Bir ekonomik kriz sonrasında banka kesiminin bünyesinin zayıflaması durumunda ortaya çıkan sorun şöyle özetlenebilir:
Ekonomik kriz banka sisteminin -sadece bir iki bankanın değil- sermayesinin aşınmasına yol açar. Türkiye'de de böyle olmuştur. Bu durumda yaşamını sürdüren -yani batmamış- bankaların "bozulmuş sermaye oranları" ile devam etmelerine izin vermek yeni bir şokun bir başka krize yolaçması olasılığını artırmak anlamımın a gelecektir. Böyle bir durumda ise Türkiye gerek yurtiçindeki ve gerek yurtdışındaki karar alıcılar açısından her an krize düşebilecek bir ülke olarak görülecektir. Bu ise üretim, yatırım ve istihdam kararlarını olumsuz etkileyecek, yurtdışından kredi teminini de güçleştirecektir.
Oysa Türkiye 2001 yılında yaşadığı krizden sonra bir an önce toparlanmaya gereksinimi olan bir ülkedir. Türkiye 2002 yılında IMF ve Dünya Bankasından önemli ölçüde dış kaynak temin etmeyi beklemekte ise de bu rakamlara ilişkin en olumlu bekleyişler bile 2002 yılında Türkiye'nin dış borç servisi (ana para ve faiz ödemeleri) toplamı olan 28 milyar doların epeyce altındadır. Başka bir deyişle Türkiye, dış borç temin edebilecek biçimde kendini toparlamış olma sı gerekir.
İşte bu noktada banka sisteminin önemi ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de banka sisteminin ekonominin işleyişi açısından taşıdığı önem zannedildiğinden daha fazladır. Türkiye'de banka kredilerinin milli gelire oranı düşüktür. Bu bazen yanıltıcı yorumlara yol açmakta, sınai ve ticari faaliyetlerin banka kredilerine gerek duymadan yürütülebileceği izlenimini doğurmaktadır. Oysa durum tam tersinedir. Türkiye'de banka müşterisi olmayan ya da bankalardan yeterince kredi alamayan pek çok firma ticari il işki içinde bulunduğu diğer firmaların mali olanaklarından yararlanmaktadır. Buna "şirketten şirkete ticari kredi" denir. Bu kredi türü her ülkede olmakla birlikte, bizim gibi mali sistemi fazla gelişmemiş ülkelerde büyük önem taşır. Banka kredileri, şirketler kesimindeki bu kredi zincirinin başlangıç noktasını oluşturur. Bankadan kredi alan şirket bunun bir kısmıyla ticari ilişki içinde olduğu şirketin finansmanına katkıda bulunur, o da aynı biçimde hareket eder. Dolayısıyla banka kredilerinde bir daralma halinde, zincirleme olarak sistemdeki diğer firmaların da mali olanakları daralır. Bu da kısa zaman içinde üretimi ve dolayısıyla istihdamı olumsuz yönde etkiler.
İşte bu nedenle banka sisteminin sağladığı kredilerin daralmamasını sağlamak büyük önem taşımaktadır. Ancak banka sisteminin sağlayacağı kredi miktarı ise sahip olduğu sermaye büyüklüğü ile belirlenmektedir.
Yeterli kredi hacmini sağlayabilmek için, minimum sermaye kuralından vazgeçmek bir çözüm olmayacak, bankacılık sisteminde sistemik riskin yüksek kalmasına hatta artmasına yol açacaktır. Akla gelebilecek bir yol bankalara belli bir süre tanıyarak sermaye tabanlarını güçlendirmelerini istemektir. Bunun bankacılıkta sistemik riskin yükselmesine yol açmaması için bazı geçiş dönemi kuralları konulması gerekecektir. Ancak bu durumda konulacak geçiş kuralları, her halukarda, bankanın kredi açma kapasitesi üzerinde doğrudan ya da dolaylı bir kısıt konulması anlamına gelecektir.
Kamu yetkesi eğer, Türkiye'de şu anda olduğu gibi, banka sisteminin ekonominin işlemesi için gerekli kredi hacmini bir an önce sağlamasına önem veriyorsa, yukarıdaki almaşıkların hiçbirisi geçerli olmayacaktır. Bu durumda bankaların sermayelerinin gerekli düzeye artırılması gerekmektedir. Bu artırımın bankanın ortakları tarafı ndan yapılması ideal ancak pek de gerçekçi olmayan çözümdür. Bu durumda kamu kesiminin sermaye artırımına katkıda bulunması gerekecektir.
Bu notun amacı, bankaların sermaye gereksinimine yol açan sistemik etmenler üzerinde kısaca durduktan sonra, önerilen çözümün anlamı ve bu çözümün mevcut hissedarlar ile başka bankaların hissedarlarının servetleri üzerindeki etkisini incelemeye çalışmaktır.
I. Bankaların sistemik nedenlerden kaynaklanan sermaye gereksinimi
Bir bankanın kendi eylemleri sonucunda sermaye artırmak zorunda kalması durumunda bunun o bankanın ve ortaklarının sorunu olduğu açıktır. Bu durumda denetleyici yetkenin yapması gereken söz konusu bankanın bu açığını kapatmasını talep etmek, bu konuda ilerleme sağlanamadığında ise Bankalar Kanunu'ndaki önlemleri almaktır.
Ancak olay sistemik nedenle oluyorsa her bir banka olumsuz bir dışsallık (negative externality ) ile karşılaşmış demektir. Çünkü bu tür sistemik etkiler sistemik riski artıracağından sermaye açığı olan ya da olmayann bankaların hepsini olumsuz olarak etkileyecektir. Bu durumda ise çözümün sistemik riski azaltma hedefine dönük olarak bulunması gerekir.
Bu tür gelişmelerin nasıl olabileceğine ilişkin iki örnek üzerinde duralım:
1. Devalüasyonun yarattığı sermaye gereksinimi
a) Devletin destek verdiği durum
Bankanın Bilançosu aşağıdaki gibi olsun. Döviz kuru (TL/FX)= 1 olsun. ______________________________________
FX Kredi | 1000 TL | DTH | 1000 TL |
TL Kredi | 1000 TL | TL Mv | 840 TL |
Sermaye | 160 TL | ||
AKTİF | 2000 TL | PASİF | 2000 |
Sermaye/Aktif Oranı %8 Açık Pozisyon yok
Burada FX: Döviz; DTH: Döviz Tevdiat Hesabı, TL Mv: TL Mevduat
Şimdi % 150 devalüasyon olsun, döviz kuru (TL/FX)= 2.5 olsun. _________________________________
FX Kredi | 2500 | DTH | 2500 |
TL Kredi | 1000 | TL Mv | 840 |
Sermaye | 160 | ||
AKTİF | 3500 | PASİF | 3500 |
Sermaye/Aktif Oranı % 4.6Açık Pozisyon yok
Devlet bu durumda sermayenin eski duruma gelmesi için kaynak veriyor. Ancak burada kural "ortaklar ne kadar sermaye koyarlarsa o kadar da devletin sermaye koyması" biçiminde.
b) Devletin destek vermediği durum
Bankanın Bilançosu aşağı daki gibi olsun.Döviz kuru (TL/FX)= 1___________________________________
FX Kredi | 1000 | DTH | 1840 |
TL Kredi | 1000 | ||
Sermaye | 160 | ||
AKTİF | 2000 | PASİF | 2000 |
Sermaye/Aktif Oranı %8Açık Pozisyon: %84
Şimdi % 100 devalüasyon olsun Döviz kuru (TL/FX)= 2________________________________
FX Kredi | 2000 | DTH | 3680 |
TL Kredi | 1000 | ||
Zarar | 840 | Sermaye | 160 |
AKTİF | 3840 | PASİF | 3840 |
Bu durumda zarar düşülerek sermaye net yazılırsa –680 oluyor_________________________________
FX Kredi | 2000 | DTH | 3680 |
TL Kredi | 1000 | ||
Sermaye | -680 | ||
AKTİF | 3000 | PASİF | 3000 |
Sermaye/Aktif Oranı -%22.6Açık Pozisyon %84
Devlet bu durumda karışmıyor. Eğer banka sermaye/aktif oranını (%0, %5) aralığına getirmezse el konacaktır.
2. Geri dönmeyen kredi oranının genelde yükselmesi durumunda ortaya çıkan sermaye gereği
Ekonomideki şokun geri dönmeyen kredi oranını ortalama %5'e yükselttiğini varsayalım. Bu durumda başlangıç durumu aynı olan iki bankayı ele alalım. İlk durumda bankanın sermayesindeki zayıflamanın nedeni tümüyle şoktan gelen etki nedeniyle geri dönmeyen kredileri sistemin ortalaması kadar artsın. İkinci durumda ise bankaya olan etki sermayesini eksi yapacak kadar çok olsun.
a) Devletin destek verdiği durum
Bankanın Bilançosu aşağıdaki gibi olsunDöviz kuru (TL/FX)= 1______________________________________
FX Kredi | 1000 | DTH | 1000 |
TL Kredi | 1000 | TL Mv | 840 |
Sermaye | 160 | ||
AKTİF | 2000 | PASİF | 2000 |
Sermaye/Aktif Oranı %8Açık Pozisyon yok
Şimdi açılan kredileri %5'inin geri dönmemesine yol açan şoktan sonraki duruma bakalım. Döviz kuru (TL/FX)= 1 _________________________________
FX Kredi | 950 | DTH | 2000 |
TL Kredi | 950 | TL Mv | 840 |
S. Kredi | 100 | Sermaye | 160 |
AKTİF | 2000 | PASİF | 2000 |
Sermaye/Aktif Oranı % 3Açık Pozisyon yok
S. Kredi: Sorunlu (geri dönmeyen) Kredi
Bu durumda yeni düzenlemeye göre bank anın ortakları 20 ve devlet de 20 sermaye koyarak %5'lik sınıra (100) geleceklerdir. Bundan sonra da devlet 80 birimlik sermaye benzeri uzun vadeli borç sağlayacaktır (bu durumda minimum oran %9). Banka bu borcu almak zorundadır.
b) Devletin destek vermediği durum
Bankanın bilançosu şoktan önce bir önceki bankanın aynısı olsun.
Bankanın Bilançosu aşağıdaki gibi olsun.Döviz kuru (TL/FX)= 1______________________________________
FX Kredi | 1000 TL | DTH | 1000 TL |
TL Kredi | 1000 TL | TL Mv | 840 TL |
Sermaye | 160 TL | ||
AKTİF | 2000 TL | PASİF | 2000 |
Sermaye/Aktif Oranı %8Açık Pozisyon yok
Ancak bu bankanın geri dönmeyen kredileri şoktan sonra %10 olsun. Bu durumda, bankanın bilançosu aşağıdaki gibi olacaktır:______________________________________
FX Kredi | 900 | DTH | 1000 |
TL Kredi | 900 | TL Mv | 840 |
S. Kredi | 200 | Sermaye | 160 |
AKTİF | 2000 | PASİF | 2000 |
Sermaye/Aktif Oranı = -% 2Açık Pozisyon yok
Bu bankanın sermaye oranı eksidir. Geri dönmeyen krediler oranı bankacılık sisteminin ortalamasının iki katıdır. Bu durumda söz konusu bankanın ortaklarının herhalde acilen 40 birimlik sermaye koyması gerekecektir. Bu yapılmadığı takdirde Bankalar Kanunu'nun ilgili maddeleri çalıştırılacaktır.
Bu sağlandığı taktirde banka ortaklarının 50 birim sermaye koymaları durumunda devlet de 50 birim sermaye koyacak böylelikle sermaye oranı %5'e gelecektir. Bu işlem tamamlandığında ise bankanın devletten 80 birim uzun vadeli borçlanma yapması ve sermaye/aktif oranını %9'a getirmesi gerekmektedir.
II. Devletin bankalararası sermaye koymasının sonuçları
Burada sağlanmak istenen, bankaların reel kredi sunum miktarının değişmemesi; eğer olanak varsa artmasının sağlanmasıdır. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere bu tür sermaye girişi bankaların kredi açmaya devam etmelerini sağlamaktadır.
Bu biçimde sermaye konulması bankaların yaşamaya devam etmelerini sağladığı için mevcut ortakların lehinedir. Ancak bu noktada kazançlı çıkanların sadece sermaye konulan bankaların ortakları olmadığı da gözden uzak tutulmamalıdır. Sistemik riskin giderilmesi nedeniyle bu türlü bir destek almamış olan bankaların hisse senetlerini n değeri de olumlu yönde etkilenecektir.
Bu yaklaşımın başarılı olması halinde bankalara açılan uzun vadeli kredi faiziyle birlikte geri alınacaktır. Öte yandan konulan sermaye de hisse senetlerinin değerindeki artış ile birlikte kamu tarafından uygun koşullar sağlandığında geri alınacaktır.
Bu yasal düzenlemede yer alan bir başka nokta ise bu uygulamanın "çok küçük" bankaları dışarıda bırakmasıdır. Bunun iki gerekçesi olabilir. Bunlardan ilki, büyük bir bankanın sermaye açığının sistemik riski artırıcı etkisinin çok daha önemli olmasıdır. İkincisi ise; düzenleyici bu bankaların ölçeklerinin önümüzdeki dönem bankacılığı için gerekli minimumun altında olduğu sonucuna varmış olabilir. Dolayısıyla küçük ölçekte kalmayı tercih eden bir bankanın etkin olduğunu kendisinin ispatlaması gerektiği düşünülmüş olabilir.
Kuşkusuz bu sonuçların elde edilebilmesi için, başta düzenlemenin sağlıklı yürütülmesi olmak üzere, kamunun gerekli önlemleri alması gerekmektedir.