Erman Ata Uncu
12 Eylül travmasıyla nasıl baş edilir? Alttan alta hayatımızı şekillendiren 12 Eylül'ün köklerini, ya da gündelik hayatta hâlâ yer bulan öğelerin 12 Eylül'le bağlantısını döneme aşina olmayan bizim kuşağın çoğunluğu (90'lar) ilk defa Çağan Irmak'ın 'Babam ve Oğlum'uyla perdede gördü. Yine Çağan Irmak, dönemi işlediği televizyon dizisi 'Çemberimde Gül Oya'da da gündelik ayrıntılar üzerine titizlenmesinin örneklerini verdi. Komodinin üzerindeki Kerime Nadir romanları, saten yorganlar, çevirmeli telefonlar, hikâyenin hayhuyu içinde tespit edilip tebessüme yol açan ayrıntılar.
Ömer Uğur'un, senaryosunu 16 yıl önce yazdığı ve bu hafta gösterime giren filmi 'Eve Dönüş'te de Çağan Irmak'ınkiler kadar belirgin olmasa da bir ayrıntı zenginliği söz konusu. Karakoldaki yuvarlak silgi, Anadol marka taksiler, daha da belirginleri; Orhan Gencebay şarkıları... Tüm bunlar, başta bir dönem filminin olmazsa olmazları. Ama iş yakın tarihi konu alan bir filme gelince gündelik hayat ayrıntıları dönemin atmosferini yansıtan öğeler olmaktan çıkıyor. Özellikle söz konusu 12 Eylül gibi bir dönem olduğunda daha da farklı bir işlev yükleniyorlar. Çok fazla perdeye ya da ekrana gelmeyen, ama hâlâ ağırlığı hissedilen bir dönemi tanıdık olduğumuz ayrıntılar eşliğinde izlemek etkiyi daha da artırıyor.
Tanıdık ayrıntılar Sonuçta tüm bu tanıdık ayrıntılar, hafızalarda hâlâ taze birer yeri olan gündelik eşyalar, 12 Eylül'le göbek bağımızın kesilmediğinin kanıtı. Zaten 'Eve Dönüş'ün derdi de, seyircisini, bu bağın kopmadığı gerçeğiyle sarsıcı bir şekilde yüzleştirmek. Uzak olduğu sanılan bir dönemin aslında o kadar da geçmişte kalmadığını, hâlâ yanıbaşımızda konumlandığını görmek, seyirciye farklı bir deneyimin de kapılarını açıyor. 'Eve Dönüş' de seyircisine bu deneyimi yaşatmaya odaklanıyor. Ömer Uğur, Birgün'e verdiği röportajda "...ben filmde seyirci gülmek istesin, tam gülecekken de 'Yok ya, gülmemek lazım' desin istedim" diyor. Galada da sık sık gülenlerle niye gülündüğüne anlam veremeyenlerin birarada bulunması, Uğur'un amacına ulaştığının göstergesi. Seyirciyi, güldüğü için bu kadar suçlu hissettiren, acaba hikâyenin büyük bir kısmının işkencehanede geçmesi mi, yoksa çok fazla yüzleşme fırsatı bulunmayan bir dönemle karşılaşmanın ağırlığı mı? 'Eve Dönüş'ü seyrettikten sonra bu ikisi birbirine karışıyor. Zira 'Eve Dönüş', Montpellier Film Festivali ve Yunus Nadi'den ödüllü sağlam senaryosu sayesinde uzun işkence sahnelerini derdine ortak ediyor. İşkencenin çarpıcılığıyla, dönemin ağırlığını pekiştiriyor. 'Eve Dönüş'ün seyircisine aldırdığı soğuk duşun başka bir müsebbibi de hikâyenin 'küçük' adamın üzerinden, ısrarla onun görüşüne odaklanarak anlatılması. Televizyon taksidini karşılayabilmek için canla başla çalışan Mustafa karakteri, başta Ertem Eğilmez filmlerinin sıradan adamlarının masumiyetten ve kutsallıktan arındırılmış hali gibi gelebilir. Ne var ki sendikalaşma çağrılarını alaycılıkla karşılayan, 'kendi halinde' Mustafa'nın (Memet Ali Alabora) bir 'yanlışlık' sonucu kendini işkence masasında bulması, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' mantığının acı sonuçlarını hatırlatmaktan fazlasını yapıyor. Her şeyden uzak Mustafa karakteri, yine aynı konumdaki seyircinin o dönemde olan biteni algılayabilmesi için verimli bir stratejinin yolunu açıyor.
Herhangi birisi Belki de 'Eve Dönüş'ün etkileyiciliğinin kaynağını işkenceden çok burada aramak lazım. Odağı, 12 Eylül acılarını birebir yaşayan aktivistlerden, 'herhangi bir adam'a kaydırmasında... Sonuçta aktif karakterlerin, hikâyeyle seyirci arasına koyduğu uzaklığın rahatına sığınamıyoruz. İşkence odasında başına geleceklerden habersiz Mustafa'nın durumu, seyircininkiyle örtüşüyor. 12 Eylül'ün şiddeti her şeye uzak Mustafa'yla beraber seyircinin de suratına çarpılıyor. Bu noktada tek itiraz, belki Mustafa'nın kendi halindeki hayatıyla dönemin atmosferi arasında köprü kurması gereken figürasyon için dile getirilebilir. Mustafa'nın müdavimi olduğu kahvehanede geçenlerin (filmin konuk oyuncularının büyük bir kısmı bu sahnelerde çıkıyor) dışındaki sahnelerde rol alan figüranlar, hikâyenin gereksindiği gerçekliği biraz zedeliyor. Ama filmin geneline bakınca bu, çok da büyük bir kusur sayılmaz. Zira 'Eve Dönüş', kahramanının ve çevresindekilerin hikâyesine odaklandıkça dönemin genel atmosferini daha da hissettiren bir film. Dolayısıyla karakterinin acısını seyirciye geçiren Memet Ali Alabora'nın da, bu filmdeki performansıyla Altın Portakal alan Sibel Kekilli'nin de, ama özellikle işkenceci komiseri canlandıran Civan Canova'nın da başarılı performansları filmin belkemiği. Savaş Dinçel, Perihan Savaş ve Altan Erkekli'nin de dahil olduğu kadro, ayakları yere basan oyunlarıyla 12 Eylül'ün taze izlerini daha da ortaya çıkartıyor. Böylece, 12 Eylül'ün çok da geçmiş olmadığı iyice su yüzüne çıkıyor.