Ah güzel Ahmet Abi!

-
Aa
+
a
a
a

15 Aralık 2010Taraf Gazetesi

“Ceketimi yağmurlara astığımdan beriTehlikeli şiir okur Dünyaya sataşırım ben...”

Nereden başlarsam başlayayım, biliyorum mutlaka eksik kalacaktır bir şeyler. Yine de bir yerden başlamak gerekirse Ahmet Kaya’yı anlatmaya, ben bu dizeleri tercih ederim. Ahmet Kaya’nın sesinden iyi tanıyoruz çoğumuz bu sözleri, ama onların Gülten Kaya’nın dilinden çıktığı pek bilinmez.

Onsuz geçen zamanın onuncu senesinde, yağmur ve fırtına vardı. Öyle insana arınma imkânı sunan usulcacık bir yağmur değildi; kızgın ve öfkeliydi sanki. Sert bir yüzleşme daveti gibi yüzlere çarpan sert bir fırtına eşlik ediyordu o yağmura.

İçerde ise, en çok hüzün vardı. Eziklik saklıydı bu hüznün bir yerlerinde; o vahşi linç günlerinde Ahmet Kaya’nın yitişine engel olamamanın pişmanlığından damlayan bir eziklik! Belki çaresizdik çoğumuz; ama çaresizliğin de bir sorumluluğu vardır ve ondan hepimize mutlaka bir pay düşer.

Biraz sevinç benzeri bir duygu da vardı o hüznün bir yerlerinde. Evet, on yıl geçmişti Ahmet Kaya’nın bu dünyaya vedasının üstünden; yani epey geç olmuştu aslında. Öyle de olsa, şimdi de olsa, işte onu linç eden o kokuşmuş zihniyetin hükümsüzleşmeye mahkûm olduğu bu geceyle tescil ediliyordu.

Vakur bir sevinçti bu ama; öyle “zafer” ya da “galibiyet” havasında yaşanan çiğ bir sevinç değildi yani. Oradaki herkes biliyor ki, Ahmet Kaya’ya tahammül edemeyen o tahakküm sisteminin zavallı böcekleri, ırkçılık pisliğinden beslenmişlerdi. O pisliği üreten bataklığı kurutma yolunda, bu ülkenin mazlum ve mağdur insanları ve halkları epey mesafe aldılar, lakin henüz kalkmadı o bataklık, yeni böcekler üretmeye devam ediyor.

Umut da vardı o hüznün içinde! Bu memlekette bütün iyi kavramlar gibi hızla yıpratılan “vicdan”ı kurtarmaya inançlı, istekli insanlar yan yana, yüz yüze, göz gözeydi salonda. Her selamlaşmadan, her kucaklaşmadan bir yalnız olmama güveni, bir çoğalma umudu süzülüyordu etrafa. Bu toprakların kökü kazınmak istenmiş kültürlerinin hep birlikte kucaklanmasıydı sözkonusu olan. O bataklığı kurutacak kuvvetin buradan doğduğunu ve büyümekte olduğunu sezmenin yeşerttiği umuttu havada dolaşan.

Sevgili Ümit Kıvanç’ın Ahmet Kaya’yı anlatan muhteşem kurgusunun her karesi, hep aynı noktaya akıyordu sanki: Ahmet Kaya, hiç bozulmayan çocuksuluğunun gücünden beslenen “halis bir vicdan”ı temsil ediyordu. Bütün mağdurlara ulaşmaya çalışmıştı sesiyle, bütün mağdurların sesini duyurmaya çalışmıştı türküleriyle. “Yüreğini başkaldıran dizelere bölmüş”, her bir parçasını bir zulmün karşısına dikmek istemişti.

Ahmet Kaya’nın gülerek anlattığı hayat hikâyesinin her mısraından bu toprakların kokusu, suyu, yoksulluğu, zenginliği, öfkesi, sevecenliği ve daha nice halleri akıyor. Sürgünün kahrediciliğini anlatırken, sesinden durmaksızın buruk bir buğu yayılıyor. Bir infazı bekler gibi konuşuyor. O neşeli gülümsemesi, ağız dolusu gülüşü yok artık. “Beni burada aramayın, adımı burada sormayın” diyen sitemli bir bakış var gözlerinde.

Rakı kadehinin elindeki duruşu bile, isyan ediyor sürgüne. Edip Cansever’in dizeleriyle söylersek;Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskidenDirseğin iskemleye dayalı–Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben – Artık öyle durmuyordu o çok sevdiği kadeh, o güzellim ellerinde. Yine Cansever’in dizeleriyle söyleyelim:Bakıyorum da simdiO kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.Ancak iyiden güzelden yana, özgürlükten eşitlikten yana, haktan adaletten yana umudunu hiç yitirmedi Ahmet Kaya. Rakının her yudumu boğazından aşağıya bir yangın gibi indiğinde bile, umudu diri tutmaya gayret etti; sanki Cansever’in sözleri hep kulaklarındaymış gibi: Bilmezlikten gelme Ahmet AbiUmudu dürtUmutsuzluğu yatıştır...

Bak Ahmet Abi, sana ülkeyi zindan eden, sürgünlere zorlayan ve katline sebep olan o yaşamasızlar, utanmayı bilemedikleri için pişkince aklamaya çalışıyorlar kendilerini. Lakin hayat onları ebedi çürümüşlüğe mahkûm etti.

Yalnız farklı yerlerden başka maskelerle sahne almaya çalışıyorlar hâlâ. Bu sefer de bu toprakların en aydınlık insanlarından biri olan Roni’yi hedef seçmişler kendilerine. Seni linç etmeye kalkanlar, kıyafet değiştirerek Roni’ye yöneldiler şimdi de. Sana çatal atmışlardı, Roni’ye ise yumurta ve boya. Irkçılık bataklığından besleniyorlar hepsi de! Ama başaramayacaklar Ahmet Abi! Roni’ye sahip çıkacak bu memleketin senin gibi vicdanlı insanları! Ve Roni’ye saldıranlar da, tıpkı sana saldıranlar gibi utanmazlıklarından dolayı çürüyecekler!