Açık Yeşil'de bu hafta Yeşil Düşünce Derneği'nden Sevil Turan konuğumuzdu. Sevil Turan'la yenilenebilir enerji kooperatifleri, dağıtık yenilenebilir enerji üretimi, yurttaşın enerji santrali gibi kavramlardan yola çıkarak genel olarak enerji demokrasisi hakkında ve Yeşil Düşünce Derneği'nin bu konudaki projelerini ve çalışmalarını konuştuk.
Ümit Şahin: 94.9 Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor, ben Ümit Şahin,
Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.
ÜŞ: Bugün Açık Yeşil’de bir konuğumuz var Yeşil Düşünce Derneği’nden Sevil Turan. Sevil hoş geldin!
Sevil Turan: Merhaba, hoş bulduk!
ÖM: Sevil hoş geldin!
ÜŞ: Sevil’le bugün çok uzun süredir aslında ihmal ettiğimiz bir konuyu konuşacağız. Neden uzun süredir ihmal ettiğimiz? Çünkü Yeşil Düşünce Derneği (YDH) herhalde 2-3 yıldır bu konuyla ilgili çalışıyor, enerji kooperatifleri, enerji demokrasisi, yurttaşın enerji santralı meselesi. Aslında bitmiş olan bir projesi var, daha önce ‘işini güneşe dön’ diye yenilenebilir enerji kooperatiflerini de konu alan ama yenilenebilir enerjiden kaynaklanan istihdamı da aslında konu alan oldukça geniş kapsamlı bir proje yürütmüştü YDH, Sevil de o projenin koordinatörüydü. Şimdi o projeden çıkanları hem de son gelişmeleri konuşacağız. Bu enerji kooperatifi nedir? Yenilenebilir proje üretiminin desantralize olması, dağıtık hale gelmesi, bütün topluma yayılması ne demek? Yurttaşın enerji santralı ne demek? Biraz onları bugün konuşacağız.
ÖM: Bence sadece çevre ve iklim gibi ekoloji konusunun da ötesinde doğrudan doğruya sistemi de adam akıllı etkileyen bir konudan bahsediyoruz. Yani uzun zamandan beri Açık Radyo’nun da başka programlarında da, Bildiğimiz Ekonominin Sonu’nda da özellikle konuştuğumuz bir mesele. Yani kapitalist sistemle bunun sürdürülebilir bir dünya olmasının imkansız olduğu, dolayısıyla da müşterekler yani kooperatiflerle ancak komün düzeyinde kurulacak, topluluk düzeyinde olabilecek bir şeyden bahsediyoruz. O açıdan ikisi birleşiyor, yani bütün geleceğimizi, hatta çok çok yakın geleceğimizi ilgilendiren hayati bir meseleden bahsediyoruz.
ÜŞ: Sevil’e soruyu yöneltirken şunu da ekleyeceğim, bu mesele aslında genellikle enerji meselelerinden konuşurken böyle üst düzey politika konuşuyoruz, termik santral yapılmasın, nükleere hayır, yok onun yerine güneş enerjisi yapılsın, rüzgar enerjisi yapılsın falan diye. Fakat bu konuşacağımız konu bütün dinleyicilerimizi, hepimizi bireysel olarak ilgilendiriyor çünkü hepimiz aslında birer enerji üreticisi ya da türeticisi olabiliriz, bu oradan yola çıkıyor. O yüzden istersen nedir bu yenilenebilir enerji kooperatifi? Oradan başlayalım.
ST: Aslında Türkiye’deki genel tabloya dair bir iki şey söyleyeyim, şu anda rakamlar tam önümde olmadığı için kesin rakamları söyleyemeyeceğim ama şöyle bir tablo var, Türkiye’de rüzgar ve güneşten üretilen bio yakıttan üretilen enerji miktarı %7 civarındaydı, buna hidroelektrik eklenince %16 gibi bir şey oluyor ki hidroelektriğin ne kadar yenilenebilir olduğu tartışmaya açık bir durum. Çok büyük bir rakam yani %80’ler kadar bir rakam da fosil yakıtlardan elde ediliyor. Bu bir tablo önümüzde, diğer yandan ise bu enerji üretiminin aslında merkezileşmesi tablosu var. Burada ise bu tamamen bir merkezi sistemle yapılıyor Türkiye’de. Dünyanın birçok ülkesinde ve özellikle Avrupa’da enerji üretimi mümkün olduğu kadar yerelleştirip aslında demokratikleştirmeye çalışılırken Türkiye’de halen merkezi olarak bu sistem ilerliyor. Yani %98’ler civarında
ÜŞ: Oto prodüktörleri saymazsan öyle ama aslında belki %100.
ST: Bu kadar merkezi biçimde bir şey söz konusu. Bunun da tabii etkilerini her biçimde görüyoruz, bir yandan pratik olarak enerji üretimine erişimden yürürken bir yandan yoksullaşma, enerjiye erişim, eşit yararlanma, enerji fiyatlarındaki artış gibi birçok yönlü, katmanlı olarak bununla karşılaşabiliyoruz. Türkiye’deki tablo bu iken 2012 yılından itibaren aslında bir hareketlilik başladı yenilenebilir enerjinin kooperatifler eliyle üretilmesini sağlamak üzere. Bununla eş zamanlı olarak da tabii ki yurttaşların da aslında aktif bir enerji üreticisi olması ve enerjinin bağımsızlaşması üzerine çalışmalar da başladı. Özellikle Almanya’da buna dair çok ciddi çalışmalar var ve aslında enerji yapısı da buna göre şekillenmiş durumda. Türkiye’de de şu anda 20’nin üzerinde enerji kooperatifi var 2012 yılında başladı. Enerji kooperatifine biz ne diyoruz? Bildiğimiz kooperatif yapısındaki gibi en az 7 üyenin biraraya gelerek yenilenebilir enerji kaynakları, rüzgar, güneş ve bio kütle ile enerji üretmesi ve bunun enerjiyi dağıtıcı firmalara satması yoluyla kendini var eden bir yapılanmadan bahsedebiliriz, enerji kooperatifleri böyle bir şey. Türkiye’deki bu akışa dair şöyle bir notu da ileteceğim.
ÜŞ: Bu arada bu şey aslında 2012’de ilk başladı, yani lisanssız elektrik üretimi 2013’den itibaren mümkün oluyor. Enerji kooperatifi kavramının yasaya girmesi de çok yeni 2016 değil mi?
ST: 2012’de aslında, ilk önce kooperatifçilik eylem planında ilk defa yenilenebilir enerji kooperatiflerinden bahsediliyor, söz ediliyor ulusal kooperatifçilik eylem planı diye bir belge var hazırlanmış olan. Daha sonra 2014 yılında ise Türkiye ulusal yenilenebilir enerji eylem planı hazırlanıyor ve bu planda Türkiye’deki enerji üretiminin yenilenebilir enerji kooperatiflerinden sağlanması üzerine politika önerisi getiriliyor ilk defa resmi olarak. 2014 yılında ilk defa Denizli’nin Tavas ilçesinde bir enerji kooperatifi kuruluyor. 2013 yılında zaten dediğiniz gibi lisanssız elektrik üretimine ilişkin yönetmelik yayınlanmış oluyor ve birbirini destekleyen bir süreçte bu ilerliyor. Bu kapsamda da ilk, şöyle bir önemi de var yenilenebilir enerji kooperatiflerinin kamu eliyle bu kadar desteklenmesinin, normalde kapasite tahsisinin yapılması bireysel üretimde yani şirket kurup bireysel üretimde bunun yapılması şu aşamada mümkün değil. Çünkü kapasite tahsisi açısından hep bir sorun yaşanıyor ama kooperatifler için 7 ve 100 ortakla kurulan kooperatiflerde bir megavata kadar kapasite veriliyor, 100-500 ortaklı kooperatiflerde 2 megavat, 500-1000 ortaklı kooperatiflerde 3 megavat, 1000 ve üzeri kooperatiflerde ise 5 megavata kadar kapasite veriliyor.
ÜŞ: Yani çok büyük bir kooperatif de kursanız aslında en fazla 5 megavatlık kurabiliyorsunuz?
ST: Evet. Bir yandan da aslında normalde trafolardan kapasite tahsisi almak mümkün değil, yani bu başvuru yıllarca sürüyor ama kooperatifler için, kooperatifler eliyle bunun sağlanması üzerine doğrudan kamu eliyle bir teşvik sağlanmış oluyor, böyle bakabiliriz tabloya. Oran çok düşük olsa da ciddi bir anlamda teşvik var aslında.
ÜŞ: Peki bu sözünü ettiğin 20 tane yenilenebilir enerji kooperatifinden enerji üretmeye başlayan var mı?
ST: Şöyle biraz karışık bir durum var, en son Kayseri mobilyacılar kooperatifi çok büyük bir tesis kurdu, şu anda hatırlayamıyorum kaç megavat gücü, hatta 24 Haziran seçimlerinden önce tesis çalışmaya başladı, üretime geçti diye haber almıştık ancak bir takım bürokratik sorunlar sebebiyle şu anda yine askıda sanırım.
ÜŞ: Ama yapmışlar santralı?
ST: Yaptılar, hatta üretime geçti, resmi açılışı daha sonra yapılacaktı buna dair haber geldi. Şu anda resmi olarak üretimde değil ama her şey hazır.
ÜŞ: Güneş tabii değil mi?
ST: Evet güneş. Diğer yandan bağlantı anlaşmasını yapan iki kooperatif var, yani yaklaşık 20-23 tane kooperatif kurulmuş durumda ve bizim yayınlarımızda da göreceksiniz çeşitli aşamaları var, izin aşamasını tamamlayıp bağlantı izinlerini bekleyen ya da yer, saha araştırması yapan kooperatifler mevcut. Yani ciddi bir çalışma var ama bu süreçte de şöyle bir tabloda ilerliyor, biz 2016 yılından beri Troya Çevre Derneği ile çok yakından çalışıyoruz bunun üzerinde, hatta Troya Çevre Derneği’nin de bir enerji kooperatifi var.
ÜŞ: Troya Çevre Derneği Çanakkale’de bu arada, sizin bu proje de Çanakkale’de yürümüştü.
ST: Evet Çanakkale’de. Bu süreçte de aslında kooperatif kurulma, hem bürokratik engeller, hem finansal sorunlar, hem de uygulamaya dair sorunları da biz bu süreçte çok tartıştık. İlk başlarda şöyle bir tablo vardı, 20’den fazla kurumdan izin alınması gerekiyordu, buna dair çok zorlu süreç ilerliyordu. Kooperatif kurmak için bu izin süreçlerinin kamu kurumlarından tamamlanması gerekiyordu. Bu görüşmeler neticesinde şu anda 18’e indi ve halen buna...
ÜŞ: 20’den 18’e mi indi anca?!
ST: Evet ama tartışmalar ve destek devam ediyor. Bu çok uzun soluklu bir süreç, bir yandan da ilerlemeler kaydediliyor.
ÜŞ: Senin daha önce anlattıklarından hatırladığım bu projenin hiçbir toplantısına falan da katılamadım maalesef ama anlattıklarınızdan hatırladığım kamu kurumlarının bu konuya giderek daha olumlu yaklaştığı. Bu doğru değil mi?
ST: Tabii tabii, özellikle kooperatifçilik genel müdürlüğü bu konuda çok teşvik edici yaklaşıyor. Hatta bu süreçlerin geçmesi, mevzuatların değişmesi, diğer kurumlarla mevzuatlarla mevzuatların ortaklaşması yönünde ciddi inisiyatif alıp çalışmalar da yürüten de bir kurum. Çok teşvik edici.
ÜŞ: Enerji bakanlığı ne durumda? Onlar da teşvik ediyor mu?
ST: Ediyor ama tabii ki Türkiye’nin politik dengeleri değişimler, seçimler sebebiyle bu çok sürdürülebilir şekilde takip edilebilir bir durumda değil. Bir de tabii şöyle bir durum var, kooperatifçilik mevzuatı da çok sıkıntılı; 3 tane farklı bakanlığa bağlı biliyorsunuz kooperatifler. Biri Sanayi Bakanlığı, diğeri Tarım Bakanlığı, üçüncüsünü şu anda hatırlayamadım ama gayet dağınık bir tabloda bunlar. Bunların ortaklaşması hatta mevcut kooperatiflerin yenilenebilir enerji üzerinden üretimlerini sağlanması konusunda yapılan çalışmalar bu kadar dağınık bir yapı içinde. Hep bürokratik engellerle karşılaşıyor yani toplanması, bir araya gelmesi, bu konuda da kooperatifçilik genel müdürlüğünün öncü bir rol izlemesi lazım. Aslında oradaki bürokratların bireysel çabalarından kaynaklanan bir durum açıkçası çünkü çok dağınık bir mevzuat ve bürokratik yapı var. Bunu kolaylaştıracak inisiyatifleri aslında şu anda alıyorlar.
ÖM: Hayati önemde bir konuyu tartışmakta olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Çeşitli rivayetler var, bu fosil yakıtlardan çok daha ucuz asla olmayacağına dair, mesela özellikle güneş enerjisinin büyük maliyet düşüşlerine rağmen biraz önce yayına girmeden önce konuşuyorduk. Muazzam düşüşler var ve Çin’de ve bazı başka ülkelerde de artık güneş panelleri yapımına ve bataryaları, üstelik de alternatifli yani güneş olmadığı zamanda da bataryasını şarj edebilecek sistemlerin de kurulduğu ve bunların da çok ucuzladığına dair bir sürü yazı çıkıyor. İkincisi de kömür başta olmak üzere bu fosil yakıt dediğimiz petrolün filan hiçbir şekilde artık daha fazla yenisinin çıkarılmaması, kullanılmaması ve yakılmaması konusunda dünyanın en acil durumuyla karşılaştığımız düşünülürse bu hala kafalarda bir tereddüt oluyor mu?
ST: Toplumdan mı kamudan mı bahsediyorsunuz?
ÖM: İkisi de,
ST: Aslında toplum 3 sene önce başladığımızda durumların bu kadar parlak değil, özellikle toplumda bizim tespit ettiğimiz şöyle bir şey var, kamu kurumlarının çok ciddi bir kapasite ve irade eksikliği var ve toplumda da konuyu anlama ve çok teknik bir konu olarak ve merkezi bir konu olarak algılandığı için talep etme konusunda bir eksiklik var aslında.
ÜŞ: Bu iş bizi aşar duygusu yani?
ST: Tabii, hem teknik olarak aşıyor çünkü enerji meselesi çok teknik bir konu olarak algılanıyor. Bir anlamda biz bunu değiştirmeye çalışıyoruz, bunun sosyal bir boyutunu ortaya çıkararak değiştirmeye çalışıyoruz. Kamu kurumlarında da bir inançsızlık vardı, yani toplumda olmasa bile kamu kurumlarında buna dair bir inançsızlık vardı, hem kapasite eksikliğinden hem irade eksikliğinden kaynaklanan. Ama bu tablo gerçekten değişmeye başladı. Fosil yakıtların maliyeti ortada ve Türkiye’nin güneş ve rüzgar zengini bir ülke olarak burada olması, zaten programlarınızın hepsinde de konuşuyorsunuz, Türkiye’nin mevcut potansiyeli ve aslında enerji ihtiyacıyla ne kadar örtüştüğü ve buna dair potansiyelin ne olduğuna dair. Bu algı biraz değişmeye başladı ve enerji şeyleri de düştü yani bunu konuşmuştuk, %80 oranında özellikle güneşte.
ÜŞ: Güneşte inanılmaz bir düşüş var yani şimdi tabii bu bilgiler çok sık güncellenen bilgiler değil, normalde bu konuyla çok ilgilenmeyen bir insan gazete bilgileriyle, televizyonda duyduğuyla haklı olarak internette okuduğu kadarıyla bu kanaatleri oluşturuyor. 5 yılda bir bu konuyla ilgileniyorsanız mesela aklınızda 5 yıl önceki fiyat kalıyor ama 5 yılda o kadar ciddi bir düşüş oluyor ki, 10 yılda galiba %80 düştü.
ÖM: 2013’ten beri 5 yılda yani benim elimdeki son okuduğumda, son 10 yılda %90’ın üzerinde maliyetin düştüğü, tabii son 5 yılda daha da artarak düşüyor.
ÜŞ: Dolayısıyla aslında bu bilgiler tazelenemediği için haklı olarak insanlar yani kimse enerji uzmanı değil, bu yüzden insanlar hala güneşi pahalı sanıyor. Halbuki güneş pahalı falan değil yani.
ÖM: Bir de var olmak ya da olmamak meselesinden bahsederken biraz daha yüksek bir maliyeti olsa dahi artık tereddüt olmayacak, üstelik o da doğru değil. Artık öyle de değil.
ST: Ayrıca bir yatırım da aracı aslında fırsat kalırsa onu da konuşalım.
ÜŞ: Ben aslında tam onu sormak üzereydim. Diyelim ki biz birleştik, en az kaç kişi olmak gerekiyordu?
ST: 7
ÜŞ: Hadi 7 az oldu diyelim ki biz 100 kişi birleştik, 1 megavat mı kurabiliyoruz?
ÖM: Açık Yeşil Kooperatifi!
ÜŞ: Açık Yeşil Enerji Kooperatifi kurmak için 100 kişi bir araya geldik ve 1 megavatlık hatta 1 bile çok daha küçük bir şey kuralım mesela 100 kilovatlık bir şey kuralım. Ne kadar bir yatırım gerekiyor? Ben kaça çıkar anlamında sormuyorum da bu yatırım için finansal imkan sağlanıyor mu? Yani şu anda bir teşvik var mı, kredi alabiliyor musunuz?
ST: Finansal boyutuyla ilgili bu 3 yıl içinde o konuda da birçok şey değişti. Aslında süregiden de bir tartışma var, bir yandan da bunu canlı yaşamak aslında toplumsal olarak parçası olmak açısından da beni özellikle mesela iyi hissettiren bir durum. 3 sene önce bu konuyu konuşmaya başladığımızda yenilenebilir enerji kooperatifleri bir yandan da bir işletme modeli aslında. Yani sosyal faydası olan bir yapı biçimi ama diğer yandan da bir işletme modeli. Ancak bunlar KOBİ olarak sayılmıyordu, yani 7-100 kişilik bir işletme modelidir aslında varsaydığımızda ve KOBİ statüsüne girer ve bunu ilgili finansal kurumlar, buna işte KOSGEB, kalkınma ajansları belki ve bankalar bir KOBİ olarak varsayıp destek ve teşvik vermesi beklenir ama çok böyle bakılmıyordu duruma. Son 3 yıl içinde tablo biraz değişmeye başladı. Finansal destek konusunda tartışmalar başladı, bu konuda KOSGEB henüz çok teşvik edici yaklaşmasa da bankalarla biz çeşitli toplantılar yaptık bu sene boyunca, nasıl finans olanakları geliştirebiliriz ve ne yapabiliriz diye. Tabii doğrudan kar amacı gütmeyen bir kuruluş oluğu için bankalar bu konuya tereddütlü yaklaşıyor. Ancak bu da önü kapatılmış bir durum değil, ismini burada tabii ki vereceğim birçok banka yerel bazda kredi verdiği oldu. Buna dair talebin de önü açık yani biz en son yenilenebilir enerji kooperatiflerinin finansmanı konferansını yaptık Nisan ayında. Oraya bankadan temsilciler de geldi, daha önce banka temsilcilerine kapalı bir toplantı yapmıştık. Bu konuya dair finansal olanaklar aslında her bir kooperatif yapısının kendi öznel biçimi içinde değerlendirilmeye açık. Doğrudan bir teşvik söz konusu değil, bu teşviklerin verilmesi için biz lobi faaliyetlerine ve çalışmalara devam ediyoruz. Bunun bir işletme modeli olduğunun unutulmaması gerekiyor ve bu doğrultuda da gerekli başvurular yapılabilir. Çeşitli öneriler var mesela ortakların kredi için başvurması, doğrudan kooperatifin değil de kişisel başvuruların olması gibi bir takım farklı finans modelleri ve önerileri var bu konuda.
ÖM: Önemli konulardan bir tanesi de bu çatılardaki sıcak su sistemleri vardı ya yıllardan beri kullanılan, onlarla karıştırılıyor bir de güneş enerji sistemleri. Şöyle de bir takım tersine rivayetlerle de karşılaştığımı söyleyebilirim yani dedikodu kabilinden, çatılar çekmez güneş panellerini diye. Aleyhte böyle bir propagandaya ben bizzat birkaç yerde tanık oldum. Yani kasıtlı olarak değil ama böyle bir imaj var. Oysa o koca su depolarını taşıyor da çatılar ama bu son derece hafiflemiş olan güneş panelleri
ST: O mevzuat değişti biliyorsunuz değil mi? Bir binanın çatısına böyle bir tesisat, güneş paneli koymak için ruhsat almak gerekiyordu, o mevzuat değişti.
ÜŞ: Yani statik raporuyla ilgili bir zorluk vardı değil mi? O tamamen mi kalktı yoksa
ST: Tamamen kalkmadı ama şöyle bir karışık durum var yani değişti artık izin almak gerekmiyor ama öyle bir muallak ifade kullanmışlar ki bir denetim halinde de bu bir sıkıntı, sorun olabilecek yani izin almak zorunda.
ÖM: Tipik bir Türkiye bürokrasisi ama
ST: Ama en azından bir teşvik var.
ÖM: Evet bu önemli. Çünkü bunun koca su bidonlarını taşıyor da bunu mu taşımayacak.
ST: O da ayrı bir gösterge, Türkiye üçüncü biliyorsunuz dünyada güneşten faydalanarak su ısıtma konusunda ve halk buna ikna olmuş durumda. Biraz o da bir motivasyon yani ona ikna olan toplum
ÖM: Tam da onu söyleyecektim, güneş panellerinde de dünya birincisi olabilir bu şekilde giderse.
ÜŞ: Zaten toplumsal desteği hatırlayalım, bu yeni çıkan Konda ile İklim Haber’in yaptığı, en çok desteklenen enerji üretim biçimi güneş olarak çıktı. Toplumda ciddi bir sempati var, bu sempatiyi şeye de çevirmek mümkün, herkesin kendi enerjisini üretip tüketeceği veya Almanya’daki gibi ya da başka ülkelerdeki gibi belki bu işten gelir de edilebilir.
ÖM: Son olarak belki onu da söylemek lazım yani satabileceksiniz sisteme.
ST: 10 yıl boyunca alım garantisi mevcut ama 10 yıl sonrasında ne olacağına dair bir belirsizlik olması, bir çok insanı yatırımcının aklında soru olsa da bu ciddi bir şey aslında, enerji bağımsız, yani 10 yıl boyunca 7-8 yıl içinde kendini finanse ediyor bu yatırım, 3 yıl boyunca sisteme satıyor ve bir yatırım aracı olarak kullanılıyor, 10 yıl sonrasında satın alma garantisi olmasa bile kendi enerjinizi üretecek bir alan açıyorsunuz ve bağımsız bir şey de konulabiliyor.
ÜŞ: Böylece elektriğe para vermiyorsunuz kısaca.
ST: Başka bir yerlere de satılabilir yani yasa değişmeyecek diye de bir şey söz konusu değil, komşularınıza satabilirsiniz belki.
ÜŞ: Bizim Sevil’i özellikle bugün davet etmemizin sebebi geçen hafta İtalya’da Milano’da bir RESCOP yani Avrupa Enerji Kooperatifleri Federasyonu’nun toplantısına katılmıştın. O toplantıyı da bir özetleyebilir misin?
ST: RESCOP çok geniş çaplı çalışan bir kurum, Avrupa’nın birçok yerinde enerji kooperatiflerinin ortak birliği ve Avrupa Birliği politikalarını bu yönde değiştirmek ve destek almak üzerine faaliyetler ve etkin çalışmalar yürütüyor. Finans modelleri, toplumsal olarak yatırım modelleri çünkü Türkiye’de de tek bir enerji kooperatifi her yerde uygulanmıyor, farklı ihtiyaçlar, bio kütlesi var, ortakları mesela belediyeler bazılarında ortak oluyor bazılarında sadece direk yurttaş girişimiyle oluyor. Buna dair üyelerine modelleri de öneren bir yapı. Orada da çok ilginç tartışmalar var, mesela Pailo Network Platform diye bir şey kurulmuş, bu block chain teknolojisiyle yenilenebilir enerji kooperatiflerini birleştirip yerelde enerjinin bağımsızlaştırılması, yerel yönetimlerin otonom hale gelmesi ve aslında yeni bir finans modeli olarak yurttaşlara gelir sağlaması üzerine bir sistem kurmuşlar. İspanya’da kurulan bir şirket aslında bu Start up.
ÖM: Başta da söyledim ya, sistemin yani mevcut kapitalist sistemin artık bu işe çare olamayacağı hatta tam tersine engel olacağı açık. Ona karşı farklı modeller önerilmesi çok önemli.
ST: Tamamen bağımsızlaşması, sonra Brüksel’de diğer bir çok farklı enerji kooperatiflerinin biraraya gelerek kurduğu enerji dağıtım üretim şeylerini tamamen bağımsızlaştıracak, yerelleştirecek ve tamamen bunun üzerinden kurulacak, sadece üretim ve tüketim değil dağıtım, satış
ÜŞ: Belçika’da bir kooperatifi ziyaret etmiştik hatırlarsın
ST: Ecopower
ÜŞ: Evet orada ziyaret ettiğimiz bir şeyde model şuydu, yani herkesin kendisine ne kadar yakın olduğunu düşünmesi için bu örneği veriyorum. 2 tane rüzgar türbini dikmişler, sadece bir kooperatif ve “siz nereden bu işe girdiniz?” diye sorduk. “Biz evde oturuyorduk, çocuk bakıyorduk, işimiz yoktu” hatırlıyor musun onu?
ST: Ben orada yoktum.
ÜŞ: “Bakıyorduk, ne yapsak falan diye bir inceledik, araştırdık, oturduk birkaç kişi bir araya geldik, enerji kooperatifi kurduk ve başladık” diyor. O kooperatif bu türbinleri kurdukları insanları da bu kooperatife üye yapmışlar. Yani bir yerde yer bulmuşlar, kendi köyleri değil, burada santralı kurmuşlar ve köylüler de o kooperatife üye olmuş. Dolayısıyla köylüler de aslında oradan gelir elde ediyor ve bunlar bayağı hiç beklemedikleri kadar gelir elde edip ki bir kooperatif aynı zamanda bu işin savunuculuğunu da yaptığı için, yani kooperatiflerin genel özelliği bu, onlar da bir yandan eğitim veriyorlar. Bize de bir tür eğitim verdiler orada biz başka bir proje için gitmiştik. Oradan da para kazanıyorlar, yani eğitimini vererek, işte toplumu bilinçlendirerek falan ama bir yandan bayağı bir gelir elde etmişler hiç beklemedikleri bir şekilde. Başka bir yerdeki başka bir santrala da ortak olmuşlar mesela. Türkiye’de işin buraya gitmesi lazım, bu şirketlerin elinden kurtarılabilmesi için bu işin.
ÖM: Aynen. Yalnız bir engel var, kömür, petrol ve doğalgaz lobileri çok kuvvetli, onların gücünü de bir şekilde siyasi düzeyde de mücadele vererek onları kısıtlamaya da gitmek lazım. Aksi takdirde sadece bu kooperatifçilik, yerel, tabandan yükselen hareketlerle çözülemeyebilir.
ÜŞ: Almanya’da kooperatifler ve yurttaşın enerji santralı yani çatıdaki paneller yoluyla iş büyüdü, şirketler sonra farkına vardı, yani aslında bunu da unutmamak lazım.
ST: Türkiye için de aslında alternatif bu, yani kömürlü termik santrallerin olduğu yerde ki burada çok güneş ve rüzgar potansiyeli var, enerji kooperatifi kurulması aslında doğrudan bir cevap oluyor. Biz kendimizi üretiyoruz bizden alabilirsiniz istiyorsanız!
ÖM: Bu bir siyasi mücadeleyle de tamamlanması lazım yoksa çok el altından başka işler yapıyorlar yani siyasileri şey yaparak.
ÜŞ: Bu RESCOP’un Türkiye’den üyesi yok herhalde?
ST: Yok ama yakın çalışıyoruz, hatta bir duyuruyu da yapmış olayım, şu anda Yeşil İklim Yeşil Belediye projesi yürütüyoruz biz Bornova’yla beraber, Eylül ayında bir kapanış toplantısı yapacağız projenin. Aynı zamanda her yıl Tureye çevre derneğinin düzenlediği ve bizim de ortağı olduğumuz yenilenebilir enerji kooperatifleri konferansının üçüncüsünü düzenleyeceğiz yine İzmir’de aynı gün 10 Eylül tarihinde ve RESCOP da orada olacak. Hatta ikinci gün kendileri bir kit projesi başlattılar yereldeki bir takım girişimler için, onların workshop ve konferansı olacak 11 Eylül’de. Yani bir partnerlik durumu var ama tabii ki henüz üyesi değiliz.
ÜŞ: O kadar büyük ya da üretim yapan bir kooperatif olmadığı için henüz herhalde ama yavaş yavaş
ST: Evet ama şu anda oluyor ve takip etmek
ÜŞ: Bu RESCOP AB’ye özel mi yoksa
ST: Evet Avrupa Birliği komisyonu ve kooperatif Europe partneri RESCOP’un.
ÖM: ‘İşini güneşe dön’ sloganını da beğendiğimi söyleyebilirim.
ST: Artık kullanamayacağız herhalde!
ÜŞ: Yok yok bunu terk etmemek lazım ve bununla bitirelim, bizim bu yeşillerin en az 12 senelik, belki daha fazla ‘yüzünü güneşe dön’ sloganını biliyorsunuz, adını vermek istemediğim bir parti resmen ne denir ona, nasıl söyleyeyim?
ÖM: Gasp!
ÜŞ: Gasp etti evet aynen öyle, en hukuki terim bu oldu, ciddi bir şekilde gasp ettiler. Halbuki biz bu ‘yüzünü güneşe dön’ sloganını yıllardır, hatta Yeşiller partisinin kuruluş sloganıdır 2008, sonra ‘işini güneşe dön’ diye bu böyle gidiyor ama gitsin bence hiç terk etmeye gerek yok.
ST: Bozmayalım.
ÜŞ: Bu iş meselesini de daha sonra konuşuruz, çünkü bir de onunla bitireyim, bu YDD’nin yaptığı şey meslek okulu öğrencilerine güneş enerjisi üzerine eğitim falan verildi değil mi?
ST: Evet ve bu alanda ciddi bir potansiyel de var aslında, hem kooperatifler üzerinden hem de bireysel girişimler üzerinden var. Aslında onu da konuşamadık, belki bir sonraki programda yine konuk olursam yurttaşın enerji santralleri kısmı var, bu konuda ciddi teşvikler var öne çıkan, vergilerin kaldırılması bireysel enerji üretim tesislerinde kurulan gibi durumlar var. Bunları da daha sonra programlarda konuşabiliriz.
ÖM: Çok teşekkürler.
ÜŞ: Bu hareketin tabandan geliştiğini söylemek lazım, yani bu hareket işte YDD veya Troya ve diğer çevre dernekleri, vb. bir sürü STK’nın tabandan yazıp çizdikleri, yapıp ettikleriyle bu hale geldi. Türkiye’de şu anda bir harekete dönüştü, devlet de buna artık yakın hale geldi. Yani bu iş böyle oldu ve böyle de devam edecek unutmamak lazım aslında sivil mücadelenin önemi açısından. Evet Sevil Turan YDD’den konuğumuzdu, çok teşekkürler, haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın!