Atinalı Gençler ve Başkaldırı

-
Aa
+
a
a
a

Bianet

15 Aralık 2008

Atina'da Aleksis Grigoropulos (Alexandros Grigoropoulos) adlı 15 yaşındaki gencin polisler tarafından vurulmasıyla başlayan olayları nasıl görmeliyiz?. Suyun öte yakasındaki ülkede neler oluyor?. 400 okul ve Atina Ekonomi ve İşletme Fakültesi'ni (ASOEE) işgal eden öğrenciler Nazım Hikmet'in şiirleriyle bildiriler yayınladı... Fransa, İtalya, İspanya'da destek gösterileri yapıldı. Grigoropulos'un ölümünden sorumlu iki polis tutuklu. Olayı  protestolar, direnişe, direnişler başkaldırıya dönüştü... Yunanistan Kilisesi Atina Başpiskoposu Yeronimos "... bu çocuklar nedensiz öfkelenmedi" dedi...İki cunta

Yunanlar, öğrenci eylemlerine ve direnişe hiç yabancı değil. 1967'de askeri darbeyle işbaşına gelen Albaylar Cuntası, Yunanistan'da 7 yıl iktidarda kaldı. Yunanlar Cunta'yı 14 Kasım 1973'te Politeknik Üniversitesi'ndeki öğrenci eylemleriyle başlayan direnişin ardından başından defetmişti. Öğrenciler Atina'da Politeknik Üniversitesi'ni işgal ederek, direnişe başlamışlar ve halkı da Cunta'ya karşı direnişe çağırmışlardı... 16-17 Kasım 1973'de Albaylar Cuntası duvarlarını tanklarla yıkarak girdiği üniversitede 44 öğrenci öldürülmüştü. Üç gün süren Politeknik direnişine Yunan halkı katılmış, eylemler ülke çapında yayılınca Albaylar Cuntası iktidarını kaybetmişti. Cunta'nın elemanları derhal tutuklanmış, derhal yargılanmaları sonucunda "vatana ihanetten" idama mahkûm olmuşlar ve cezaları ömür boyu hapse çevrilmişti…

Geçmiş tarihinden gelen öğretileriyle "direnme hakkını" bilen Yunanlar için, üniversite ve Politeknik çok önemli bir simgedir. Tanklara karşı barikatların kurulduğu yerdir. Cunta'nın ömür boyu hapse gönderilmesini sağlamıştır. Direnişin başlangıcıdır.

Türkiye'de, 12 Eylül 1980 sonrası anımsanan bir direniş, bir kitlesel başkaldırı var mı? 12 Eylül'le yüzleşmemiş, geçmiş dönemin acılarındaki "hakikatleri" ortaya çıkaramamış ve adına "demokrasi" dediğimiz bir "avunmanın" ve kendimizi aldattığımız bir düzenin ötesinde aklımızda ne kaldı?

Döve döve öldürülen gazeteci için "duvardan düştü" dendiğinde yadırganmadı. Ama işin aslının öyle olmadığı yıllar sonra anlaşıldı. Cezaevinde işkenceyle öldürülen genç için "kafasını duvarlara çarptı" ve "orantılı güç kullanıldığı" için öldüğüne dair kamuoyuna yapılan açıklamalar karşısında kıpırtısız kaldık... Bekliyoruz "orantılı güç" kullananlar tarafından öldürüldüğümüzde, ölmüş olacağız.

Ölülerimizi saymaya devam edeceğiz. Ölülerimizi saya saya yaşadığımız "demokratik toplum düzeni" içinde yaşamaya devam edeceğiz.

Kıpırtısız, protestosuz, direnişsiz ve başkaldırısız... Suskun ve tepkisiz...Direnme hakkı

Yunanistan'da polisin üniversitelere girmesi yasaktır. Kimse bu yasağı değiştirmeyi düşünmedi. Aksine, direnme hakkını yıllar önce Anayasal bir hak olarak kabul etti.

Yunanistan Anayasası'na (1975) göre; devlet yönetiminin dayandığı temel, halk egemenliğidir. "Direnme Hakkı", hak olarak Yunanistan Anayasası'nda yer almıştır. Anayasaya ve ona uygun olan kanunlara saygı, vatana ve demokrasiye bağlılık bütün Yunanlar için temel bir ödevdir. "Anayasa'ya sadakat, Anayasa'yı cebren ilga etmeye teşebbüs edecek herkese karşı mümkün olan her vasıtayla direnme hakkına ve ödevine sahip olan Yunanların vatanseverliğine emanet edilmiştir". (Madde 120. Direnme Hakkı) (Yunanistan Anayasası.İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 101. 1 Bası Haziran 2005)Barikatlar

Bir dergi için başkaldırının hukukunu ve "barikatları" yazmaya çalışmıştım. Barikatlar, aslında şiddet yoluyla devrimin özgürleştirilebileceğini düşünen anarşistler tarafından kuramsallaştırılmış bir eylem biçimidir. Barikatlar, toplumsal gösterilerle aynı siyasal eylem biçimi olarak görülmelidir. Bir başka deyişle barikatlar; yürüyüşler gibi, kortej oluşturmalar gibi, gruplaşmalar ve açık hava mitingleri gibi ya da tıpkı oturma eylemleri gibi kamusal alanların işgalidir.

Barikatlar, inandığınız bir davaya, sosyal eşitsizliğin giderilmesi çabasına veya kamuoyunun dikkatini çekmeye yönelik eylemlerdir.

Barikatlar açık hava mitingleri ya da oturma eylemlerinden farklı olarak "kurtarılmış" ve "korunmuş" bölgeler oluşturur..Göstericilerin bu yolla belli bir kamusal alanda yer alan bazı bölgelere hakim olmaları yani "barikat kurmaları" hakimiyetlerinin simgesi sayılmalıdır ve başkaldırının sonucudur.

Barikatlar "meşru fiziki şiddet tekeli"ni elinde bulunduran devlete karşı meydan okuma eylemidir. Başkaldırıyı içeren bir karşı çıkışın simgesidir. Direnişin simgesidir.

Fransa'da, 5-6 Ekim 1789 Devrimi sırasında Bastille hapishanesinin alınması ve kadınların Versailles sarayına yürümeleri, mevcut rejimleri ortadan kaldırmak ve yeni rejimler kurmak için başkaldırı araçları olmuştur. Eylemler, yasadışıdır ama sonuçları yasaları değiştirmiştir. Anımsayın, 1830 ve 1848 veya Paris Komünü barikatları başkaldırı eylemleri içinde siyasal açıdan etkin gösterilerdir. (Gerard Mauger. Sy. 76-77 İsyankar Yüzyıl. Sel Yayıncılık İstanbul 2004.)

Hak ve özgürlükleri talep etmek en basit insan hakkı olarak görülmelidir. Bu hakları talep etmek için kurulan "barikatlarla" yaratılan eylemler yasadışı gözükse bile, yasaları ve hukuku değiştirir.

Acaba hukuk devletinde başkaldırıyı nasıl kavramalıyız?

Yanıtı hukuk devleti kavramı içinde vermeliyiz. Öncelikle; "başkaldırı"/direnme hakkı, ceza yasalarıyla açıklanmamalıdır. Tıpkı Yunanistan'da olduğu gibi, Anayasa ile hak olarak verilmeli ve insan haklarının hukuku ile tanınmalıdır. Başkaldırı hukuk devletinde tartışma ve değişim yaratmalıdır. Amacı böyle açıklanmalı ve hukuk tarafından korunmalıdır. Direnme ve başkaldırı hakkı; eşitsizlik ve adaletsizlik yaratan sorunların giderildiği bir demokratik istikrarın kurulması için hukuk devletinde insan hakkıdır. Yunanistan'da olup bitenleri böyle anlamalı ve böyle değerlendirmeliyiz.     15 yaşındaki bir gencin polis kurşunuyla öldürülmesine gösterilen tepkiler, polislerin yaptığı savunmadaki "seken kurşun" gibi Yunanistan'a yayılan eylemlerle protestoya, protestolar direnişe, direnişler başkaldırıya dönüştü. Atinalı gençler; "Her yerdeyiz. Biz gelecekten bir resmiz" dediler. 2008 Aralık'ında, suyun öte yakasındaki Atinalı gençler, 15 yaşında bir çocuğun öldürülmesi nedeniyle dünyayı tepetaklak etti ve yaşadığımız yüzyılı başkaldırıların yüzyılı yaptı.