Aklıma Gelenler - 5

-
Aa
+
a
a
a

Radyodan bir yanda Türkiye-Japonya maçını dinliyorum, bir yandan da düşünüyorum.Türkiye’yi dışarıya tanıtalım diyoruz. Elbette, spor kitleleri etkileyen bir unsur. Şu anda canlı canlı yaşadığımız gibi, Türkiye kazandığı maçlarla kendinden söz ettiriyor.

Kendime soruyorum: Neden sadece spora bu kadar abanıyoruz da sanatı es geçiyoruz?... diye.Bir ülkeyi spordaki başarısı kadar, sanattaki başarısı da temsil etmez mi?Ülkemizde, evrensel platformda kendini kabul ettirmiş ve ettirecek düzeydeki sanatçılarımızı ne kendi toplumumuza, ne da başka toplumlara tanıtmaktan aciziz.

Sebebi galiba şu: Spor kadar, sanatın da çok etkili bir kültürel propaganda aracı olduğunun bilincinde değil, ülkenin Meclis koltuklarını dolduran sevgili vatandaşlar. Bestecisiyle, ressamıyla, heykeltıraşıyla, edebiyatçısıyla, sinemacısıyla bir dolu düzeyli sanatçıya sahip olan ülkemizin en önemli bir diğer sorunu da KALİTE. Televizyon ekranlarının, radyo yayınlarının çoğunu düzeysizlik, bir virüs gibi sarıp sarmalamış durumda. KALİTE’den yana bir avuç televizyon ve radyo kanalı ise, elinden geldiği kadar düzeyini korumayı sürdürüyor şükür.

Türler arası barış gerek!

Çoksesli müziğin, makamsal müziğin kolkola girmesi gerekirken, Türk müzikçiler-Batı müzikçiler ya da bir başka deyişle Doğucular-Batıcılar diye kutuplara ayrıştırılmış, atomlarına bölünmüşlük, müzik sanatının total olarak gelişmesini önleyen en önemli unsurlardan biri olarak bir diğer tarafta duruyor.

Popçular, arabeskçiler gibi adlandırmalarla, müziğin kutuplaşmasına bir başka ayrışma kazandırmışız. Dünyaya baktığımda ise, popüler müziğin de bir gerçek olduğu, bu alanda bir müzikçi olarak çalışmak için de sağlam bir teorik altyapı sahibi olmak gerektiği gerçeğinin yüzümüze vurduğunu görürüz. Bazı Avrupa pop şarkılarında, Klasik Müzik repertuarından bazı ezgilerden ilham alındığını görüyoruz. Örneğin, Borodin’in Poloveç Dansları eserinden bir ezgiyi, bir rap parçasının içinde duyabiliyoruz. Dünyada, farklı müzik türleri birbirleriyle barışık yaşamakta iken, bizde, farklı müzik türlerine mensup kişiler arasında derin çatışmalar, kavgalar, birbirlerini aşağılamaların olduğunu görüyoruz. TÜRLER ARASI BARIŞ oluşturulması gereken bir gerçek halbuki.

Yerel değerleri korumayı ihmal etmeden, evrensel değerlere tam anlamıyla ulaşmamız için, ülkemizin içinde her alanda uyum oluşturmamız ve birbirimizle uyumlu olmamız, düzeyli ve evrensel ölçütlere sahip sanatçılarımızı önce kendi halkımıza sonra dünya halklarına tanıtmamız gereği çok açık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu gerçeği TBMM azalarına da anlatmalı, ya da bir şekilde iletmeliyiz.

Milli Takım söz konusu olduğunda, ülke nasıl tek vücut oluyorsa, bir piyanistimizin New York’ta vereceği bir konserin de ülke olarak bizi aynı derecede onaması ve heyecanlandırması gerekir.

 Hakan Şükür’ü herkes tanıyor, peki Cemal Reşit Rey'i kaç kişi tanıyor?