4 Ağustos 2010Referans Gazetesi
Enflasyon hedeflemesi yaklaşımını benimseyen bir ülkede, döviz kurundaki hareketler nasıl ele alınmalı? Bu soruyu sayın Fatih Özatay doğru bir biçimde gündeme taşıdı. "Doğru bir biçimde" dememin nedeni, bir başka tartışmanın daha var olması. O da döviz kurunun, belli bir faaliyeti (örneğin ihracat) yapanların gelirlerini artıracak biçimde ayarlanması önerisi. Bu öneri, toplumun bütünü üzerindeki etkilerle ilgilenmiyor. Oysa Özatay'ın sorduğu soru, toplumsal açıdan daha iyi sonuç elde edebilmek için para politikası bağlamında döviz kurunun nasıl ele alınmasının uygun olacağının araştırılmasına yönelik. Sayın Özatay'ın önerisi, enflasyon makul bir düzeye indirildikten sonra (Burada kastettiği anlık indirme değil, enflasyonun uygun olarak tanımlanan [diyelim ki yüzde 5] düzeyde istikrara kavuşturulmuş olması. Sayın Özatay, 2 Ağustos 2010 tarihli yazısında henüz o noktadan uzak olduğumuzun da altını çiziyor) enflasyon hedeflemesi yaklaşımının ‘esnek' [ya da ‘melez' (hybrid)] biçiminin uygulanması. Bunun anlamı, Merkez Bankası'nın politika faizini belirlerken ‘reel döviz kurunu' da hesaba katması. Bu öneriye Sayın Ercan Kumcu, "hedef sayısını artırmanın, fiyat istikrarını hedef olmaktan çıkarabileceği" kaygısını dile getirerek karşı çıktı. Böylece döviz kuruna ilişkin hem ilginç hem toplumsal açıdan yararlı bir tartışma başladı. Döviz kurlarındaki hareketlerin ekonominin istikrarı üzerinde olumsuz etki yaratması sorunu ne Türkiye'ye özgü ne de yeni. Ancak enflasyon hedeflemesi, görece, yeni bir olay. Enflasyon hedeflemesi yapan ülkeler de bu sorunla karşılaştılar. Bu nedenle son yıllarda ise enflasyon hedeflemesi bağlamında döviz kurundaki hareketlerin nasıl ele alınması gerektiği araştırmacıların ilgisini çekti. Bu konuda epeyce çalışma yayımlandı. Bu bağlamda önemli bir gözlem enflasyon hedeflemesi yapan gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının sistematik olarak ‘reel' (yani ülke içi ve dışındaki fiyat hareketlerine göre düzeltilmiş) döviz kurundaki değişmelere tepki gösteriyor olmaları. Ancak bu tepkileri, enflasyon hedeflemesi yapmayan merkez bankalarınınkinden daha az oluyor. Başka bir deyişle, enflasyon hedeflemesi, merkez bankalarını reel kurdaki değişmelere tepki göstermek konusunda sınırlayan bir yaklaşım. [Aizenman, J., M. Hutchinson ve I. Noy: Inflation Targeting and Real Exhage Rates in Emerging Markets, NBER Working Paper Series, Working Paper 14561, December 2008.] Neden? Çünkü enflasyon hedeflemesi yaklaşımının önemli kanallarından birisi ve en hızlı çalışanı, döviz kuru kanalı. Bu kanal devre dışı bırakıldığında, diğer kanallar üzerine çok daha fazla yük biniyor. Bunun da üretim üzerindeki etkisi daha olumsuz oluyor. Buna rağmen yapılamaz mı? Yapılabilir tabii; yapılmış da. İsrail'in böyle bir deneyimi var. İsrail 1992'de enflasyon hedeflemesine geçiyor ve döviz kuru için de bir bant uyguluyor. İsrail Merkez Bankası bu bandın dışına çıkılma eğilimi belirince müdahale ediyor. Sonuç: İsrail bant uygulamasını 1997 yılında terk etmek zorunda kalıyor. Bu deneyimden çıkarılan sonuç, enflasyon hedeflemesinin kur bandı ile birlikte sürdürülemeyeceği. [Brenner, M. ve M. Sokoler ‘Inflation Targeting and Exchange Rate Regimes: Evidence from the Financial Markets', Review of Finance, 2010 14(2), s. 295-311]. İsrail deneyiminin bir an için başka ülkelere genellenebileceğini düşünsek bile bu, Sayın Özatay'ın sorduğu soruyu yanıtlamıyor. Çünkü kendisi dikkatli bir biçimde "reel döviz kurunu hesaba katmaktan" söz ediyor, "Bir bant içinde tutalım" demiyor. Bu noktayı biraz açmak gerek. Bu konu üzerinde durmaya devam edeceğim.