27 Haziran 2005Radikal Gazetesi
Irak Dünya Mahkemesi'nin karar toplantısının İstanbul'da düzenlenmesi kimilerini rahatsız etti. Savaş kışkır-tıcısı çıkarcı politika önerileriyle devletlerinin saygınlığına kefil olmaya çalışan kimi kendinden menkul teorisyen, hukukun bu şekilde 'ridiküle' edilmesi karşısında rencide olduklarını belirttiler. Hatta biri açıkça şu soruyu sorarak kapılmış olduğu dehşet duygusunu bizimle paylaşmaya çalışıyordu: "Mesela günün birinde birileri çıkıp, Türkiye Başbakanı'nı da yargılamaya kalkarsa ne yapacaksınız?" Aynı yazar, bu toplantıyı El Cezire ve birkaç Arap ülkesinden başka ciddiye alan olmadığından dem vuruyordu. Sonuçta temsil ettiği görüşe kalırsa bu girişim çocuksu bir Amerikan düşmanlığı müsameresiydi. Irak'ın işgaline karşı uluslararası bir mahkeme düzenleme fikri, dünyanın pek çok yerinde eşzamanlı olarak ortaya atıldı. Öneri, 2003 yılı içinde Berlin, Brüksel, Cenevre, Paris ve Cancun'da yapılan savaş karşıtı toplantılarda tartışılarak desteklendi. Cakarta Konferansı katılımcıları, 25 Mayıs 2003 tarihli ortak bildirgeyle uluslararası bir savaş suçları mahkemesi toplamak için çalışacaklarını ilan ettiler. 2003 Haziran'ında Bertrand Russel Barış Vakfı tarafından Brüksel'de düzenlenen Avrupa Barış ve İnsan Hakları Ağları Konferansı'nda bir çalışma grubu oluşturuldu. Çalışma grubu, Irak halkına ve insanlığa karşı işlenen suçları araştırıp saptayacak uluslararası mahkemenin, dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılacak ve her biri saldırının farklı yönlerine odaklanacak çeşitli oturumlardan oluşmasına karar verdi. Brüksel, Hiroşima, New York, Londra ve İstanbul çalışma gruplarından oluşan Uluslararası Koordinasyon Komitesi oluşturuldu. Bu Komite, 27-29 Ekim 2003'te İstanbul'da toplanarak projenin konsepti, biçimi ve amaçlarını karara bağladı. Irak'ta sürdürülen savaşa karşı dünyanın dört bir yanından yükselen itirazdan doğmuş bir girişim olan Irak Dünya Mahkemesi, somut kanıtlara dayalı bir dinleme, düşünme, değerlendirme ve yargı süreci. İçinde pek çok ülkeden yerel gruplar var. Çalışma modeli, hiyerarşik olmayan yatay bir ağ. Dili kurtarmak Elbette biliyoruz; Hukuk, öncelikle yargı peşindedir. Yargı da cezadır. Ceza verme yetkisi olmayan bir grubun mahkeme adıyla, hukukun alanında ne işi var? Bu sorulara karşılık; bu esnek yapının tarihe kayıt düşecek, Irak'ta tarifsiz acılar içinde kıvranan, sesini sözünü asla dolaşıma sokamayan insanların unutulmasına izin vermeyecek ahlaki bir örgütlenme olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlığın sesinin zorbalığa karşı gürleşebilmesi için bir adım. Galeano'nun sıkça hatırlattığı eski bir Afrika atasözü var: "Aslanlar arasından tarihçi çıkmadığı sürece avcılık tarihi her zaman avcıyı yüceltecektir." Nitekim Irak mahkemesi'ne katılmak için İstanbul'da bulunan ünlü yazar Arundhati Roy da 'Hürriyet'te yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor: "Eğer Bush ya da Blair bir sabah vicdan azabından ölmek üzere uyanıp kendilerini mahkemeye vermezse kimse haklarında dava açamaz. Bu, kişilerin savaşı değil. Bush ve Blair'i çok gözümüzde büyütmüş oluruz o zaman. Onlar sistemin pilotları. Yenilenlerin tarihi hiçbir zaman tarih olmaz. O yüzden, yapmamız gereken olayların kaydını tutmak." Roy, aynı söyleşide, yaşanan dil tahribatından da söz ediyordu. "Bu savaş sadece insanlığı değil, dili de kan revan içinde bıraktı. Bir yazar olarak hep düşünce ve kelime arasındaki mesafeyi en aza indirmek için çalıştım. Şimdi kullanılan kelimeler düşüncenin üstünü örtmek, gerçek niyeti maskelemek için kullanılıyor." Henüz savaşın ilk günlerinde aynı konuda 'Le Monde Diplomatique'e yazmış olduğu bir yazıda John Berger, şu an dünyayı rehin almış zorbalığın söylemlerinde, bildirilerinde, basın konferansları ve tehditlerinde sürekli kullandığı 'Demokrasi, adalet, insan hakları ve terörizm' terimlerinin nasıl ifade ettikleri kavramlara ters düştüğünden yakınıyordu. "İnsanlığı soyup bu kavramları teker teker kaçıran bir haydut, onları parolası haline getirmiştir." Berger, dil cinayeti olarak adlandırdığı bu stratejinin medyayı amaçlarına alet edişinden de dem vuruyor, sonra da bağlıyordu: "Yeni zorbalık, dilin geniş ölçüde ve sistemli bir şekilde suiistimal edilmesine bağlıdır. Bir olup onların çarpıttığı bütün kelimeleri yeniden ele geçirmemiz ve zorbalığın anlam kaydırmacalarından temizlememiz gerek. Yoksa elimizde tek kelime kalacak: Utanç." Hakikatin yegâne meşru üreticisi olma iddiasındaki ABD'nin Afganistan saldırısına yakıştırdığı başlığın 'Kalıcı Özgürlük' olduğunu hatırlarız. Artık görüş menzilimizden ve gündemimizden düşmüş Afgan halkının şu an yaşamakta olduğunun özgürlük olduğuna inanmak, ABD'nin fast food demokrasisinin meftunu olmayı gerektirir. Kendilerini hakikatin resmi Türkiye temsilcisi ilan edenler, 'özgürlük' kelimesinin bu bağlamda kullanılmasından rahatsızlık duymadıkları gibi gözümüzün önünde yaşanan 'Hayata Dönüş' adındaki katliama da alkış tutanlardır. Onlar da Amerikalı gönül dostlarının uyarısıyla patateslerini artık 'özgürlük kızartması' adıyla ısmarlamaktan hicap duymayacak, savaş muhibbi çevrelerinde Arap düşmanlığından tiksindirici fıkralar üretip vahşi dünyanın karaderili yoksullarını nasıl katletmeli üstüne ferah şakalaşmalarla vakit geçirecekler. Çünkü onlara kalırsa vicdan da denetimsiz, salya sümük bir duygu patlamasının adı. Tarihi kimler yazar Irak Dünya Mahkemesi, 56 kişilik bir iddia makamı ve tanıklar ve 15 kişilik bir vicdan jürisinden oluşuyor. İddia makamında Türkiye'den Ahmet İnsel, Sabancı Üniversitesi'nden Ayşegül Altınay, Prof. Baskın Oran, arkeolog Gül Pulhan, Prof. Hilal Elver, gazeteci Mete Çubukçu, Ömer Madra ve Porf. Turgut Tarhanlı yer aldı. Irak'tan Ulusal Arap Kongresi üyesi El Bayati, hukukçu El Obeydi, Sanat Kültür merkezi yöneticisi El Hedayri, insan hakları eylemcisi Hammas, avukat Amal Sawadi, El Cezire sorumlusu Elbedrani, ressam yazar Haifa Zangana, yazar Hana İbrahim, akademisyen El Nuaymi, sosyal antropolog Naci El Ali, bilim adamı El Azzavi, Irak Ulusal Kurtuluş Kongresi sözcüsü Wamid Nadmi yer aldı. ABD'den katılan isimlerden birkaçı, 'Savaşa Karşı Irak Gazileri'nin kurucularından eski asker Tim Goodrich, film yapımcısı ve akademisyen Saul Landau, hukuk profesörü Richard Falk, kakılmışlardan olmayı reddeden gazeteci Mark Manning, 'Petrol, İktidar ve İmparatorluk'un yazarı Larry Everest, savaş karşıtı gazeteci yazar John Ross, New York taksi çalışanları derneği örgütleyicisi Biju Mathew, Guantanamo'nun yasadışılığı konusunda ABD Anayasa Mahkemesi'ne başvuru hazırlayanlardan hukukçu yazar Barbara Olshansky. Bu arada İrlanda'dan eski BM Genel Sekreter Yardımcısı Denis Halliday, İngiltere'den insan hakları avukatı Phil Shiner, Mısırlı düşünür Samir Amin de katılan ünlü isimlerden. Vicdan jürisinde de Türkiye'den Murat Belge, halen tutuklu vicdani retçi Mehmet Tarhan, Prof. Ayşe Erzan ve sivil toplumcu gazeteci Ahmet Öztürk bulunuyordu. Jüride oyun yazarı Eve Ensler ve Arundhati Roy dışında Arjantin'den Plaza del Mayo Anneleri'nin temsilcisi Lydia Miy de Almedia, Dünya Sosyal Forumu kurucularından François Houtard ve alanlarında yıllardır mücadele sürdüren insan hakları savunucusu yazar ve aktivistler de vardı. Houtard, 1967'de Vietnam'da işlenen suçlara savaş karşıtı aktivistlerce kurulan Bertrand Russel Savaş Suçları Mahkemesi'ne de katılmış bir mücadeleci. Irak Mahkemesi'ne yol gösteren de zaten o deneyimden arta kalanlar. Dünyanın dört bir yanından gelmiş bir grup insan, tamamıyla bağımsız olarak toplanıp bütün dünyanın gözleri önünde tarihe kayıt düşüyorlar. Onların dosyaladığı suçlar, harmanladığı gerçekler unutulmayacak. İleride tarih yazanlar, Bush ve Blair'in demeçlerini yorumlayabilmek için onların dosyalarına başvuracak.