11 Nisan 2011Hürriyet Gazetesi
Japonya'ya kitlenmişken baharın geldiğini ve doğanın canlandığını geçenlerde önümden kaçışan küçük bir kertenkeleden anladım. Her yeni mevsime başlayınca editörüm Serhan Yedig hep mevsim ile ilgili bir değerlendirme yapmamı ister. Çünkü uzun vadeli tahminler, turizm, tarım, ulaşım, tekstil, ekonomi olmak üzere birçok sektör için hayati önem taşır. Bu nedenle Uluslararası İklim Tahminleri Enstitüsü IRI'ye göre önümüzdeki bahar ve yaz aylarında Türkiye'de hava nasıl olacak diye baktım: Güneydoğu yağış bakımından kurak geçmeye devam edecek, hava sıcaklıkları ise güneyde daha yüksek olmak üzere yurdumuzun tümünde mevsim normallerinin üzerinde olacak... Yani kurak ve sıcak!SÜRPRİZE HAZIR OLUNDediğim gibi içinde bulunduğumuz nisan birçok nedenden dolayı baharın müjdecisi ve yaşam sevincidir ya da sevinciydi. Baharın gelişi, yeşilliğin yeniden doğuşu ve rengârenk çiçekler psikolojimiz de için önemli. Tepemizde dolaşan radyasyona bulaşmış bulutlar yüzünden zor da olsa daha bir gülümser oluyor insan. Güneşin gökyüzünde daha yükseğe tırmanması ve saatlerin ileri alınması ile de açık havada gün ışığından daha fazla yararlanırız. Bu nedenle, nisan bizim için tembel, uzun, güneşli yaz günlerinin de müjdecisidir. Bununla beraber nisan, sisli, donlu, gök gürültülü bir bahar havasından karlı ve fırtınalı bir kış havasına kadar her tip hava durumunu içerebilir. Yani aman dikkat; bu ayda can çekişen kış herhangi bir uyarıda bulunmadan her an geri gelebilir!Nisan yağmurları, eskiden “hediye yağmuru” gibi bir şeydi. Bazıları nisan yağmurlarında huzur bulurdu. Onun, bereketli ve şifalı olduğuna inanırdı... Genellikle ikindi vakti sağanak şeklinde olurlar. Bu nedenle, nisan yağmurlarının kırk gün sürdüğüne inanılır ve “kırkikindi yağmuru” diye adlandırılır. Radyason tehlikesi olmadığı zamanlarda, havalar ısınır ısınmaz herkesin ince ince giyinmeye başladığı zamanlarda, güneşin arasından çıkıp birden yağarak insanları ıslatırdı. Beraberinde buz gibi bir hava getirdiğinde insanları hasta da edebilir. Bu nedenle, güneşe aldananlar için ”avanak ıslatan” olarak da adlandırılır. NİSAN YAĞMURLARININ DA TADI KAÇTI ARTIKİnsanlar şifa niyetine, şemsiye almadan, sokaklara dökülüp bu yağmurlarda ıslanırdı. İçilebilen yağmurun aynı zamanda saça iyi geldiği ve toprak kokusunu fışkırttığına da inanılırdı. Bu hususta “kelin başına yağsa saçı çıkar”dan tutun da, “çocuğu olmayanlara devadır”a kadar pek çok rivayet üretilmişti. Mevleviler nisan yağmurlarını bir tasta toplarmış. Bu tasa da ”nisan tası” denir. Kırkikindilerin ilk suyunu okuyup, üfleyerek içerler ve kardeşleşme töreni düzenlerlermiş. Sarayda ilk nisan yağmuru suyunu biriktirip bir tasla padişaha sunan saray görevlilerine birer akçe bahşiş verilirmiş. Şimdi olsa radyasonlu ya da asitli su sundu diye başı kesilirdi herhalde!.. Bütün bu inançlar ve düşünceler, eskinde çok temiz olan dünyamıza aitti; siz en iyisi bugün radyasyonu çok olmasa bile asit yağmurlarına dönüşmüş yağmurları içmeyin, kafanıza filan da sürmeyin. ..Maalesef bu günler havadaki iyot 131, sezyum 137 ve özellikle de ksenon 133 gibi radyoaktif maddelerin yağmurla yere inme olasılığı yüksek. Buluttan ve yerde birikmiş radyoaktif maddelerden kaynaklanan dış ışınlanma dozu da. Radyoaktif madde içeren gıdaların ve suyun tüketilmesinden kaynaklanan iç ışınlanma dozu ve içeceklerin sindirilmesiyle alınma ihtimali nisan yağmurlarını şifa filan olmaktan çıkartıp tam bir kabus haline getirdi. Artık nisan yağmurlarının mayısta çiçeklerin açmasına neden olup olmayacağı da şüpheli!Özetle bahar ayı uyanma ayıdır demiştik. 1999 Gölçük ve Düzce depremleri maalesef olası Marmara Depremi için bizi uyandıramadı. Şimdi baharda doğa uyanmışken, tepemizde radyasyonlu bulutlar dolaşırken bir de biz deprem gibi afetlere adam gibi hazırlanmak için yıllardır yattığımız kış uykusunda bir uyanabilsek... Ah ah, önce kendimizi, sonra da birbirimizi kandırmaktan vazgeçebilsek!..