Her hafta, hatta bazen her gün birileri bana yazıp seçecekleri kariyer hakkında önerilerde bulunmamı istiyor. Bunları tek tek yanıtlamam neredeyse imkansız olduğundan, insanların içinde bulundukları koşullara uyarlayabileceklerini umduğum birtakım genel kurallar formülleştirmem gerektiğini düşündüm. Bu öneri yalnızca gerçek bir kariyer seçimi yapabilecek durumda olan kişiler için geçerli; maalesef dünyadaki işgücünün büyük bölümü için geçerli değil. Ancak, bana yazanlar seçim yapabilecek durumda olmasaydı zaten öneride bulunmamı istemezlerdi diye düşünüyorum.
Yalnızca bir kez dünyaya geliyoruz | Bu kurallar diğer meslek dallarında çalışan kişiler için de geçerli olmasına karşın, bana yazanların çoğu gazeteci olmak istediğinden ve gazetecilik çalışma hayatımın büyük bölümünü kapsayan alan olduğundan, vereceğim örneklerin tümü gazetecilikten. Önerileri benimsemeden önce, yalnızca benim sözlerime güvenmemek konusunda sizleri uyarmak isterim. Bu yaklaşımın sizin için iyi sonuçlar vereceğini garanti edemem. Olabildiğince çok sayıda kişinin önerisine kulak vermeniz gerekir. Elbette, en son kararı verecek olan kişi sizsiniz: Benim veya bir başkasının sizin adınıza kararlar almasına asla izin vermeyin. Verebileceğim ilk öneri şu olacak: Üniversitede öğretilen kariyer önerilerinden uzak durum. Örneğin, gazetecilik okulunda, Latin Amerika’nın gelişme sorunlarını yazmak isteyen öğrencilere gereken nitelikleri ve deneyimi kazanmak için ulusal bir gazetede iş aramadan, diğer deyişle girmek istedikleri alanın yakınlarında bulunmalarını sağlayacak bir mevki edinmeden önce en az üç yıl |
Danışmanlar, uzmanlaşma “tuzağı”na düşmemek, diğer deyişle iş piyasasının değişen taleplerini karşılayabilecek kadar esnek olmak için, kariyerinizde bu tür bir yol izlemenizin şart olduğunu söylüyorlar. Ancak, gerçek şu ki, onların söylediği yoldan giderseniz uzman olup çıkabilirsiniz: Zenginlerin ve iktidar sahiplerinin neyin haber olması gerektiğini belirlediği, zeka fukarası kısırdöngüde çalışan bir uzman. Bu ortamda birkaç yıl geçirdikten sonra, başka hiçbir işe yaramayacak hale gelirsiniz.
Bu kariyer yolu bir anlamda eğitim karşıtı. Size yapmak istemediklerinizi yapmanız gerektiğini, olmak istemediğiniz birisi olmanız gerektiğini öğretiyorlar. Bu süreçten geçip de hedeflerini ve ideallerini hâlâ koruyabilmiş birisi olağanüstü bir insan olmalı. Aslında, bu süreçten sağlam çıkabilecek birisi gerçekten de olağanüstü bir insandır. Şirketlerin ve kurumların dünyasının sizden istediği, yapmak istediklerinizin tamamıyla tersini yapmanız. Tek istedikleri, düşünebilen fakat kendisi olmayan, kurumun adına düşünebilen güvenilir bir araç. İnandıklarınızı yalnızca söz konusu inançların şirketin hedefleriyle örtüşmesi koşuluyla gerçekleştirebilirsiniz. Bu yalnızca bir kez de olmaz, yıllar geçtikçe sürekli yapabildiğinizi göreceksiniz; çok sayıda insanın inançlarının nasıl olup da kurum gücünün dayattığı taleplerle –her ne kadar söz konusu taleplerin niteliği kişi aynı şirkette bir-iki yıl çalıştıktan sonra değişim geçirse de- uyuştuğu her zaman merakımı celbeden konulardan biri olmuştur.
Vicdanı karıştırdığında...
Zeki ve idealist kişiler dahi bu dünyalarda çok çabuk yollarını kaybedebiliyor. İşverenlerinin isteklerini yerine getirmek ve içine fırlatıldıkları düşmanlık dolu dünyada ayakta kalabilmek uğraşı onları o denli tüketiyor ki, gerçekten istedikleri kariyer yolunda ilerleyecek zamanları veya enerjileri kalmıyor. Oysa, yolunuzu yalnızca siz çizebilirsiniz, durup dururken önünüze bir yol çıkmaz. Yaptıkları seçimden rahatsız yeni elemanların sık şekilde dile getirdiği, çalıştıkları kurumda kendi inançları ve ahlaki değerlerini yansıtacak şekilde içeriden reform yapabilecekleri fikrine yalnızca gülüp geçebiliriz. Son dönemdeki, “şirketin toplumsal sorumluluğu” gibi boş lafların ardına sığınan şirketler, çalışanlarının vicdanını göz ardı edip, piyasanın ve hissedarlarının taleplerine cevap vermeye çalışıyor. İcra kurulu başkanı dahi yalnızca marjlarda bir fark yaratabilir: Kâr yapmak ve hisselerinin değerini yükseltmek gibi, şirketinin tartışılamaz amaçlarına vicdanını karıştırdığında, kapı dışarı edilecektir.
Elbette, tüm bunlar kurumların egemenliğindeki dünyada inandıklarınızın yolundan gitme fırsatınızın olmadığı anlamına gelmiyor. Az da olsa, çoğunlukla genel eğilimlerin dışında kalmış birtakım fırsatlar var: Uzman programları ve dergileri, özel gazetelerin bazı bölümleri, patronların standartları koruyabildiği küçük üretim şirketleri. Bu gibi yerlerde iş bulabilmek ender rastlanan bir durum, ancak eğer böyle bir iş bulursanız, tüm enerjinizi kullanıp sebat ederek başarılı olmaya bakın. Garanti altına aldıktan sonra, işin göründüğü gibi olmadığını veya sürekli şekilde yapmak istediklerinizin uzağına düştüğünüzü düşünüyorsanız, işten ayrılmakta bir an bile tereddüt etmeyin.
Ayrıca tüm bunlar, dünya görüşlerini kabul etmediğiniz şirketlerde “iş deneyimi” kazanmamanız gerektiği anlamına da gelmiyor; her ne kadar görüşlerini benimsemeseniz de, bu tür bir yerde önemli beceriler kazanabileceğinize inanıyorsanız, bu fırsatı kaçırmayın. Ancak, bu hareketinizin sınırları konusunda son derece şeffaf olmanız ve öğrenmeniz gerekenleri öğrendiğinizi (genellikle, birkaç ay sonra) ve şirketin size verdiğinden çok sizden almaya başladığını hissettiğiniz anda ayrılmanız gerekir. Bir şirkette çalışmaya başlayacak öğrencilerin yalnızca gerek duydukları parayı kazanmak için iki-üç yıl çalıştıktan sonra ayrılıp, seçtikleri kariyeri izleyeceklerini söylediklerini az duymadım. |
İkinci kariyer önerim Benjamin Franklin’in politika konusunda öne sürdüğü görüşü yansıtıyor: Özgürlük ve güvenlik arasında seçim yapmak zorunda kaldığınızda, özgürlüğü seçin. Aksi halde, her ikisine de sahip olamazsınız. Güvenli bir iş ve güvenli bir maaş için ruhunu satan insanlar o denli vazgeçilmez olmadıkları anlaşıldığı ilk anda kendilerini kapının dışında bulacaklardır. Bir kuruma ne kadar sadık kalırsanız, o kadar istismar edilebilir ve nihayetinde harcanabilir bir insan haline geldiğinizi göreceksiniz.
Bunlardan hiçbiri doğrudan yapmak istediklerinizi yapmaya başlayamayacağınız ve emeğinizin karşılığını istediğiniz şekilde alamayacağınız anlamına da gelmiyor. Yine de, tavsiye edebileceğim üç olası yaklaşım var.
Birincisi, devam etmek isteyeceğiniz şekilde bir başlangıç yapmak. Bu girişimin, en azından belirli bir süre, kendi kendini finanse edebilecek duruma gelmesi olanaklı görünmediğinden, hayatta kalmanıza yetecek parayı kazanabileceğiniz, ancak fazla zihinsel enerji harcamanızı gerektirmeyen bir işle de desteklenmesi gerekir. Meksika’daki Zapatistalar hakkında yazmak istiyorsanız, oraya gitmeniz için gereken parayı kazanın ve gidip yazınızı hazırlamaya başlayın. Yazınızın karşılığında para kazanmak istiyorsanız, girişimci bir ruha sahip olmanız gerekir. Ayrıca, karşınıza çıkabilecek öykülerin yayımlanabileceği tüm potansiyel mecraları –dergiler, gazeteler, radyo ve TV istasyonları, web siteleri ve yayıncılar - araştırmanız gerekir.
Dünyadan kopuk kadınlar ve adamlarla çalışmaktansa...
Yola çıkmadan önce kafanızda neyi işlemek istediğinize dair net bir fikrin olması, dikkatle planlama yapmanız ve konu hakkında bilgisi olan kişiler arasından olabildiğince çok bağlantı bulmanız gerekir. Aynı zamanda, hiç aklınızdan geçmeyen ve beklenmedik bir yerde yuvasını bulabilecek öykülere de açık ve hazır olmalısınız. Örneğin, gittiğiniz yerde bir vahşi doğa öyküsüyle karşılaşabilir ve vahşi doğa dergisine yazarak yolculuğunuzun masraflarını çıkarabilirsiniz. Kazancınızı, bir yolculuk yazısıyla, mimarlık dergisine veya yemek programına gönderebileceğiniz haberlere de takviye edebilirsiniz. Haber havuzunun dışından gelen malzemeler - çoğunlukla ne olduklarını anlamasalar da - editörleri bazen mutlu edebilir. Medyanın mümkün olan tüm alanlarında çalışmaya gayret edin ve sebatı elden bırakmayın.
Olabildiğince ucuz şekilde yaşamaya ve yolculuk etmeye hazırlıklı olun: Serbest gazeteci olarak çalıştığım ilk dört yıl, elime yılda ortalama beş bin pound geçiyordu. Üçüncü dünya ülkelerinde çalıştığım yedi yıl süresince, masraflarımı yılda üç bin pound ile sınırlı tutmayı başardım. Bana kalırsa, ne kadar iyi kazanırsa kazansın, bu tüm serbest gazetecilerin yaşaması gereken bir disiplin süreci. Yılda beş bin pound ile yaşayabiliyorsanız, geçinmek için yılda otuz bine ihtiyacı olan birinden altı kat daha fazla güven altındasınızdır. Bununla birlikte, Britanya'da hesaplı yaşama olanakları öğrenci borçları nedeniyle gölgede kaldı; iş arayan birçok insan artık hayata bir borç yükü altında başlamak zorunda.
Çok çalışın, ama sakın acele etmeyin. Kariyerinizi yavaş yavaş ve kararlı adımlarla kurma felsefesine oturtun. Sizlere gazetecilik okulunda öğretilenlere rağmen uzmanlaşmanın, zekice kullanılması koşuluyla, tuzak değil tuzaktan kaçmanın anahtarı olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Editörlerin özel bir konuyu, özel bir açıdan (kendi açınızdan) işleyecek birine ihtiyacı olduğunda akıllarına gelebilecek kişi siz olabilirsiniz. Bu durumda, onların dünya görüşüne uymak zorunda kalmayacaksınız; dahası onlar sizin dünya görüşünüze ayak uydurmak zorunda kalacak. Çok az sayıda gazetecinin söz konusu alanda hiçbir bilgisi olmaması gerçeği sayesinde, belirli bir alanda ne kadar hızla “uzman” olabileceğinizi görmek sizi de şaşırtacak. Siz fırsatları kovalayacaksınız, fırsatlar da sizi bulacak.
İkinci olası yaklaşım ise, yapmak istediğiniz işin pazarı ilk bakışta, girilmesi olanaksızmış gibi görünse konuya farklı yollardan geçerek girmeye çalışmanız olabilir. Örneğin, evsizlik (gelişmiş toplumların medyasında en az işlenen konulardan biri) hakkında yazmak istiyorsanız, evsizlere yardım etmeye çalışan bir grupta iş bulmak daha kolay olabilir. Temel meseleleri kavrayarak işi öğrenin ve yavaş yavaş gazetecilikte çalışacağınız alanı seçin. Bu, her ne kadar idealinizden bir miktar saptığınızı düşündürse de, şirketlerin haber toplantı odalarındaki kendi düşlerini kaybetmiş ve gerçek | "Ölümsever" dünya (üstte) ile gerçek arasında seçim yapmanız gerektiğinde, yaşamı seçin... |
Üçüncü yaklaşım bundan daha zor, ancak gerçekleştirmesi olanaklı. Bu yaklaşımı izleyenler, iş hayatındaki mevcut işverenlerle herhangi türden bir taahhüt altına girmenin getireceği sınırlamaların ayırdına varmış ve çalışmalarının yayımlanacağı mecrayı kendileri yaratmış kişiler. Birçok ülkede, yaşamlarını yarı zamanlı işlerle, bağışlarla veya sosyal sigortayla idame ettiren gönüllü kişilerin çabasıyla ayakta duran küçük alternatif gazeteler ve radyolar mevcut. Bu kişiler, inançlarını sarsılmaz şekilde rahatlıklarının önünde tutan, muazzam bir cesaret ve kararlık sahibi insanlardır. Başkaları esaret altındayken, salt onların ve dolayısıyla sizin de özgür olduğunuzu bilmek gibi basit bir sebepten dolayı, bu tür kişilerle birlikte çalışmak, sizin için büyük bir ayrıcalık ve esin kaynağı olabilir. Dünyanın parası veya olağanüstü bir prestij, kaybettiğiniz özgürlüğünüzü asla telafi edemez.
Son önerim şu olacak: Yaşamınızı gerçek dünyada sürdürmek veya Erich Fromm’un “ölümsever” (necrophiliac ) olarak adlandırdığı zenginlik ve iktidar dünyasında geçirmek arasında seçim yapmanız gerektiğinde, görünürdeki bedelleri ne olursa olsun, hayatı seçin. Yaşıtlarınız ilk başta, “Zavallı Nina, yirmi altı yaşında ve hâlâ bir otomobili yok” düşüncesiyle size yukarıdan bakma gücünü kendilerinde bulabilirler. Ancak, zenginliği ve iktidarı yaşamdan üstün tutanlar, yaşayanların mezar taşlarını - bir anlamda, bu dünyayı olduğu gibi kabul ettiklerini gösteren çerçevelenmiş diplomalarını - duvarlarına diktikleri ölülerin dünyasında yaşarlar. Yüksek kazancına ve sahip olduğu büyük prestije rağmen, Times’ın editörünün bile patronunun emirlerini yerine getirmesi gereken bir memur olduğunu unutmayın. Aslında hepimizden daha az özgür; oysa Times’ın editörü olmak meslekte ulaşılabilecek en üst noktalardan biri.
Yalnızca bir kez dünyaya geldiğinizi unutmayın. Milyarlarca yıllık evrimin ve tesadüfi güzelliklerin ürünü olan hayat değerli, olağanüstü ve tekrarı olmayan bir şeydir. Peki, neden bu güzel şeyi yaşayan ölülerin eline bırakıp ziyan edelim ki?
Çeviri: Yeşim Kafa