2010'da ne olacağını kimse bilmiyor

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

14 Aralık 2009Referans Gazetesi

Merkez Bankası (TCMB), Ekim 2009 için ödemeler dengesi tahminlerini yayımladı. Kasım 2008 ile Ekim 2009 arasında geçen 12 aylık süre, kabaca küresel krizin Türkiye'yi en çok etkilediği 12 aylık dönem olarak düşünülebilir. Bunu, kolaylık olması için, "kriz dönemi", Aralık 2007-Kasım 2008 dönemini de, "kriz öncesi dönem" olarak adlandıracağım. Yıllıklandırılmış verilere bakarak kriz döneminde ödemeler dengesindeki gelişmeleri ele almak istiyorum.
Kriz döneminde cari açığımız 11,4 milyar dolar olmuş. Oysa kriz öncesi dönemde cari işlemler açığımız 44 milyar dolardı. Bu sonuca yol açan dış ticaret açığımızın hızla düşmüş olması. Bu düşüşün büyük ölçüde ithalât harcamalarımızdaki düşüşün (yüzde 34), ihracat gelirlerimizdeki düşüşten (yüzde 24) daha fazla olmasıyla sağlandığı malum. Cari açığımızdaki değişmeye hizmetler ve gelir dengelerinin katkısı ihmal edilebilecek düzeyde. Zaten bu hesaplar içinde göze çarpan büyüklükte olan tek kalem turizm gelirlerimiz. Bu kalemdeki azalma ise yüzde 7 dolayında. Kendi hesabıma, turizm gelirlerimizin biraz daha fazla düşeceğini bekliyordum. Neyse ki, öyle olmamış.
 
47 milyar dolarlık azalma
Ödemeler dengesindeki asıl ilginç gelişme finans hesaplarında ortaya çıkıyor. Kriz döneminde finans hesabımızın toplamı 2,346 milyar dolar. Bunun içinde döviz rezervlerimizdeki azalma (4,4 milyar dolar) yoluyla sağladığımız finansman da var. Bu da hesaba katıldığında, kriz döneminde Türkiye'nin yurt dışından finansman temin etmek şöyle dursun, 2 milyar dolar kadar dışarıya net kaynak transfer ettiği görülüyor. Oysa kriz öncesi dönemde bu rakam, rezervlerdeki artış hesaba katıldığında, yaklaşık 45 milyar dolardı. Demek ki, finans hesabında, azalma yönünde, 47 milyar dolarlık bir hareket olmuş. Hangi ölçütü kullanırsak kullanalım, bu Türkiye için çok büyük bir rakam.
Geriye bir önemli sorun daha kalıyor: Döviz rezervlerimizdeki azalış, (4,4 milyar dolar) cari açık ve Türkiye'den kaynak çıkışının toplamından (13,4 milyar dolar) çok daha az. Bu açığın nasıl kapandığını bilmiyoruz. Türkiye'ye 9 milyar dolar kadar kaynağı bilinmeyen döviz girmiş. Bunu ödemeler dengesinin net hata ve noksan teriminde görüyoruz. Kriz öncesi dönemde bunun sadece 2,6 milyar dolar olduğunu anımsatayım. Şimdi, finans hesabının alt kalemlerine göz atalım.
 
Doğrudan Yatırımlar: Bu dönemde Türkiye'de yapılan doğrudan yatırım miktarı 8,9 milyar dolar. Bu rakam kriz öncesi dönemde 18,3 milyar dolarmış. Ciddi bir düşüş var. Kriz, Türk firmalarının yurt dışında yaptıkları yatırım miktarının da düşmesine yol açmış. Ancak bu rakam zaten pek büyük değildi.
Portföy Yatırımları: Bu kalemdeki toplam değişiklik ihmal edilebilecek kadar az. Burada ilginç olan iki alt kalem var. Bunlardan ilki kriz döneminde bankaların portföy yatırımlarının 1,7 milyar dolara ulaşması. Bu kriz öncesi dönemdeki büyüklüğün iki katı kadar. Bu ülkeden döviz çıkışı anlamına geliyor. İkincisi ise ters yönde bir hareket. Kriz döneminde, Türkiye'de yerleşik olmayanlar, 2 milyar dolar tutarında hisse senedi almışlar. Oysa kriz öncesi dönemdeki rakam bunun üçte biri. Bu hareketleri yorumlayabilmek için ek bilgiye gerek var.
Diğer Yatırımlar: Bu ödemeler dengesinin finans hesabının en büyük kalemi. Kriz öncesi dönemde bu kalem yoluyla Türkiye'nin sağladığı net finansman 31,7 milyar dolar imiş. Oysa kriz döneminde bu kalem net çıkış gösteriyor, -9,6 milyar dolar. Demek ki, kriz sadece bu kalem yoluyla, net, 40 milyar dolarlık finansman kaybına yol açmış. Bu kadar büyük bir oynamanın ekonominin işleyişini etkilememesi olanaklı mı? Bu kalemde önemli bir oynama bankalar hesabında görülüyor. Kriz öncesi dönemde bankaların döviz varlıkları 10 milyar dolar dolayında azalmış. Oysa kriz döneminde bankaların döviz varlıklarında artış görünüyor. Bu değişikliğin bir nedeni bankaların kriz döneminde çok daha ihtiyatlı davranma gereğini duymuş olmaları olabilir. Ticari krediler hesabında de bir miktar oynama var. Kriz öncesinde bu yolla net 2,6 milyar dolar kaynak girmişken, kriz döneminde bu 3,9 milyar dolat kaynak çıkışına dönüşmüş. Asıl büyük oynama ise krediler hesabında olmuş. Kriz öncesinde bu yolla Türkiye'ye net olarak 35,7 milyar dolar kaynak girmiş. Kriz döneminde ise olay tersine dönmüş, net kaynak çıkışı 18 milyar dolar olmuş.
Bu rakamlar, küresel krizin Türkiye üzerindeki etkilerinden birisinin dış finansman olanaklarının daralması biçiminde olacağı biçimindekki, benim de katıldığım, görüşü doğruluyor. Dış finansmandaki bu düşüşün ne kadarının finansman olanaklarının daralmasından, ne kadarının ise küresel krizin diğer etkileri nedeniyle üretimdeki düşüşün finansman gereksinimini azaltmasından kaynaklandığını kestirmek o kadar kolay değil. Ama, bu sonucun ekonominin şiddetli bir biçimde daralmasıyla beraber ortaya çıkmış olduğuna kuşku yok. Peki 2010'da ne olabilir? Bu konuya duyulan ilginin, özellikle son siyasal gelişmelerden sonra, çok azaldığı açık. Çünkü, öncelikle dış finansman kısıtının ne kadar gevşeyebileceği konusunda bir şey söyleyebilmek gerek. Oysa, bir kere küresel finans sisteminin kriz döneminde içine girdiği aşırı ihtiyatlı tutumu ne zaman değiştirebileceğini kestirmek zor. Bu konuda ilgili ülkelerin merkez bankaları bile bir öngörü yapmaktan çekiniyor. İkincisi Türkiye'deki gergin siyasal havanın, yumuşayıp yumuşamayacağını, ya da ne zaman yumuşayabileceğini kestirmek de kolay değil. Böyle olunca da 2010 büyümesinin ne olacağı, hele bunun 2011'de de büyümenin sürmesini sağlayacak nitelikte olup olmayacağı hakkında söylenenler, söyleyenin ya umudunu ya da kaygısını yansıtmaktan öte pek anlam taşımıyor gibi.