Akbelen Ormanı'nda termik santral için ağaç kesimi devam ediyor.
Yok olmaya sürükleniyoruz! Bugün farklı şekillerde gördüğümüz ekosistem kayıplarıyla o kadar hızlı sürükleniyoruz ki, duyularımız artık bu hızı algılayacak kapasitede değil. Elimizden geleni ardımıza koymadan ekosistem bırakmadık, gözle görmediğimiz bir omurgasız canlıdan kendi türümüze kadar yaşayacak alan bırakmadık. Bunun en görünen şekli de orman tahribatı, ormansızlaşma ve tabii dahası da var ama onları yazmayacağım. Bugün konumuz ormanlar, ağaçlar ve orman ekosisteminin biricik canlıları. Neden mi? Akbelen sebebiyle… Diyecek çok şey var fakat tek bir şey diyeceğim Akbelen’e dokunmayın! Kızılçamları rahat bırakın, maden sahası oluşturmaktan vaz geçin. Yaşadığımız gezegen kaynama noktasına doğru gidiyor, bu gezegenin tek bir ağaca, ağaçların oluşturduğu ormana, ormandaki türlere ihtiyacı var. Kendi türümüzü kenara koydum; Homo sapiens gücü elde edince durmuyor, gözü hiç bir şey görmüyor ama artık dursa iyi olacak çünkü bizim dışımızdaki savunmasız, meşakkatli evrimsel sürecin ürünü olan onlarca, yüzlerce, binlerce tür yok oluyor. Akbelen’e dokunmayın artık, bir durun!...
Görsel: Gürbüz Doğan Ekşioğlu
Türkiye'nin üçte biri orman alanlarından oluşuyor, peki bu rakam gerçek mi?
Ormanlar ülkemizde tür kompozisyonu olarak önemli bir yere sahip ama kendi coğrafyamızda çok fazla ormana sahip değiliz. 2020 yılı itibarıyla yapılan tespitlere göre ormanlık alanlar, ülke alanının yaklaşık yüzde 30'unu kaplamakta. Aslında bu rakam gerçeği yansıtmıyor, çünkü bir yerin orman olabilmesi için 3 temel kriter var. Bunlardan ilki ağaç türleri. Orman ekosisteminde ağaçların en az 5 metre boylanabilen orman ağacı türlerinden oluşması gerekli. İkincisi alan kriteri ve orman ağaçlarının bulunduğu alanın en az 0.5 hektar olması gerekiyor. Üçüncüsü ise kapalılık kriteri. Kapalılık, ağaç tepelerinin toprak yüzeyini örtme oranı olarak tanımlanıyor ve Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agriculture Organization, FAO) ormanlarda kapalılığın en az yüzde 10 olmasını şart koşuyor. Kapalılığı yüzde 10’dan düşük olan alanlar orman olarak değil ağaçlıklı orman olarak tanımlanıyor. Peki bizde bu durum nasıl diye merak edecek olursanız durum şöyle, ülkemizde kapalılığın yüzde 10’dan düşük olduğu alanlar da orman olarak kabul ediliyor. Öyleyse gerçek orman alanımız resmi kayıtlara geçen değerden daha az.
Peki ormanlık alanların kaydı nasıl tutuluyor?
Bu çok önemli bir husus. Bir bölgede orman kadastrosu veya envanteri yapılmadığında, oradaki ormanlar envantere dahil edilmediği için resmi olarak orman alanları içinde yer almıyor. Orman envanteri genellikle aynı bölgede 20 yılda bir yapılıyor. İlk defa yapılan orman envanteri ya da 20 yıllık dönemin sonunda tekrarlanan envanter sonuçlarıyla kaydedilen orman alanları, resmi istatistiklere yeni orman eklenmiş gibi yansıtılıyor. Öte yandan, 10 ya da 20 yıllık dönemlerle tekrarlanan envanter yöntemi nedeniyle, izin verilen madencilik ve diğer faaliyetlerle yok edilen orman alanları bile hala orman olarak gösterilmeye devam ediyor. Ormancılık dışı izinlerle ormanlardan elde edilen toplam alanın yaklaşık 700 bin hektar olduğu ve bunun 2012-2019 yılları arasında yaklaşık 300 bin hektarının kullanıldığı belirtiliyor. Bu alanların önemli bir kısmı aslında fiilen orman olmasa da hala resmi kayıtlarda orman olarak görülmeye devam edilir. Ayrıca, yasal olarak ağaçların bulunduğu alanlar, yerleriyle birlikte orman olarak kabul edildiği için, örneğin orman yangını sonucunda zarar görmüş olsa bile ya da gençleştirmek amacıyla kesilse bile, orman alanları içinde resmi olarak gösterilmeye devam ediliyor.
Görsel: Yasemin Sayıbaş Akyüz
Gerçek orman alanımız nedir?
Corine arazi sınıflandırmasına göre kapalılığı yüzde 10’dan fazla olan orman alanlarımızın toplam kapladığı alan yıllara göre şöyle: 2000 yılında yaklaşık 12 milyon hektar olan alanımız, sonraki yıllarda sürekli azalarak 2018 yılında bu değerin altına düşmüş, gerilemiş. Anadolu’nun orman kaybetmeye tahammülü yok, hele bir de insan eliyle kayıplara hiç tahammülü yok. Detaylar için Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan internet sitesi ziyaret edilebilir.
Çam ormanları, Anadolu sıvacısı ve Akbelen…
Çam ormanları dediğimizde ve özellikle de kızılçam ve sarıçam dediğimizde durup düşünmemiz gerekiyor. Bu ormanlar ülkemizde önemli türlere ev sahipliği yapıyor ve özellikle de bir kuş türü yaşayabilmek için bu orman ekosistemlerine bağımlı. Bu kuş türünün ismini duydunuz mu? Bilmiyorum… İsmi Anadolu sıvacısı ya da küçük sıvacı kuşu, ülkemizin ötücü kuş türlerinden biri. Yaşam alanı olarak kızılçam başta olmak üzere çam ormanlarına bağımlı ve yaşadığımız gezegende sadece Türkiye, Midilli Adası ve dar bir dağılımla Kafkas coğrafyasında bulunuyor. Dünyanın başka hiçbir yerinde bu türe rastlayamazsınız. Yani bu tür neredeyse ülkemize endemik. Anadolu sıvacısının popülasyonlarının en çeşitli olduğu coğrafya ise güney batı Ege ve Akdeniz. Bu da şu anlama geliyor, bu türün bu bölgelerdeki popülasyonları koruma öncelikli, türün geleceği bakımından asla zarar görmemesi gereken popülasyonlar. Peki karar vericiler ne yapıyor, bölgedeki çamları maden faaliyeti için kesiyor. Çam ormanlarına zarar verirken “endemik” bir kuş türünün yaşama şansını da zora sokuyor. Akbelen de bu tür için çok önemli çünkü bu türün ihtiyacı olan ve insan eliyle yok olan bir ekosistem Akbelen. Peki bu tür bu darboğazdan çıkar mı? Zor!... Bizim dışımızdaki tüm biyoçeşitlilik bileşenleri insanın doğaya verdiği zararla baş edemiyor, yok oluyor. Bu nedenle içinde olduğumuz çağ biyoçeşitlilik ve iklim krizleriyle karakterize olmuş durumda.
Anadolu Sıvacısı, Sitta krueperi. - Fotoğraf: Prof. Dr. Mustafa Sözen.
Kıssadan hisse, türler için adalet, çam ormanları için adalet, kızılçam için adalet, sarıçam için adalet, Anadolu sıvacısı için adalet, ormanlar için adalet… Ve Akbelen için adalet!...
Anadolu doğasının kaybetmeye tahammülü kalmadı artık.
Yaşam için Akbelen’e dokunmayın!