GSYH ile refah arasında nasıl bir ilişki var

-
Aa
+
a
a
a

4 Ocak 2010Referans Gazetesi

2010'da GSYH artmasına rağmen, iktisadi nedenlerden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizlik de artabilir. Bundan hareketle GSYH'nin işe yaramadığını düşünmek hata olur. Ama şikâyetçilerin niyetlerinden kuşkulanmak hatalı olur.
 
Bir ekonomideki iktisadi faaliyeti ölçmek için en yaygın olarak kullanılan ölçüt, gayri safi yurtiçi hasıladır (GSYH). Bu kavram, bir ülkede yerleşik olan üreticilerin yarattıkları katma değerlerin toplamıdır. GSYH'nin tahmini hiç de kolay bir şey değildir. Bu konudaki çalışmalar, uluslararası nitelik kazanmış, GSYH'nin nasıl tahmin edileceği konusunda ortak standartlar oluşturulmuştur. Mevcut GSYH tahmin yöntemini gözden geçiren son ortak çalışma, 2008 yılında Avrupa Komisyonu, IMF, OECD, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası tarafından yapıldı. Bu çalışma aynı yıl tam 716 sayfalık bir doküman olarak yayımlandı. [European Commission, International Monetary Fund, Organisation for Economic Co-operation and Development, United Nations & World Bank: System of National Accounts 2008]. Tabii her ülkenin bu standartların tümünü tutturabildiğini söylemek zor. Ama GSYH tahmininde ortak bir çerçevenin var olmasının büyük yarar sağladığına da kuşku yok.
Ancak GSYH ölçütü, çoğu defa, açıkça söylenmese de bir toplumsal gönenç (refah) ölçütü olarak kullanılmaktadır. GSYH artışı, kabaca da olsa toplumun gönencinde bir artış olduğu, yani "toplumsal açıdan daha iyi" duruma geçtiğimiz biçiminde yorumlanmaktadır. Tabii tersi durumda ise olumsuz bir gelişme olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle de GSYH'deki gelişmeler, iktisat politikasını değerlendiren/eleştirenler için, tek olmasa bile, en çok önem verilen göstergelerin başında gelir. Ancak, GSYH'nin toplumsal gönencin göstergesi olarak kullanılabileceğinin iktisat kuramında dayanağı yoktur.
 
GSYH hep mutlu etmez
Bazı örnekler vererek ne demek istediğimi açıklayayım:
1) Bir ülkede herkesin özel otomobil kullanarak işine gittiğini düşünelim. Bu nedenle her gün işe gidiş ve dönüş saatlerinde trafik sıkışıklıkları yaşansın, arabalar uzun süre benzin yakarak trafikte beklemek zorunda kalsınlar. Her araba trafik sıkışıklığı olmadığı duruma oranla daha fazla benzin kullanacak, benzin talebi artacaktır. Tabii, bu durumda rafineriler daha fazla benzin üretecek, rafinerilerin yarattığı katma değer artacak, sonuçta da GSYH de yükselecektir. Ama trafiğe sıkışıp kalmış kişilerin (bunlar arasında rafineri çalışanları da olabilir) bu gelir artışı nedeniyle durumlarında hiçbir değişiklik olmayacak, bunalmaya, sinirlenmeye devam edeceklerdir. Oysa toplu taşıma araçları kullanımı yaygın olsa, benzin üretimi ve dolayısıyla GSYH daha az olacak, ama belki herkes yaşamından daha memnun olacaktı.
2) Bir ülkede silah taşımak serbest olsun. İnsanlar da çeşitli nedenlerle silaha sarılma eğiliminde olsunlar. Dolayısıyla bu ülkede tabanca, tabanca kılıfı, kemer, kurşun geçirmez yelek, miğfer, zırhlı kepenk sanayileri epeyce gelişmiş. Tabii böyle bir toplumda silah kullanmayı bilmek de önemli. Bu nedenle silah kullanma eğitimi veren çok sayıda da kurs açılmış. Herkes silah talimi yaptığı için mermi satışları da çok. İkide bir birileri yaralandığından bu tür olaylara müdahale etmek için klinik ya da hastane kurmak da çok kârlı bir iş. Aynı biçimde vurulma riskine karşı sigorta yapmak da... Bütün bu silah sesleri içinde yaşamı sürdürmenin verdiği baskı nedeniyle psikologların işleri de fevkalade iyi. GSYH hızla artıyor. Peki, insanlar silah taşımasaydı, ne olacaktı? Bütün bu gelir getiren faaliyetlere gerek olmayacaktı. GSYH daha az olacaktı. Ama insanlar vurulmayacak, sinir hastası olmayacak, daha mutlu yaşayabileceklerdi. (Bu örnek, Ezra Mishan: The Costs of Economic Growth, Penguin Books, 1967, s. 125-127'den kısaltılarak alınmıştır.)
3) Bir ülkede GSYH artsın. Ancak, bunun sonunda küçük bir grup insan eskisine oranla çok yüksek gelir elde ederken, diğerlerinin ortalama geliri, eski düzeylerinin epeyce altına insin. Bu durumda GSYH artışı bu ülke insanlarının gönencini artırmıştır diyebilir miyiz?
Bu örneklerden çıkarılabileceği üzere, GSYH ölçütü ile toplumun gönenci arasında bire bir ilişki kurumak pek de olanaklı değil. Konuyu, iktisatta yarım yüzyıldan beri devam eden kuramsal tartışmaları bu sütunlara taşımak için gündeme getirmedim. Amacım, 2010 yılında iktisadi göstergeleri yorumlamada dikkat edilmesi gereken bazı noktaların altını çizmek.
 
Ekonomi büyüyecek
Eğer beklenmedik bir olumsuz şokla karşılaşmazsak, ekonomimiz 2010'da bir miktar büyüyecek. Bunun temel nedeni, 2009 yılının ilk yarısında ekonomimizin çok daralmış olması. 2010 için büyüme öngörüleri, yanılmıyorsam yüzde 3,5'ten başlıyor. Daha yüksek büyüme bekleyenler de var. Peki, ekonomimizin büyümesi, iktisadi sorunlarımızın çözümünde yol aldığımız anlamına gelecek mi? Toplumun gönenci artmış olacak mı? Bu soruya kestirme yanıt vermek olanaklı: Hükümete kızıyorsanız, GSYH düştüğünde, bu rakama itibar edin. GSYH yükseldiğinde de yukarıdaki örneklere benzer örnekler bulun. Hükümeti seviyorsanız, GSYH düştüğünde toplumsal gönencin o kadar düşmemiş olabileceğine ilişkin örnekler bulun, GSYH arttığında da açıklanan rakamı esas alın. Reçeteyi yanlış uygulamazsanız, amacınıza ulaşırsınız. Ama amacınız gerçekten toplumun gönencindeki değişmeyi anlamaya çalışmak ve buna göre iktisat politikası önlemleri almak ise bunlar pek işinize yaramaz.
Fransa Devlet Başkanı Nicholas Sarkozy'nin isteği üzerine kurulan ve başkanlığını ünlü ABD'li iktisatçı Joesph E. Stiglitz'in yaptığı komisyon, bu sorunları ciddi bir biçimde ele alan bir rapor yayımladı. Komisyon, GSYH'nin piyasa için yapılan üretimin bir ölçüsü olduğunun altını çiziyor. Oysa yaşam standartlarındaki değişme, daha çok, hanehalklarının gelir ve tüketim düzeyindeki değişmeyle ilgili bir kavram. Bu nedenle, söz konusu raporda, mevcut milli gelir muhasebesi bilgileri çerçevesinde, en azından, "gayri safi" gelir kavramları yerine "net" olanların ve hanehalkının harcanabilir gelirinin kullanılmasını öneriyor. Rapor, bunun ötesine de geçip, yeni ölçütler de geliştiriyor. Bir başka yazımda onlar üzerinde de durmayı düşünüyorum.
 
Diğer öğelere dikkat
Bu yaklaşımın gerektirdiği tüm bilgileri kısa süre içinde elde edemeyebiliriz. Ama bu çizgide düşünmekte yarar var. 2010'da GSYH artmasına rağmen, iktisadi nedenlerden kaynaklanan, aynı zamanda toplumsal memnuniyetsizlik de artabilir. Bundan hareketle GSYH'nin işe yaramadığı ya da yanlış tahmin edildiği sonucuna atlamak hata olacağı gibi, şikâyetçilerin niyetlerinden kuşkulanmak da bir o kadar hatalı bir tutum olur. Sorunun özünde, Stiglitz komisyonun da altını çizdiği üzere, GSYH kavramının sorduğumuz tüm sorulara yanıt vermesinin olanaksız olması yatmaktadır. Bu nedenle, özellikle 2010'da, bu kavramı destekleyici diğer göstergeleri çok dikkatle takip edip, gerekli önlemleri zamanında almaya çalışmakta yarar var. Buy yapılmazsa ne olur? Galiba 2005'te olan olur. O yıl GSYH yüzde 8,4 artmıştı. Türkiye için çok iyi sayılabilecek bir büyüme performansı idi. Ama 2006'da Türkiye'de iktisat politikalarında önemli değişiklikler olmaya başladı, örneğin faiz harcamaları düşmesine rağmen faiz dışı fazla yaratma çabası yavaşladı. Bunu fazla düşünmeden siyasal nedenlere bağlayıp geçmek olanaklı. Ama acaba öyle mi? Belki de sorunun yanıtı siyasal tercihlerde değil, özel harcanabilir gelir artışının 2005 yılında duraklamasındadır! 2010 iktisat politikasında hata yapmanın maliyetinin yüksek olacağı bir yıl. Çünkü 2011'e yığılacak gibi görünen bazı sorunları, hiç olmazsa kısmen çözebiliriz. Bu da durumun kötüleşmesiyle iyileşmesi arasındaki fark demektir.