19 Şubat 2008Radikal Gazetesi
Sahafları dolaştıkça, bütün dünyaya kin ve nefret kusarak 'Türk milliyetçiliği' yapan kitaplara rastlarsınız. Bunları yazanların çoğunun, ötekileri her bakımdan aşan özel bir 'düşman'ları olmakla birlikte, genel zenofobileri de yerindedir. İşte, 1967'de 'Ülkü Matbaası'nda basılmış bir kitap veya risale. Yazanın adı İrfan Kıbrıslıoğlu, kitabın adı Patrikhane Köstebekleri. Bu ad, bu yazarın özel ilgi alanını ortaya koyuyor. 30 sayfa bir şey, topu topu. Şöylece başlıyoruz: "Türk iyidir, alicenabtır ve dürüsttür... Türk milleti bugünkü durumuna iyilik ettiği yabancıların nankörlük ve ihaneti yüzünden düşmüştür." Evet, ana temamız bu. Ortada bir kanıt yok, ama iddiadan geçilmiyor: "Türkiye'deki Rum azınlığı Türk'ün hayatına kastetmiş, yeminli bir nankör topluluğudur. Dışarıda edindiği köklü ortakları ile iktisadi ve ticari gücümüze tamamen hâkim, kanımızı iliklerimize kadar emmektedir." (s. 5) "Rum azınlığı Türklüğe azmetmiş Yunan gayelerini tahakkuka yardım eden bir yeraltı teşkilatı olarak içimizde tuttukça..." (s. 8) "... Venedik ve Bizans piçleri..." (s. 12) Derken papazlar da konuya giriyor: "Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma devrinde Türk'e karşı girişilen her türlü imha hareketinin başında kara sakallı bir papaz vardır." (s. 13) O tarihlerde bu cümleden sonra Makarios'un görünmesi mümkün değildi. Nitekim görünüyor. Gene, klasik yanlış bilgi olarak Philiki Hetaeiria ile Ethniki Hetaeiria karıştırılıyor. Türk milliyetçiliğinin ezeli düşmanı 'hümanizm'in de hesabı ilginç bir şekilde görülüyor: "Çünkü Osmanlı imparatorluğu milliyetçi değildi. Esas kütle olan Türklük unutulmuş, sözde daha insancıl hümanist bir görüş olan osmanlılık, imparatorluk yönetimine hâkim olmuştu." (s. 17) 'Osmanlı hümanizmi' üstüne rastlayacağımız ender metinlerden biri... Ermenilere, Yahudilere de sevgi ve selamlarını göndermekten geri durmamakla birlikte, yazarın soyadından da, Rumlara özel sempatisi olduğunu görüyoruz. Nihayet sıra Patrikhane'ye geliyor: "Patrikhane yurdumuzun iç iktisadiyatını büyük bir ustalıkla, başta İngiliz ortakları olmak üzere Avrupa'nın diğer tüccar devletleri ile tapusuna geçirmiş, Türk üretim kaynaklarını günümüze ve daha kimbilir nice yıllara kadar sürecek bir haraca bağlatmıştı." (s. 20) "Dış ticaretimiz tümüne yakın bir nisbeti ile hâlâ onların elinde. Döviz kaynaklarımızın musluğu tamamen onlarda. İç ticaretin balını, tereyağını da yiyen onlar... Milli sanayi ve iktisadi bünyemiz için mühim olan köşebaşları, maalesef hâlâ Rum veya aynı paralelde onlarla birlikte faaliyet gösteren İtalyan, Fransız, Amerikan vs. gibi devletlerin tabiyetinde bulunan levantenlerin elindedir." (s. 24) Sonuç olarak, "Rum, Türk'ün can düşmanıdır. Bu düşmanlık, hissi bir nefretin çok daha ötesinde, iyi planlanmış uzun vadeli bir imha gayesidir ve tek hedefi Türk'ün milli varlığına son vermektir." (s. 32) Rastladıkça alıntılıyorum böyle 'eser'leri. Belki öylece okuyunca, eksantrik, takıntılı adamların elinden çıkma şeyler gibi görünüyordur. Ama böyle yığınla ve yığınla yayın var. Eksantrik falan denecek gibi değil. Ayrıca, sonuçlara da bakın: şu günlerde esmekte olan 'zenofobya'ya, onun sonucu olan cinayetlere bakın. Yere göğe koyamadığımız Rauf Denktaş'ın ağzını açıp 'Rum' demesiyle dökülenlerle karşılaştırın. 'Fener, Vatikan olacak!' vaveylalarını hatırlayın ve bugünlerde Rahşan Ecevit'in Türkiye'de gayrimenkul satın alan yabancılarla ilgili kaygılarını bir düşünün. Varlık Vergisi'ni, 6-7 Eyül'ü şöyle bir aklınızdan geçirin- 'sırtımızdan zengin olan azınlıklar' bağlamında hatta daha eski tarihlerde olup bitmiş olaylara doğru da bir uzanın. 'Vakıflar Kanunu'... Sonra tekrar düşünün, bu ülkede böyle kitaplar mı eksantrik, yoksa onların saplantılı zihinlerin saplantılı ürünleri olduğunu düşünen bizler miyiz eksantrik olan?