebilirim... Allahtan 'capri'ler modaydı. Yoksa yaşımı gizleyebilmem ne mümkün... Seksenli yılların üstünden on yıl geçmiş ve biz tam da seksenin üzerinde oturuyoruz... Apolitikliğimizle, gün geçirme duygumuzla, "hayat kısa, tadıyla yaşa" duygumuzla.... Ama para kazanmak lazım. Nasıl hem karın doyurulur hem de eğlenilir? Çözüm basit: Yaşıtlarına göre biraz daha alternatif düşünüyorsan gir bir underground bara, takıl! Hem garsonluk yap, egonu tatmin et, hem para kazan, hem eğlence dünyasının içinde ol hem de çıtır sevgililerin olsun. İşten sonra eve gitmek de gerekmiyor; mutlaka seni çok seven bir arkadaşının evinde bir parti vardır.
İşte tam da bu zaman ve durumda,yani "capri"lerin boy gösterdiği bir durumda ben başladım bu politikaya... Ama kendim hakkında bilmediğim bir şey vardı; mükemmeliyetçilik duygum... Koşturuyordum servis yetiştirmek için, ülkemin nadide ve new clubber gençlerine... Meşhur oldum. Müşteriler benimle ilgili iddiaya giriyorlardı: "Benim biramı senden on saniye erken getirdi!"
Bu arada dükkânın zeki patronu müşterileri bırakıp beni eğlendirmeye başlamıştı.... Ne kadar –bana göre- güzel müzik yaparsa o kadar hızlı içki satıyordum. Dükkân dolup taşıyordu. Bozulan sinir sistemimi tamir için her gerilim anında daha ben söylemeden barmen dayıyordu shot votkayı. Bir-üç derken dükkân iyi iş yapıyordu ama gecenin sonunda müşteriler beni eve taşıyordu.
Tam bu sırada bir DJ çıktı ortaya. "Ortamların" dışında kalmış haliyle; kıvırcık saçları, duman rengi ince fitilli kadife pantolonu, sürekli gülen kara gözleri, az evvel bir inşaatta sıvayı atmış haliyle, "anti-clubber"lığıyla bir adam barın arkasından kocaman gülümsüyordu... Ben her zamanki sahnede olma tonuyla soruyordum: "Kim bu adam ayol?"...Ve patron müstehzi gülümsüyordu: "İsmet!"
Tabii ki ilgilenmedim başlarda... "Şunu çal, bunu çal, volüm şöyle, volüm böyle..." ukalalıklarım da cabası... Ama İsmet hep gülümsüyordu, ısrarla gülümsüyordu. Belki de gülüyordu. O'nun acemilikleri, benim kaprislerim en fazla iki gün sürdü.
Sonunda ben de saldım kendimi. Çünkü çalıyordu. Gerçekten çalıyordu. Kendi için... Önce o memnundu çaldıklarından. Sonra dinleyenler. O memnun olduğu için güzel çalıyordu. Güzel çaldığı için dinleyenler memnundu. Çalarken kafa sallamıyordu, bağırmıyordu, tek kaşı ise havada değildi. Kocaman kara gözleri gülerek, sadece çalıyordu.
Zaman geçti, ben o dükkânın kıdemli ve her zamanki kadar kaprisli elemanı oldum. İsmet hâlâ çalıyordu. İsmet hâlâ gülümseyerek, belki de "gülerek" çalıyordu. Müdavimi de bendim. Her müziği seviyor, her şeyin en iyi örneklerini çalıyordu.
Artık eskidiğim için patron votka da vermiyordu. O sırada İsmet'in gürüldeyen gözlerinden, turuncu bir ses dökülüyordu, mırıl mırıl; bi shot votka koyuyordu müşteri adisyonunun yanına: "Eraslan,bu sana!"
Fonda bir Costello dönüyordu...
Kim derdi ki bir gün bütün bunlar geçecek, ben tüm kirlerimi Açık Radyo'da dökeceğim.
Kim derdi ki sen orada program yapacaksın...
Kim derdi ki ben bir akşam canlı yayınımı senin ölüm haberinle kapatacağım...
Ve Satürn'de hayat duracak.
Teşekkür ederim İsmet...
Bu da sana:
Bâkî kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş...
***
İsmet Polat'ın kaybı nedeniyle, duygularını bizlerle paylaşan Pozitif'in yayınladığı metni, biz de sizinle paylaşmak istedik: "Siyahi müziği Türkiye'de çoğunluğa sevdirmeyi başaran, hayat dolu, uyumlu ve esnek kişiliğini büyük bir samimiyetle müziğine yansıtan DJ İsmet'i 19 Aralık 2004 sabahı kaybettik.Gizlibahçe'den Godet'ye, Babylon'dan Rock'n Coke'a Türkiye'nin en renkli mekân ve festivallerinde yer alan İsmet, 6 yıl boyunca Açık Radyo'da Barış K ile Satürn adlı programın yapımcılığını da üstlenmişti.Müziği ile olduğu kadar kişiliği ile de insanlar üzerinde özel bir etki bırakan İsmet'i sevgiyle uğurluyoruz.Yolun açık olsun Funk Soul Brother..."
* * *
İsmet Polat'ın, Açık Radyo'da Satürn programını birlikte yaptığı diğer programcımız Barış Karademir'in mesajını da paylaşmak istiyoruz:
Selamlar,
Barış ben, Satürn'ün diğer yapımcısı. İstemezdim böyle bi durumda sizlere yazıyor olmak ama teşekkür etmek istedim İsmet'in ardından yaptığınız yayınlar ve Eraslan'ın güzel yazısı için. Ben askerde dinleyemedim yayını tabii ama haberi geldi buraya. İlk firsatta size bir mail atmak istedim.
Ne kadar üzgün olduğumu anlatmamın imkânı yok maalesef. Özellikle bu acıyı askerde yalnız başına yaşıyor olmak daha da zor. Keşke daha başka olsaydı herşey. Hiçbirşey eskisi gibi olmayacak artık. Abartmıyorum. O, kozmik bir kütüphaneydi, evrenin en değerli seslerini barındıran. Kâinata açılan kapılarındandı, insanoğlunun küresel çığlıklarını iletti her haftasonu radyo dalgalarıyla. Müziğin en protest, en metamorfik, en uygar formuyla. Sonunda sesini duyup yanlarına aldılar artık onu. Ustam! Onsuz artık ışıksızız, yönümüzü kaybettik. Onu çok özleyeceğiz. Umarım çabucak varır gideceği yere...
Kelimelere dökmek çok zor geliyor şimdi, kısa keseceğim o yüzden, siz hepiniz kendinize iyi bakın ve yayına devam edin ki yalnızlık çekmesin gittiği yerlerde.
Tekrar görüşmek üzere...
Barış Karademir