Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, tür çeşitliliğinin korunmasının önemini öne çıkaran 'Yeni Ekoloji' kavramı üzerine konuşuyor.
Satırbaşları:
- Ekoloji, organizmaların çevreleriyle olan ilişkilerini çözümlemede kritik bir bilim dalıdır.
- İnsanlık olarak gezegenimizin hemen her köşesine izimizi bırakmış durumdayız.
- Günümüz ekologları arasında doğanın 'evcilleştirilmesi' — 'domestication of nature' — sıklıkla tartışılıyor ve üzerine yazılar yazılıyor.
- 'Yeni Ekoloji', içinde bulunduğumuz Antroposen döneminde, insan türünün oynadığı rolü vurgulamak için gerekli iç görüleri sunuyor. Bu kavram, tür çeşitliliğinin korunmasının önemini öne çıkarıyor.
Ekoloji, organizmaların çevreleriyle olan ilişkilerini çözümlemede kritik bir bilim dalıdır. İnsanlık olarak gezegenimizin hemen her köşesine izimizi bırakmış durumdayız. Günümüz ekologları arasında doğanın ‘evcilleştirilmesi’ — ‘domestication of nature’ — sıklıkla tartışılıyor ve üzerine yazılar yazılıyor. Peki, doğayı evcilleştirmek ne anlama geliyor?
Artan nüfus ve kontrol edilemeyen tüketim ile birlikte türümüz, gezegeni kendi ihtiyaçlarına göre şekillendiren bir evreye geçti. Böylece çevremizdeki canlı organizmalarla ilişkimiz tamamen yeni bir boyut kazandı. İşte bu noktada, doğal yaşamı evcilleştirmekten bahsedildiğinde aklıma gelenler bunlar.
‘Yeni Ekoloji’, içinde bulunduğumuz Antroposen döneminde, benzeri görülmemiş çevresel değişimler yaşadığımız bu çağda, insan türünün oynadığı rolü vurgulamak için gerekli iç görüleri sunuyor. Bu yeni ekoloji anlayışı, tür çeşitliliğinin korunmasının önemini öne çıkarıyor ve insanların çevreyi koruyucu olarak yeni roller üstlenmeleri gerektiğini savunuyor. Daha basit bir deyişle, ‘Yeni Ekoloji’ teorisi, bugünkü ekolojinin öngöremediği küresel dönüşümlerde insanlığın nasıl bir rol oynadığını anlamamıza yardımcı oluyor. Homo cinsi içindeki tek tür olarak, gezegenimizdeki 3.8 milyar yıllık mirası öylesine hırpalıyoruz ki bir biyoçeşitlilik krizi yaşanıyor. İşte bu nedenle, ekolojiyi bu yeni teorinin sunduğu perspektiften değerlendirerek gelecek için adımlar atmamız elzem. Aksi takdirde doğadaki renklerin ve bu renklerin tüm tonlarının barındırdığı hayatın sadece fotoğraflarla anımsanacağı bir geleceğe doğru ilerliyoruz. Oswald Schmitz’in The New Ecology adlı eseri, tüm bu konuları etkileyici bir şekilde ele alıyor.
Ekolojik sistemlerinin işleyişiyle insan faaliyetleri arasındaki derin bağlılığı anlamamıza yönelik ‘iç görüler’ ifadesi, doğanın yalnızca bir kaynak olmadığını, aynı zamanda yaşamı sürdüren karmaşık süreçlerin bütünü olduğunu vurguluyor - yani etkileşimler bütünü… ‘Yeni Ekoloji’ anlayışı, ekosistemlerin sağladığı tozlaşma, karbon depolama ve besin döngüsü gibi temel hizmetlerin, aslında modern insan toplumlarının varoluşu için ne kadar kritik olduğunu da ortaya koyar. Bu bakış açısı, doğanın işleyişini bozmadan korumanın sadece ekolojik bir gereklilik olmadığını, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğunu savunur. Ekoloji biliminin sunduğu iç görüler sayesinde, uzun vadeli sürdürülebilirliği sağlamak için insan ilerlemesinin doğayı tahrip etmekten ziyade, onunla uyumlu bir şekilde ilerlemesi gerektiğini anlamamızı olanaklı hale getiriyor. Bu bakış açısı, insan ve doğanın ‘sosyo-ekolojik sistemler’ adı verilen ve kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetmeye dayalı bir sistem içinde birbirini tamamlayarak var olabileceğini savunur; ‘Yeni Ekoloji’, bugünlerde daha iyi anlamamız gereken bir kavram gibi.
Hepimizin, doğayla uyum içinde yaşamak adına yapabileceği küçük ama etkili adımlar var: Ekosistemlerin sunduğu hizmetlerin kıymetini bilerek daha sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları geliştirebiliriz. Unutmayalım ki doğa, bize sadece kaynak değil; aynı zamanda yaşamımızı sürdüren, destekleyen bir sistem. Çevremizdeki doğayı, içindeki tüm canlılarla bir bütün olarak görmeye çalışın. Bu bakış açısını yakın çevrenizle, aile ve arkadaşlarınızla paylaşarak toplumsal bir değişim için ilk adımları atabilirsiniz.