27 Mayıs 2010
27 Mayıs, mazlum milletimizin adı konulmamış ‘Matem Günü’dür.
27 Mayıs 1960 günü, Cumhuriyet tarihimizin en elîm, en hazin, millete ve devlete en fazla zarar veren olayı cereyan etti. Türkiye’de ilk defa hukuka uygun olarak yapılan 14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti (DP), bir avuç serdergenin yaptığı darbe ile devrildi.
Milletin sevgilisi olmuş Başbakan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, kendisine Millî Birlik Komitesi (MBK) adını veren bu cânilerin emrindeki sözümona ‘Yüksek Adalet Divanı’ (Yassıada Mahkemesi) denilen fevkalâde adaletsiz bir mahkeme tarafından idama mahkûm edilerek alçakça şehit edildiler.
Bu rezil mahkemenin cellât başkanı Salim Başol, suçunu soran merhum Menderes’e, ‘Sizi buraya sokan kuvvet böyle istiyor’ demiştir. Bugün de hâlâ Yassıada Mahkemesi’nin ve Başol zihniyetinin, siyasallaşmış bazı yargı mensuplarında devam ettirildiğini görüyoruz. Esasen 27 Mayıs, ordunun ve yargının siyasallaşmasının başlangıcı olmuştur.
***
Prof. Dr. Mehmet Saray, merhum Celâl Bayar ile daha önce yaptığı mülâkatın bir kısmını Vatan Gazetesi’nde yayınladı (23 Mayıs 2010 tarihli). Buna göre Celâl Bayar, “27 Mayıs yalnız hukuku çiğnemekle kalmadı; millî birliğimizin bozulmasına, halkın kutuplara ayrılmasına ve DP mensubu pek çok kişinin ıstırap çekmesine sebep oldu. Atatürk, Türk Ordusu’nun politikaya müdahalesini, özellikle darbe yapmasını hiçbir zaman istememiştir. Bunu İttihat Terakki döneminden beri bilirim” diyor.
CHP, 27 Mayıs Darbesi’nin gerçek hazırlayıcısı olmuştur. Düşünebiliyor musunuz? Darbe sonunda, iktidar partisi DP’nin Meclis çoğunluğunu oluşturan milletvekilleri binbir zulüm ve işkence altında Yassıada zindanlarına tıkılırken, CHP’nin lideri İnönü baştâcı edilmiş ve uydurma bir seçimden sonra Hükûmeti kurmakla görevlendirilmiş; CHP milletvekilleri de teşkil edilen ‘Kurucu Meclis’e üye yapılmıştır. 27 Mayıs, tek kelimeyle CHP’nin darbesidir. 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde yenilgiye uğrayan ve demokrasiyi bir türlü hazmedemeyen CHP, bu yolla iktidara gelmiş; böylece ‘CHP + Ordu = İktidar’ formülü uygulamaya konulmuştur.
Prof. Saray’ın mülâkatında Celâl Bayar, İnönü’nün, yaptığı konuşmalarla darbe zeminini hazırladığını anlatıyor ve “İsmet Paşa öncesinde de sonrasında da 27 Mayıs’ı desteklemiştir. Darbecilerle devamlı fikir birliği içerisinde olmuştur” diyerek 27 Mayıs’ta İnönü’nün ve CHP’nin rolünü ortaya koyuyor.
Darbeci MBK üyelerinden Suphi Karaman, yazdığı hatıratında, “27 Mayıs ortamının oluşmasında İnönü’nün büyük katkısı vardır” demiştir.
Ne yazık ki, CHP Genel Başkanlığı’na getirilen Kılıçdaroğlu da Kurultay konuşmasında militarizmin vesayetine ve müdahalesine karşı tavrını ortaya koymamıştır.
***
27 Mayıs Darbecileri, daha çok alt rütbeli subaylardan meydana geliyordu. Başlarına bir orgeneral (Cemal Gürsel) bulup geçirdiler. Geri kalan generallerin çok büyük çoğunluğunu tasfiye ettiler. Üniversite ve kamu kuruluşları da tasfiye edilmekten kurtulamadılar.
Bu arada, Harbiye’deki yıllarından itibaren bazı genç subayların büyük bir çoğunluğu da geleceğin ‘darbecisi’ oldular. Celâl Bayar’ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy, 21 Mayıs 1960’da Harp Okulu öğrencilerinin Ankara’da bir yürüyüş yaptıklarını; aynı öğrencilerin darbe günü DP’lileri tutuklamakla görevlendirildiklerini; yine o dönemin seçilmiş genç subaylarının Yassıada’da silâhlı olarak mahkeme salonunda nöbet tuttuklarını ve bu görevlerdeki ordu mensuplarına MBK’nın ek maaş bağladığını söylüyor (Vatan Gazetesi, adı geçen nüsha).
Prof. Gürsoy şöyle anlatıyor: “Bu insanlar o yıllarda tabiî genç insanlar; bu işlerin içinde yetiştiler, yetiştirildiler... Tutuklamaları yapan, Yassıada’da nöbet tutan, darbe muhafızlığını gören o subaylar ileriki yıllarda hep terfî ettiler ve karşımıza çıktılar.”
Prof. Gürsoy’un saydığı isimlerin arasında kimler yok ki... Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Çetin Doğan, Çevik Bir, Tuncer Kılınç, Yaşar Büyükanıt, Teoman Koman, İlhami Erdil, İsmail Hakkı Karadayı, Doğu Aktulga...
***
27 Mayıs, siyasî tarihimizin yüz karasıdır ve adı konulmamış matem günümüzdür. Üstelik bu câni darbeciler hiç utanıp sıkılmadan 27 Mayıs’ı bir de bayram ilân ettiler. Adını da alay edercesine ‘Anayasa ve Hürriyet Bayramı’ koydular. Bu mazlum, boynu bükük, çilekeş halkımızın gönlünün kırık olduğu 27 Mayıs gününü 20 yıl boyunca zorla bayram diye kutlattılar. Başta Demirel olmak üzere DP’nin mirasyedileri de 27 Mayıs’ta bayram mesajları yayınlayıp militarizmin önünde diz çöktüler... Ne yazık ki, 27 Mayıs’ın bu ironik ‘bayramı’nı kaldırmak da bir başka darbeciye, Evren’e düştü.
27 Mayıs darbe sürecini kaldırmak ve demokrasiyi yerine oturmak için 27 Mayısçıların ve daha sonra darbe yapanların mutlaka yargılanması gerekir. Önümüzdeki 12 Eylül Referandumu bunun için bir fırsattır.