Açık Gazete'de Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Açık Yeşil programcısı Ümit Şahin, Açık Radyo'ya destek vermek için Açık Radyo'yu ziyaret eden dünyaca ünlü iklim aktivisti Greta Thunberg ile Açık Radyo'nun karasal yayın lisansının iptalini, Filistin'de devam eden soykırımı ve küresel iklim değişikliğini konuşuyorlar.
Ömer Madra: İşte buradayız, Greta Thunberg ile birlikteyiz. Biz kendisini kaç yıldır takip ediyoruz?
Özdeş Özbay: Beş yıldır senin aktivizmini izliyoruz.
Greta Thunberg: Altı oldu sanırım.
Ö.Ö.: Altı yıldır aslında, bu bir yıllık fark önemli.
G.T.: Bu bayağı uzun bir zaman.
Ö.M.: Evet, uzun bir zaman ve bütün bu süre içinde temasımızı hep sürdürdük.
Ö.Ö.: Evet, ilk günden beri.
Ö.M.: Dolayısıyla, aramızda bulunmandan çok mutluyuz.
Ümit Şahin: Gerçekten öyle.
G.T.: Vay canına! Demek öyle.
Ö.M.: Evet, radyomuzun yayını şimdi iptal oldu ama bu bir süreliğine. Biz gene de yayınımızı sürdüreceğiz, bundan eminiz. Şu anda hukuki süreç devam ediyor ve ayrıca dört bir yandan da muazzam bir destek aldık - sadece Türkiye’den de değil, dünyanın her tarafından. Dolayısıyla, bu iptal durumundan memnunuz diyemeyiz elbette ama çok güçlendik, geri geleceğiz.
Ö.Ö.: Evet,
Ö.M.: Onun için bugün burada bizimle olman çok güzel.
Ö.Ö.: Belki söze şöyle başlayabiliriz ki zaten sen de her zaman hakikati söylemenin öneminden söz ediyorsun.
G.T.: Evet..
Ö.Ö.: Dolayısıyla, bu bağlamda medya çok belirgin bir rol oynuyor. Onun için söze buradan başlasak iyi olabilir. Bugün içinde bulunduğumuz durumda süregelen savaşlar var; Ukrayna’da ve Gazze’de. Bununla birlikte iklim inkârcıları ve aşırı sağ da her tarafı sarmış durumda. Ancak, basının da burada oynadığı anlamlı bir rol var. Sen bu konuya nasıl bakıyorsun?
G.T.: Evet, bugünkü haliyle basın dünyanın en güçlü kurumlarından biri. Dediğiniz gibi, nelerin olup bittiği - ister savaşlar olsun, ister iklim krizi olsun - bu konularda sadece haber verme imkanına ve fırsatına sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda bundan sorumlu da. Bence günümüzde medya, çok kısa bir süre içinde birşeyleri büyük ölçüde değiştirme gücüne sahip olan nadir aktörlerden biri.
Ancak biz de farkındalığı yaygınlaştırırsak ve bir kanaat oluşturursak; insanların, yüzyüze olduğumuz bu krizlerin farkına varmalarını, bulundukları noktada gerekli araçlara ve bilgiye sahip olarak bunlara karşı nasıl mücadele edebileceklerini, nasıl bir araya gelerek örgütlenebileceklerini anlatabiliriz. İşte o zaman, hedeflerimize ulaşmak için gerçekten daha büyük bir şansımız olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla böyle düşündüğümde de bu kadar çok medyanın, medya platformunun aktif bir şekilde bu tavrı takınmamayı, hakikati söylememeyi tercih etmesini aklım almıyor. Bu bir komplo teorisi gibi gelebilir ama ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Çünkü bunlar ya böyle bir habercilik yapmaktan korkuyor yani nasıl olsa insanların çaresizliğe kapılıp felaket tellallığına boyun eğeceklerini düşünüyorlar, ya da bunun geri tepeceğinden korkuyorlar. Buna örnek olarak şu sıralar Filistin’deki durumla ilgili medya haberciliğini gösterebiliriz. Bu anlamda size büyük saygı duyuyorum; son derece çetin iklimde ve dünyanın her tarafında, özellikle de Türkiye gibi ülkelerde medyanın uğradığı baskıya karşı dimdik ayakta duruyorsunuz. Dolayısıyla bu direnciniz ve hâlâ hakikati söylemeye olan bağlılığınız için size teşekkür ediyorum.
Ö.Ö.: Biz de sana dayanışman için teşekkür ediyoruz.
Ö.M.: Bu duygumuz ortak.
Ö.Ö.: Evet.
Ü.Ş.: Peki, benim de bir sorum var; aslında biz seninle Açık Radyo için ilk görüşmemizi bundan altı yıl önce Katowice’de yapmıştık, bunu çok iyi hatırlıyorum çünkü Açık Radyo’da bu görüşme yayınlandıktan sonra genç kuşağın iklim aktivizmi büyük bir ivme kazandı. Şimdi belki biraz daha farklı bir dünyada yaşıyoruz; her yerde süregelen savaşlar ve soykırım var. Bir zamanlar, çok önemli birisi, Barry Commoner, sanırım 50 yıl kadar önce, ‘kimya endüstrisinin iklime saldırısı ile yoksulluk arasında herhalde işlevsel bir ilişki var’ demişti. O günden bugüne gelecek olursak, fosil yakıt endüstrisinin iklime saldırısı hakkında, bütün bu savaşların, bütün bu kitlesel silah endüstrilerinin neler yaptığı ve Gazze’de İsrail devletinin işlediği soykırım suçu hakkında neler düşünüyorsunuz? Bütün bunların fosil yakıt endüstrisiyle ilgisini nasıl görüyorsun?
G.T.: Evet, ben iklim krizinin hiçbir şekilde tek başına ele alınacak bir konu olduğunu düşünmüyorum, zaten fosil yakıt şirketleri de bir boşlukta hareket etmiyorlar. Tabii ki öyle değil. İklim adaletine önem verdiğimizi öne sürerken şu sırada dünyada meydana gelen insani krizleri de hesaba katmazsak olmaz. Bu, iklime yanlış nedenlerle sahip çıktığımız anlamına gelir, çünkü bunu gelecekte meydana gelecek, çocuklarımızı ve torunlarımızı etkileyecek uzak bir tehdit gibi gördüğümüz anlamına gelir. Biz sadece çevreye, ağaçlara odaklanamayız. O da önemli tabii, ama günümüzde iklim krizine yol açan ve onu körükleyen aynı sistemin içinde yaşanan korkunç insani acıları görmezden gelerek bunu yapamayız. İklim krizine karşı mücadele gibi savaşlara ve baskıya, eşitsizliklere karşı mücadele de birçok bakımdan aynı mücadele. Biz, aynı sisteme karşı mücadele ediyoruz, kısa vadeli ekonomik kârı gözetmeyi ve nefreti körüklemeyi aslında insanların ve gezegenin esenliğini korumanın önüne koyan aynı yıkıcı, sömürücü, kapitalist, ırkçı, faşist sisteme karşı mücadele ediyoruz. Bence bu konuları birbirinden ayrı ele alamayız, çünkü öyle yaparsak kesinlikle gerekli olan bu mücadelenin bir bütün olduğunu, bütünlüğünü gözden kaçırmış oluruz
Ü.Ş.: Peki, teşekkürler.
Ö.Ö.: Ve şimdi iklim hareketi içinde, bildiğin gibi, büyük bir tartışma sürüyor - özellikle de Filistin’le ilgili. Ukrayna istilaya uğradığında bu büyük bir tartışmaya yol açmamıştı. Herkes seni de, iklim hareketini de hoş karşılıyordu, çünkü hepimizin Ukrayna’nın istila edilmesine karşı olduğu açıktı ve Batı medyası buna kocaman bir alkış tuttu. Şimdi ise durum farklı. Ancak militarizmin bütün dünyada yükselişe geçtiği - ki geçti - bir zamanda iklim değişikliğine dur demek neredeyse imkansız. Çünkü iklim değişikliğine karşı iklim adaletini savunmak için bütçelere ihtiyaç var. Oysa silahlara devasa bütçeler ayrılıyor. Ben seninle birkaç ay önce Stockholm’de görüştüğümde sen Filistin direnişiyle epey meşguldün..
G.T.: Evet, üniversitede kurulan kampla.
Ö.Ö.: Evet, Stockholm Üniversitesi’nde. Bu bir tesadüf değildi bence, yani bu ikisi arasındaki ilişkiyi, iklim krizi ile dünyadaki savaşlar arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsun?
G.T.: Yani senin de belirttiğin gibi; militarizm, silahlar ve savaş genelde tabii ki iklim krizini muazzam etkileyen ve körükleyen büyük bir kaynak oluşturuyor. Ancak bu, benim ve benim gibi başka aktivistlerin Filistin ve benzer başka konulara önem vermemizin esas nedeni değil; biz, bunları önemsiyoruz çünkü burada eninde sonunda söz konusu olan, ister iklim felaketlerinden olsun, ister savaşlardan, baskıdan ve soykırımdan olsun, bir anlamda insanların esenliğini korumak ve tabii gezegeni de korumak. Hepimiz her ne pahasına olursa olsun buna neden olan her şeye, çekilen bu muazzam acılara neden olan her neyse onlara karşı mücadele etmeliyiz, bunların azaltılması ve sona erdirilmesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız ve benim açımdan bu mücadelenin Filistin ya da iklim ya da LGBTQ hakları, kadın hakları ya da trans hakları, ya da yerli toplulukların hakları için mücadeleden bir farkı yok.
Ö.Ö.: Hatta belki hayvan hakları için de.
G.T.: Evet, bu, adalet için, özgürlük için ve herkesin güvenliği için bir mücadele.
Ö.Ö.: Ve belki son bir soru...
Ö.M.: Evet, son soru. The Guardian gazetesinin küresel iklim değişikliği konusundaki baş editörü, Jonathan Watts, yakınlarda harika bir makale yayınladı. Şu soruyu soruyor: ‘Sahte umuttan vazgeçmek iklim kriziyle başetmemize yardımcı olur mu?’ Sonra da şunu ekliyor: ‘Liderler bizi hep olumlu olan şeylerle dolduruşa getirmeye hevesli ama araştırmaların gösterdiği gibi zorda kalan insanlar daha çok topluca eyleme yatkın oluyor. Bu konuda sen ne dersin?
G.T.: Yani bence sahte umut varsa, bunun da bir nedeni vardır. Bu, insanların arkalarına yaslanıp, kendilerini rahat hissedip, bir şekilde ‘Eh nasıl olsa birileri işlerle ilgileniyor, işleri hallediyor. Benim ille de birşey yapmam gerekmiyor çünkü bir yerlerde birileri bir şeyler yapıyordur’ diye düşünsünler niyetiyle sahte umut devreye sokuluyor ve tabii ki bu doğru değil çünkü biz topluca sorumluluğumuzu üstlenip harekete geçmedikçe hiçbir şeyin olacağı yok. Sahte umut, sahte bir güvenlik duygusuna dayanır. Oysa umut; lafla, insanlara her şeyin yolunda gidecekmiş duygusunu verecek şeyler söylemekle, harekete geçmeden gerçekleşmez. Umut, harekete geçmekle gerçekleşir ve harekete geçmek de insanlar bir şeyleri değiştirmeye kararlı oldukları zaman gerçekleşir. Bu da sahte umutla olmaz. Bir şey yapmaya karar verdiğimiz anda umudu da yaratırız ve bu sahte umut olmaz, gerçek, hakiki umut olur. Her gün bize dayatılan sahte umut, politikacıların, iktidardakilerin, şirketlerin uydurduğu yalanlar üzerine kurulu ve bu yalanları kendilerini iyi göstermek, bir şeyler yapıyormuş izlenimini vermek amacıyla yayıyorlar çünkü kendi yararlarına işleyen mevcut durumu korumak için, yakalarını kurtarmaya devam etmek istedikleri için yapıyorlar bunu. Tabii ki gerçekte ne olup bittiğini söylemek istemeyeceklerdir çünkü bu onların konumunu sarsacaktır ve gerçekte neler yaptıklarını açığa çıkaracaktır. Onun için bu yalanları yayıyorlar ve böylece insanlığın tümünü tehlikeye sürüklüyorlar. Biz, iktidardakilerin söylediklerine kulak veremeyiz çünkü tekrar tekrar gördüğümüz gibi onların çıkarları bizim çıkarlarımızla bir değil. Ellerine geçen her fırsatta kısa vadeli ekonomik kârlarını insanların esenliğinin üzerinde tutarak gerçekte kim olduklarını gösteriyorlar. Dolayısıyla, bence ilerlemenin tek yolu hakikati söylemek ve içinde bulunduğumuz vahim durumla ilgili dürüst olmak. Hakikatle baş edebilmek için yeterince yetişkin gibi davranmalıyız.
Ö.M.: Greta Thunberg, çok teşekkür ederiz. Bizimle burada olmandan çok mutluyuz.
Ü.Ş.: Dayanışman için teşekkürler.
Ö.Ö.: Bizimle birlikte olduğun için çok teşekkür ederiz.
G.T.: Ben teşekkür ederim.