"Dünyanın buzdolabı ısınıyor"

-
Aa
+
a
a
a

Ümit Şahin ve Ömer Madra Açık Yeşil'de iklim krizinin politik ve ekonomik cephesindeki son gelişmeleri konuşuyor: Kuzey Amerika ve Avrupa'daki sıcaklık rekorları, finans ve otomotiv devlerinin iklim hedeflerinden vazgeçişi ve Trump yönetiminin bilim kurumlarını kapatma planları.

""
"Dünyanın buzdolabı ısınıyor"
 

"Dünyanın buzdolabı ısınıyor"

podcast servisi: iTunes / RSS

Ümit Şahin: Apaçık Radyo'da Açık Yeşil başlıyor. Ben Ümit Şahin.

Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.

Ü. Ş: Ve destekçimiz Amelie Edgü'ye teşekkür ediyoruz programa başlarken. Evet, bugün programa hava durumuyla başlayacağız yine. Havalar nasıl gidiyor Ömer abi? Çok güzel değil mi?

Ö. M: Vallahi bildiğin gibi, çok mükemmel sayılabilir. Ne kar var ne kış var.

Ü. Ş: Bahardan kalma bir gün yaşıyoruz yine.

Ö. M: Ben genellikle şey demeye çalışıyorum arkadaşlara; artık bayatlayan bir espri yapmaya... "Nisan sonu için oldukça serin bir hava" diyorum.

Ü. Ş: Şu anda Meteoroloji Genel Müdürlüğü'ne bakıyorum. Bugün hissedilen en yüksek sıcaklık, daha doğrusu sıcaklık aynı, 13 dereceye kadar çıkacak öğleden sonra. Aralık ayı için 13 derece... "Nasıl yani, ne anlama geliyor Aralık ayı için 13 derece?" diye yine Meteoroloji Genel Müdürlüğü'ndeki ortalamalara bakıyorum. Yani normalde bugün ortalama sıcaklığın kaç olması gerekiyor? Hissedilen en yüksek sıcaklığın kaç olması gerekiyor? Mesela bugün en yüksek sıcaklığın 7 derece olması gerekiyor. Şeyde... Ortalama da, yani aralık ayı ortalaması daha doğrusu, 7 derece olması gerekiyor. "Görülebilecek en yüksek sıcaklık da 10 derece civarında olabilir" diyor. Yani yaklaşık 3 ila 6 derece daha sıcak şu anda. Ama öyle bir hale geldi ki sanki Aralık ayında bu sıcaklık normal gibi hissetmeye başladık. Yani "Zaten böyle değil miydi hep falan?" diye düşünüyoruz muhtemelen. Sis falan oldu sabah mesela. Yani bu aralığın yılbaşına yakın zamanlarda çok görülmesi muhtemel olmayan şeyler dolayısıyla... Ama en son bir kontrol yaptım yine önümüzdeki bir haftanın tahminlerini. Sanırım pazardan sonra -yani şimdi hava tahmincilerinin işine karışmayayım ama- galiba pazar gününden sonra havalar normalden soğuk hale gelmeye başlayacak. Yani yılbaşına belki soğuk bir havada gireceğiz nihayet. Kar kısmını bilemiyorum. Gibi görünüyor. Şimdi bütün bunları niye söyledik dersek; havaların bu kadar tırnak içinde "güzel" gitmesi bütün dünyada yaşanıyor. Mesela şu anda Kuzey Amerika normalden 10 derece falan daha sıcak. Yani Kuzey Amerika'da hiç kış falan henüz yok ortada. Ve İngiltere'de de son çıkan haberler, 2025'in İngiltere'nin en sıcak yılı olacağı, yani bir sıcaklık rekoru kırılacağı... Ve hatta...

Ö. M: 1850'lerden beri yapılan, yapılmasına başlanan ölçümlere göre...

Ü. Ş: 170 yılın en sıcak, hatta 175 yılın en sıcak yılı olacakmış. Bu yaklaşık işte normalden en az 2 derece, yani sanayi öncesi döneme göre en az 2 derece daha sıcak olacak. Bu arada Euronews'da bir haber buldum. Biraz çok yeni değil ama 1-2 aylık bir haber. Burada da Avrupa'da nerenin, hangi ülkenin en çok ısındığı var. Tabii en çok ısınan yer Kuzey Kutup Dairesi olduğu için ki oradaki ısınma normal, yani normalden değil de dünya ortalamasından 4 kat daha hızlı ısınıyor Kuzey Kutup Dairesi. Svalbard ise, yani Norveç'e bağlı Svalbard adası, Kuzey Kutup Dairesi'nde olan şeye göre, 20. yüzyıla göre -yani 19. yüzyıla göre de değil- 1951-80 ortalamasına göre 3,5 derece daha fazla ısınmış. En çok ısınan ülkeler işte Belarus, Rusya, Estonya gibi daha kuzeydeki ülkeler; onlar yaklaşık 2,3 derece civarında ısınıyor. Orta Avrupa ülkeleri genellikle 2-2,2 derece civarında; Almanya, Polonya, İsviçre... Sonra işte Fransa falan 2 derece ısınıyor. Türkiye'ye bakıyorum; yani İtalya, İspanya 1,8 derece ısınıyor ve Türkiye 1,6 derece. 1950-1980 ortalaması... 1950-1980 ortalaması deyince aslında bu programın dinleyicilerinin bir kısmının bildiği zamanlardan bahsediyoruz. Yani 19. yüzyıl sıcaklıklarından bahsetmiyoruz. 20. yüzyıl ortasından bahsediyoruz veya 20. yüzyılın ikinci yarısından daha doğrusu bahsediyoruz. Ona göre 1,6 derece daha sıcakmış Türkiye'nin ortalama sıcaklığı. Bu da bugün yaşadığımız uç değerleri gayet net bir şekilde açıklıyor herhalde.

Ö. M: Evet, evet. Yani bu, daha önce çeşitli programlarda da ele alma fırsatı bulduğumuz, zaman zaman değinme fırsatı bulduğumuz bir şey de var. Financial Times'ta da, Oksijen gazetesinde de -Gazete Oksijen de onu manşetine almış son sayısı, son haftalıkta- yani Financial Times'ın manşeti diyebiliriz: "Dünyanın Buzdolabı Isınıyor" başlığıyla. Gezegenin iklim sistemi için kritik önemde olan Kuzey Kutbu en sıcak yılını geçirdi. Bölgenin iklim değişikliğine karşı daha hassas olduğunu söyleyen uzmanlar, "Herkesi dünyada etkileyecek" diyorlar yani. Eylül 2024 ile Eylül 2025 arası, ölçümlerin başladığı 1900'den bu yana Kuzey Kutbu'nun gördüğü en sıcak yıl olmuş. Hatta son 10 yılın her biri en sıcak 10 yıl arasında yer alıyor. Gayet kaygı verici bir gelişme.

Ü. Ş: Arktik'te biraz daha geç başlamış ölçümler demek ki. 1850'de değil 1900'de başlamış.

Ö. M: Evet. Yani araştırmanın yazarı Colorado Üniversitesi'nden Druckenmiller da Kuzey Kutbu'nu gezegenin buzdolabı olarak tanımlayıp şöyle demiş: "Güneşin ısısını geri yansıtan kar ve buz..." Albedo etkileri diyorlar ya işte ona. Nice zamandır konuşuyoruz, geri yansıtma. Ayrıca buzların erimesi deniz seviyesini yükseltiyor. Yani ikisi de önemli. Güneş ısısını geri yansıtan kar ve buzun erimesi çok fena. Deniz seviyesini yükseltiyor. Bölgedeki değişim bütün dünyayı etkileyecek. Tehlikeyi daha da büyüten şey ise Kuzey Kutbu'nun iklim değişikliğinden küresel ortalamanın iki katından daha fazla etkilenmesi.

Ü. Ş: Ortalama sıcaklık olarak 2 kat ama hız açısından 4 kat daha hızlı ısınıyor.

Ö. M: Evet. Dehşet verici rakamlar ve ölçümler bunlar. Son 10 yılda kalıcı buzların erimesiyle salınan çeşitli elementler... Bir de bu var yani. Mesela Kuzey Alaska'da pas renginde akan nehirler nedenmiş? Çünkü demir, sülfür, alüminyum, bakır ve çinko gibi metallerle toksik seviyede kirlenmiş. Artık kuzey nehirlerinin bırakın içine girmeyi, yani girildiği anda zehirleyeceğinden bahsediliyor. Bütün varlıkları... "Son 10 yılda salınan çeşitli elementler de Alaska'daki 200'den fazla nehre karışarak ekosistemi zehirliyor" diyor. Bir de New York Times'dan bir haber almışlar ona. O da manşette, Financial Times'ın bu "Dünyanın buzdolabı ısınıyor" sistemi manşetinden sonra "Everest Bile Direnemiyor". İklim değişikliği 5 Asya ülkesine yayılan Himalayalarla hepsinin zirvesi -dünyanın zirvesi olarak geçiyor ya- Everest'i de etkiliyor. Yani Himalaya sıradağlarında eriyen buzlar, 30 yıl içinde 1700 yeni göl yaratmış. Hatta bir kampın, Everest'teki bir kampın rakımı da, yüksekliği de 70 metre azalmış. Müthiş değil mi?

Ü. Ş: Yani şeyden dolayı mı, erimeden dolayı mı 70 metre azalmış?

Ö. M: Evet.

Ü. Ş: Allah Allah.

Ö. M: Evet.

Ü. Ş: Grönland'a da geçelim. Grönland'da da sadece bir yılda, yine Kuzey Kutup Dairesi'ndeki aşırı ısınmaya bağlı olarak 105 milyar ton buz erimiş. 105 milyar. Ben acaba yanlış mı okudum diye biraz daha baktım. 105 milyar ton buz kaybetmiş. Tabii bu direkt deniz seviyelerini yükseltiyor. Tabii bu aslında... Bunu hemen bir güncel gelişmeye de bağlayalım. Galiba Donald Trump daha dün yine "Grönland Amerikan toprağı olacak" diye birisini atadı değil mi? Bir adamı Grönland temsilcisi atadı. Amerika'ya kazandırması için Grönland'ı yani. Bayağı bu... Ama adam aslında iklim değişikliğine inanmıyormuş gibi görünüyor ama gayet yakından takip ediyor bence. Çünkü buzların erimesiyle birlikte oradaki o nadir madenler, belki petrol, ne varsa onların çıkartılmasını şey yapıyor. Tabii öyle demiyor. "Amerika'nın güvenliği için gerekiyormuş Grönland'ı ele geçirmek" ve şeyde, Avrupa Birliği de bayağı ciddi bu sefer hızlı tepki vermiş, alarma geçmiş. Danimarka başta olmak üzere... Tabii bütün Avrupa, "Danimarka toprağıdır, pardon" şey diyorlar... Danimarka toprağı dememişler. "Grönlandlılarındır ama Danimarka'nın garantörlüğünde" gibi bir açıklama yapmış Avrupa Birliği.

Ö. M: Büyükelçiyi de çağırmış, Amerika Birleşik Devletleri'nin büyükelçisini. Danimarka çağırmış konuşmaya. Yani var ya öyle. Diplomatik celp ediyor.

Ü. Ş: Bir saniye, o haberi bulmam lazım. İklim Haber'deki bir haberdeydi bu. Avrupa'da bu yıl sıcak dalgalarından, bu yaz 24.400 kişinin öldüğü hesaplanmış. Ve bunlar "insan faaliyetlerinden kaynaklanan ısınma olmasaydı bu ölümlerin 16.500'ünün önlenebileceği" söylenmiş. Yani sıcaktan ölüm sayısı iklim krizi nedeniyle 3 katına çıkıyor. Bu önemli bir rakam. Her sene bunu açıklıyorlar. Geçen sene 61 bin gibi bir rakamdı galiba. Bu sene en sıcak yıl olmayınca ölüm sayısı da düşmüş doğal olarak. Ne kadar aslında tutarlı gittiğini de gösteriyor bu, bütün bu bilimsel araştırmaların. Tabii Trump'a sorarsanız bütün bunların çözümü çok basit. Eğer bütün bu bilimsel bulguları saptayan bilim insanlarını ortadan kaldırırsanız ve bilim kuruluşlarını... Sorun kalmayacak değil mi? Hiç erime olacak ama o zaten iyi bir şey.

Ö. M: İyi bir şey evet. Yani şey çok, deminki habere, bir yoruma daha doğrusu haber analizine bir ekleme yapayım. The New York Times'daki Raymond Zhong, Jason Galli ve Bora Erden imzalı haberde: "Dünyanın Tepesi Eriyor. Buzullarla Kaplı Yamaçlar Çıplak Kaldı." Gezegenin en yüksek noktası Everest daha ısındıkça çevresinde eriyen buz miktarı artıyor. Vadilerde derin göller, kontrolsüz akarsular oluşuyor. Bu da sel ve heyelan gibi tehlikeleri çok arttırıyor, beraberinde getiriyor ve tehditler giderek yayılıyor diye... Yani mesela bu konuda bir araştırmacı, Watson, göllerden birinin kenarında durup yüzeyinde bir robot gezdirmeye başlamış. Telefondaki programı kullanarak su derinliğini ölçüyormuş. "50 metre... Bu kadar derinliği hiç görmemiştim" diyor bu konuların uzmanı birisi.

Ü. Ş: Alaska'da falan da öyle fotoğraflar vardı ya.

Ö. M: Bunu dedikten 5 dakika sonra sanırım "67 metre oldu" demiş. 50 metreden 67 metreye 5 dakika içinde. Yani yıllardır buzul göllerinin nasıl genişlediğini ve yaygınlaştığını ayrıntılı şekilde izliyorlar bu uydu görüntüleriyle. İnanılmaz şeyler oluyor. 19.300 adet böyle göl varken yaklaşık 1700 daha fazla 1900 yılına göre. %10 artmış falan böyle feci durumlar vardı. Öte yandan da tabii senin özellikle üstünde durduğun bu Trump'ın, Trump yönetiminin nasıl baktığı meselesinde tamamen 2025... Yani şey var ya, Project 2025. Bütün dünyanın en zengin insanlarının kurduğu ve dünyayı yönetmek için...

Ü. Ş: Koydukları bir... Orada yazanları uyguluyor değil mi? Birebir.

Ö. M: Tamamen onu uyguluyor diyor. Bunu da söyleyen yeryüzünün önde gelen, hatta bir numara sayılan iklim bilimcisi Michael Mann.

Ü. Ş: En son olayı bir ama önce hatırlatalım. Trump yönetimi en son Russell Vought değil mi?

Ö. M: Russell Vought.

Ü. Ş: Beyaz Ev'in ya da Beyaz Saray'ın bütçesini yöneten kişiymiş. "National Center for Atmospheric Research"ün, Colorado Boulder'da yer alıyor -yani Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi'nin- kapatılması...

Ö. M: Dağıtılmaları ve herkesi işten atmaya başlamışlar.

Ü. Ş: Dağıtılması ve herkesin işten atılmasına karar vermiş. Henüz yapmadı galiba ama bunu yazmış. Demiş ki "İklim alarmcılığının en önemli kaynağıdır burası. Ve bunun yerinin değiştirilmesi ve bütün işte yaptığı araştırmaların ortadan kaldırılması gerekir" demiş. "Yeni bir yeşil palavra" gibi bir laf etmiş. Bunun üzerine işte Michael Mann'in yazısı bu olay üzerine.
Ö. M: Evet ve şey yani çok Democracy Now'da hemen kendisiyle de bir mülakat yapılmıştı. Yani "Asıl amacın" diyor, "resmen bu NCAR'ı kapatma kararının tamamen Project 2025'i uygulamak" diyor. Yani bu çok binlerce sayfalık bir projeydi. 2025 yılında zenginlerin, plutokratların nasıl, özellikle de petrol ve fosil yakıt zengini şirketlerin nasıl uygulamak istediklerini dünyaya gösteren bir şey. Michael Mann de diyor ki, "Yani onun playbook, yani oyun kitabını, Proje 2025'te öngörülen ne varsa ders kitabı olarak onu uyguluyor" diyorlar.

Ü. Ş: Seçim öncesindeki bir tür seçim programı olarak kullanmadı bunu ama aslında gizli seçim programıydı ve bunun uygulanması için de petrol ve gaz şirketlerinden 75 milyon dolar en az...

Ö. M: Almıştı, almaya da devam ediyor herhalde çeşitli projelerle. Yani "Bu NCAR olmaksızın hiçbir gözlem verileri ve iklim modelleri -yani iklim politikasını bilgilendirmek üzere kullanacağımız iklim modelleri- yapılamıyor. Bu bilgiyi yok etmektir anlamına gelen bir şey" söylüyor. Ve dün biz bunu Apaçık Radyo'nun web sitesinde günün sözü olarak da yayınladık. Yani "Bu tarihi olgunun tam gerçekliği konusunda bazı soru işaretleri var ama" diyor, "yani İskenderiye Kütüphanesi'nin tam nasıl yakılıp yıkılması hakkında bazı soru işaretleri var ama şimdi yaptığımız şeyin nasıl bir manyaklık olduğu gerçeğini tastamam yakalıyor bence" demiş.

Ü. Ş: Tam da bunu yapıyor. Tam da İskenderiye Kütüphanesi'ni yakıyor adam.

Ö. M: Evet, biz şu anda kelimenin tam manasıyla bilgiyi berhava etmekle meşgulüz, yok etmekle. "Benzeri dönemleri görmek için kadim zamanlara, eski tarihe yani barbarların bilgiyi mahvetmeye kalkıştıkları tarihe bir göz atmak yeterli" demiş. Çok müthiş bir şey ve dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinden biri söylüyor bunu. Şey de diyor, "Bu halkı iklim değişikliğinin dehşet verici sonuçlarından koruma yeteneğimizi tüketme girişimidir" demiş. Yani pek farkında olmayabiliriz ama milyonlarca insan dünyanın dört bir tarafında derinlemesine etkilenecektir bu iklim cahilliğinden diyor.

Ü. Ş: Peki Trump bunu yaparken şirketler ne yapıyor diye bakarsak yine çok detaylı bir haber vardı birkaç gün önce. Bütün işte biliyorsunuz yıllar önce özellikle Paris Anlaşması'ndan sonra şirketler, bankalar, finans çevreleri vs. hatta böyle otomotiv firmaları falan büyük büyük hedefler koymuşlardı. Şimdi sadece bir yıl oldu değil mi? Yani daha göreve geleli bir yıl bile olmadı Donald Trump. 20 Ocak'tan beri. 20 Ocak'tan beri hepsi teker teker geri adım atmaya başladı. Bunu bekliyorlarmış yani. Bu çok açık. Mesela çok büyük bir banka ve finans kuruluşlarının şeyi vardı, ittifakı vardı; NZBA diye. Net Zero Banking Alliance, Net Sıfır Bankacılık İttifakı. Bu dağıldı. Yani 2021'de Glasgow sonrasında ya da Glasgow sırasında kurulmuştu. Önce Amerikan bankaları, JP Morgan, Citigroup, Goldman Sachs çıkmış, sonra İngiliz Barclays ve HSBC çıkmış. Ve bu Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen bir program tamamen ortadan kalkmış ki bu programın en önemli amacı işte bu yeşil dönüşüm için finans sağlamak. Onun dışında işte çeşitli süpermarket zincirlerinin falan şeyleri geri almaya başlamışlar. Enerji şirketlerinde bir tek bu İngiliz hükümetinin şeyi iyi tabii; Kuzey Denizi'ndeki yeni petrol aramalarını durdurması, o iyi bir gelişme. Ama onun dışında pek çok hedef, hatta örneğin İngiltere'nin en büyük denizüstü santralinin yapılmasından bir geri adım var; Orsted, Danimarka şirketi tarafından. BP'nin, Shell'in falan zaten yalan olduğunu biliyorduk ama söyledikleri her şeyden geri adım attıkları petrol şirketleri... Ve en önemlisi, belki en oyun değiştirici olacak geri adım otomotiv sektöründen geldi. Otomotiv sektörünün baskısıyla geldi. Önce Trump Amerika'daki elektrikli araçlara verilen bütün teşvikleri ortadan kaldırdı ve bunu Ford'un özellikle zarar etmesi, zarar açıklaması ve ardından da çeşitli Ford firmasının elektrikli araç modellerinden vazgeçmesi, üretiminden vazgeçmesi izledi. Çok kısa bir süre içerisinde bunun ardından İngiliz hükümetinden "net sıfır araçları, net sıfır emisyonlu araçlar" kuralından bir geri adım geldi. Ama daha önemlisi ve en büyüğü de Avrupa Birliği'nin 2035'ten itibaren içten yanmalı motorlu araçların, yani petrol kullanan araçların yasaklanması kararından geri adım atması oldu. Yani şimdilik 2035'ten sonra satılan araçların %10'u içten yanmalı motor olabilir gibi bir karar çıktı ama böyle bir şey geldiyse, bu kötü bir şeydir, sinyaldir. Bunun bile çok üstüne çıkılacağı kesin. Tabii Airbus, Boeing gibi uçak yapım firmaları da bütün bu 2035'ten sonra yeşil hidrojen kullanımına dair planlarını askıya almışlar. Böyle gidiyor yani, gerçekten Trump'ın etkisi hani çok yıkıcı bir domino etkisi oldu gerçekten.

Ö. M: Evet ve tamamen yani şeyden bahsettik, bir kez daha sözünü edelim; Michael Mann. Çok önemli, uzun yıllardan beri büyük tehditler -ölüm tehditleri de dahil- almış birisi bu çalışmalarından dolayı. Onun gene başka tehdit almış olan Peter J. Hotez ile beraber yaptığı. O da doktor. Aşı karşıtlarının karşısında duran birisi. İkisinin beraber yazdıkları ''Bilim Kuşatma Altında'' diye, ''Science Under Siege'' diye büyük bir, önemli bir kitap yayınladılar yeni. Ve orada çok çarpıcı bir gözlem var, bir bölüm var yani. "5P'nin tehdidi altında dünya" diyorlar. Yani Plütokratlar (en zenginler, milyarderler), Bilgi Karşıtı İmparatorluğunun başında olanlar. Petro devletler, profesyoneller (yani onlar bütün bu dezenformasyon yaratanlar işte dijital dünyada), propagandacılar (sahte reklamlar yapanlar, troller filan). Bir de beşinci olarak da P... Türkçe'de yok ama "Petro-Basın" mı diyelim? Basın, medya çok fena bu konulara şey yapılıyor. Dolayısıyla muazzam bir tehlike var, buna karşı direnmeliyiz diye kapsamlı bir kitap kaleme aldılar. Onu da ele almayı yakın zamanda tekrar düşünüyoruz.

Ü. Ş: Yani sonuç olarak "Cehenneme doğru giden bir otoyoldayız" deyip bunu Chris Rea'ya bağlayacağım. Ünlü İngiliz rock ve blues şarkıcısı, gitarist. Önemli bir isimdi gerçekten. Chris Rea hayatını kaybetti iki gün önce, 22 Aralık'ta. Kaç yaşındaymış? 74 yaşında. Hayatını kaybetti. Birkaç senedir sanırım bir kanser hastasıydı, pankreas kanseri. Şimdi Chris Rea'nın en iyi bilinen şarkısı ama aynı zamanda hani bizim 1989 falan olması lazım -ya da 88- bu şarkı. "Bu bir teknolojik çöküş değil, cehenneme giden yoldayız" diyor. Bizim gençliğimizin soundtrack'iydi bu. Yani sürekli en çok dinlediğimiz, en çok hatırladığımız şarkısıydı. Şimdi Chris Rea'yı Road to Hell ile analım. Gelecek hafta görüşmek üzere.

Ö. M: Ona da bir günaydın demiş olalım.

Ü. Ş: Hoşça kalın.

Ö. M: Hoşça kalın diyelim. Çok teşekkürler.