“Bizimle TOMA'ların önünde siper olmaya var mısınız?"

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Doğa aktivisti, çevre mühendisi ve İkizköy Çevre Komitesi'nden Deniz Gümüşel, Akbelen için olağanüstü toplanan Meclis'te yaşananları dile getiriyor.

""

Ömer Madra: Açık Radyo burası, 95.0. Saat dokuzu beş geçiyor tam ve şimdi biraz önce de sözünü ettiğimiz gibi Deniz Gümüşel konuğumuz. Dün de konuğumuz olmuştu. Kendisi doğa aktivisti, çevre mühendisi ve İkizköy Çevre Komitesi'nden. Dünkü konuşmamızda daha önceki bütün geçmişi biraz özetleme fırsatı bulmuştuk ama dünkü gelişmeleri, Meclis’e, Ankara'ya doğru giden yolu ve ondan sonra Meclis’teki partilerle ön görüşmeleri, ondan sonra da Meclis Genel Kurulu’ndaki toplantıda yapılan oylamayı ve çıkan sonuçları toplu olarak biraz konuşmak istiyoruz. Merhabalar hoşgeldiniz.

Deniz Gümüşel: Hoşbulduk, merhaba.

Özdeş Özbay: Merhaba, günaydın.

D.G.: Günaydın.

Ö.M.: Neler oldu? Biraz özetler misiniz? Öyle başlayalım.



D.G.: Evet. Dün sabah saatlerinde Ankara'da demokratik kitle örgütleri, sendika konfederasyonları ve meslek birlikleri bizi karşıladılar. Oldukça güzel bir kalabalıktı. Güzel bir sürprizle Hatay'dan Dikmece köylüleri de bize katıldılar. Onlar da dün basın açıklaması itibariyle yanımızdalardı. Sonra da Meclis’e geldiler bizimle birlikte. Kalabalık ve şenlikli bir ekipti öyle söyleyebilirim. ‘Bütün marjinaller bir araya toplandı’ diye sık sık şaka yapıldı. Meclis’te saat 11:00’i biraz geçe ikili görüşmeler yaptık. Bütün partililerle görüşebilmek için iki gruba ayrılma durumunda kaldık.. Saadet Partisi Grup Başkanvekilleriyle, DEVA Partisi'nden milletvekilleriyle görüşüldü ilk etapta. Ardından Yeşil Sol Parti milletvekilleriyle buluşuldu ve Yeşil Sol Parti'nin Meclis Grup Toplantısı’na katılındı. Paralel olarak da CHP'li vekillerle görüşüldü ve sonra CHP Grup Toplantısı’na katılındı. Burada farklı olarak, CHP grup toplantısında İkizköy Çevre Komitesi'ni ve İkizköylüleri temsilen Necla Işık, kürsüde yer aldı. Yurttaşların Meclis kürsüsünden seslenmesine çok sık rastlanmıyor biliyorsunuz, bu anlamda önemliydi.

Ö.Ö.: Çok da güzel bir konuşma yaptı.

Ö.M.: Evet tarihi bir konuşma yaptığını söyleyebiliriz. Tamamını da daha sonra vermeye çalışacağız ama yani özetle Erdoğan'ın marjinal gruplar çıkışına karşı da bayağı ciddi olarak, ‘biz topraklarımızı, ağaçlarımızı savunduğumuz için marjinal olduk’, ‘90 senedir bu topraklarda doğmuş, büyümüş Zehra Nine marjinal ise evet biz marjinaliz’ gibi konuşmalar da oldu.

D.G.: Evet, bu, Erdoğan'ın sözlerine karşı çok güçlü bir karşı duruştu. Bir de Meclis TV'den yayınlandığı için, her zaman sesimizi duyurma fırsatı bulamadığımız kitlenin içerisinde de yankılandığını umut ediyoruz. Ne kadar izleniyor Meclis TV bilmiyorum ama...

Ö.Ö.: Evet onu ben de çok merak ediyorum.

D.G.: Yani yine de bizim yankı odalarımızın dışına çıkmış olması anlamında önemli. TRT’nin bu tarihi sözleri yayınlaması, bu anlamda önemliydi. Necla'nın söylediği başka önemli bir şey de bence, onun da altını çizelim, Meclis’teki milletvekillerine ‘o madeni çevirme girişimi başladığında TOMA'ların önüne bizimle birlikte olacak mısınız?’ çağrısıydı. Yani biz Meclis’ten ne bekliyoruz sorusunun bir anlamda karşılıklarından da biriydi bu. Çünkü Meclis, bu yetkileri sınırlandırılmış haliyle doğrudan halkla birlikte, eylemliliklere katılmazsa, açıkçası halkın temsiliyeti anlamında görevini yerine getirmemiş sayılacak bizim baktığımız perspektiften. Yani Meclisin milletvekillerinin böyle de bir görevi olduğunu hatırlatması anlamında da önemliydi bence konuşma.

Ö.Ö.: Peki bu konuda bir yanıt alınabildi mi?

D.G.: Şöyle, hak yemeyelim. Son 12 gündür yanımızda olan milletvekillerimiz var. Hem CHP'den, hem Yeşil Sol Parti'den, hem Saadet Partisi'nden, farklı partilerden, Gelecek Partisi’nden, DEVA’dan alana gelen ve hatta bizimle birlikte gaz ve suya maruz kalan vekillerimiz de var. Gaz ve su kısmı daha çok Yeşil Sol Partili milletvekillerine nasip oldu maalesef. O anlamda da jandarmanın seçici olduğunu söylemek mümkün. Ama tabii ki yeterli sayılar değil bunlar. Keşke bizim 12 gündür gösterdiğimiz toplumsal refleksi, geçtiğimiz Pazartesi günü yani iki hafta önceki Pazartesi günü, 24 Temmuz'da da gösterebilseydik. Milletvekilleri oraya kitlesel bir şekilde gelebilselerdi. Kitlesel diyorum çünkü yani 600, hadi yarısından bahsediyorsak 270 milletvekili var bu görevi ifa edebilecek. O anlamda sınırlıydı tabii ki katılım.



Ö.M.: Evet. Necla Işık'ın Meclis'ten bu seslenmesi, “Bizimle TOMA'ların önünde siper olmaya var mısınız?” gibi tarihi bir sözü de var. Yani, “Ben bunun sözünü almak için buradayım, 90 yaşındaki Zehra Ninem için buradayım,” dedi. Bu oldukça önemli. “Marjinal gruplar savunmaya devam edecek,” dedi ve “Korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz!” dedi. “Toprağımız için buradayız! Türkiye için buradayız!” ifadelerini de kullandı. “Akbelen için burada ne yapacaksınız? Onun için buradayım,” dedi ve bu konuşma ayakta da alkışlandı. Fakat diğer partilerle de görüşmeler gerçekleşti dediniz ama Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'yle de görüşme talebi oldu yanılmıyorsam öyle değil mi? Ne oldu?

D.G.: Bir olumlu yanıt almadık partiler adına. Ama şöyle bir gelişme oldu. Günün sonlarına doğru Numan Kurtulmuş, İkizköylüleri makamında kabul edebileceğini söyledi. Bir toplantı odasında daha doğrusu buluştuk, makamında değil. Başkanlık binasında, İkizköylülerden 20 kişilik bir ekiple Numan Kurtulmuş'la bir toplantı yapıldı. Yani bu anlamda eğer Numan Kurtulmuş'u hükümet adına diye değerlendirirsek, böyle bir görüşme yapıldı ama daha önemlisi Meclis’in en üst makamıyla bir görüşme yapılmış oldu. Bu anlamda kıymetliydi. Yani sonuna kadar dinledi Numan Kurtulmuş sözcümüz Hasan Amca’yı, Hasan Yorulmaz’ı. Hasan Amca da Necla gibi, “Bizi marjinal olarak ilan eden bu dil bizi çok üzdü, çok yaraladı,” diye konuşmasına başladı ve orada bulunan insanların toprakla ilişkisini anlattı. Neden toprağın ve ormanın onlar için kıymetli olduğunu anlattı. Numan Bey sonuna kadar dinledi ve ‘Dünyayı hep birlikte korumalıyız. Bu konuda haklısınız. Böyle bir ödevimiz var,” diye cevap verdi. Yani mealen söylüyorum.

Ö.M.: Peki oylama hakkında da birazcık konuşsak? Nasıl gelişti? Dışarıda beklemek, yeter sayıyı alana kadar Meclis’in koltuklarına gelmemek, dışarıda beklemek, ondan sonra da gelip ret kullanmak, bu olay hakkında neler söyleyebiliriz?

D.G.: Evet şimdi oylamayı çok takip edemedik açıkçası. Çünkü bizi o dakikalarda almadılar, genel kurul salonu girişine de almadılar. Oylama sırasında da, öncesinde de. Yani her iki oylama sırasında da, öyle söyleyeyim daha doğrusu. Bizi bir kafeteryada beklettiler, Meclis bahçesinde. Aramızdan önce beş kişilik bir ekip girebildi; avukatımız Arif Ali Cangı ve dört kadın arkadaşımız. Daha sonra birkaç kişiyi daha almışlar ama çoğunluğumuz bahçede televizyonlardan izleyebildi. Dolayısıyla kulisteki hareketliliği biz de sizin gibi gazetelerden biliyoruz ama şu olmuş; yani zaten çok ciddi bir kalabalık vardı, hareketlilik vardı Meclis’te. Görüşmenin yani daha doğrusu genel durum yapılıp yapılmamasına dair ön görüşmenin yapılması rahatlıkla gerçekleşti. 200 yeter sayısını aşarak gerçekleşti. Bu görüşme sırasında da yani genel oturum açılıp açılmamasına dair görüşme sırasında da aslına bakarsanız bizim söylemek istediğimiz, dile getirmek istediğimiz önemli hususların tamamı grup başkanvekilleri tarafından Meclis kürsüsünden yirmişer dakikalık uzun konuşmalar halinde, detaylı bir şekilde dile getirildi. Önceki gün, yani Pazartesi günü bir bilgi notu hazırlamıştık. Kusura bakmayın, ben o bilgi notunu size göndermeyi daha önce düşünemedim. Biraz önce Özdeş’e ilettim. Özdeş, sizde var. Belki daha sonra bakmak istersiniz. Bu bilgi notundan çokça yararlandılar. Özellikle Muğla milletvekilleri olan, İYİ Parti ve CHP milletvekilleri Metin Ergün ve Süreyya Hanım. Söylemek istediklerimizin önemli bir kısmı genel oturum yapılmamış olsa bile kürsüden dile getirildi. Daha sonrasında yapılan oylamada da, genel oturumun açılıp açılmamasına dair oylamada da dediğiniz gibi iktidar partisi ortakları milletvekilleriyle genel kurula girmişler. 279 ret oyu çıkmış, 242 kabul oyu çıkmış. Toplamda 521 milletvekili oy kullandı.

Ö.Ö.: Yüksek katılım olmuş bu arada. Ben kendi adıma bu kadar milletvekilinin katılacağını düşünmüyordum. Bayağı bir gündem haline getirmeyi başarmışsınız.

D.G.: Yani evet, öyle görünüyor. Ondan önceki Pazartesi günü pardon Salı günü bu zamlarla ilgili genel oturuma yönelik çağrıda 491 milletvekili hazır bulunmuş.

Ö.Ö.: Doğru. Çok çok üzerine çıkmış. Tatillerini bırakıp gelmişler vekiller. Engellemek için gelmişlerse de olsun gene de kalmışlar. Ciddi bir basınç olduğu anlamına geliyor bu.

Ö.M.: Benim Özdeş ve bazı başka dostlarla yaptığım tartışmalarda bu açıdan yanıldığım söylenemez. Haklı çıktım ama sonuç itibariyle tabii ben bu genel görüşmenin yapılacağı ve bunun epey ciddi bir şekilde yankılanacağı kanaatindeydim, o gerçekleşmedi maalesef. Ama peki bundan sonra neler olabileceğini de bir konuşalım. Ben bir de şeyi sormak istiyorum özellikle; böyle bir karar verilirken başta eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Bey'in sözlerinde tamamen gerçekleri yansıttığı söylenemeyecek şeyler söylenmesi, basmakalıp bir konuşmayla ve Meclis’te de iktidar partileri Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin de otomatik olarak reddettikleri gibi bir sonuca vardım. Ama bu ölüm kalım meselesini ortadan kaldırmıyor tabii, sizin defalarca ve yıllardır aslında dile getirdiğiniz meseleyi. Peki bundan sonraki gelişmeler nasıl olabilir?



Ö.Ö.: Ben bundan önce bir şey sorabilir miyim? Çünkü bu, kulislerde biraz bahsedildi. Limak Holding yöneticilerinin de kulislerde olduğu iddia edildi. Bu konuda bilgi verebilir misiniz? Eğer varsa tabii sizde bir bilgi.

D.G.: Var var. Biz beyefendiyle, genel müdürle karşı karşıya kaldık. O da hızlı bir şekilde binadan dışarı çıktı bizimle karşılaştığında. Bir de şirkette çalışan, şirketten maaş alan ve aynı zamanda yöredeki köylerin muhtarı olan kişiler de vardı. Yani çok sayıda muhtar uzun yıllardır devam eden bir şey gereği, teamül gereği öyle söyleyelim, şirkette çalışıyorlar. Termik santralde ya da madende görev yapıyorlar. Devlet tarafından bu kömür işletmeleri işletilirken de, yapılırken de bu şekildeymiş. Şimdi de aynı şekilde devam ediyor ama şimdi tabii özel bir şirketin elemanları. Maalesef yani YK Enerji'nin genel müdürünün D kulisinde olmasını ve görüşmeler yapmasını, işletmesinin yararı açısından, belki onun da hakkıdır, bunu normal kabul edebiliriz belki, bir şey diyemeyeceğim. Ama buradaki yurttaşların yani İkizköy'de Karacahisar’dan, Çamköy'den gelmiş yurttaşların oylarıyla seçilmiş muhtarların, yurttaşların iradesinin karşısında bir yerde konumlanıyor olması ve şirketle ortak hareket ediyor olmaları, dezenformasyon yapıyor olmaları... Çünkü şöyle diyorlar yani, ‘köylüler çok mutlu hayatlarından’, Nasrettin Hoca'nın filleri gibi yani ‘hayatımızdan memnunuz, bize iki fil daha verin’ hikayesindeki gibi bir dezenformasyona alet oluyor muhtarlar. Köylüler gerçekten bu anlamda çok tepkililer muhtarlarına. Biz hatta Meclis çıkışında da karşılaştık. Muhtarlar bir otobüse binerken İkizköy heyeti de başka bir otobüse biniyordu ve çok yoğun bir güvenlik önlemi almıştı polis, karşılaşma anında bir gerilim çıkmasın diye Meclis kapısında. Öyle bir şey olmadı ama köylüler herhalde bundan sonra verecekleri oylara çok dikkat edecekler.

Ö.Ö.: İkizköy muhtarı da dahil mi peki?

D.G.: Tabii. Başından beri İkizköy muhtarı şirketle birlikte davranıyor.

Ö.Ö.: Öyle mi?

Ö.M.: Evet. Yani hakikaten kafkaesk ya da Orwell ile Kafka arasında gidip gelen bir okuma yapıyor gibiyiz. Necla Hanım da ilginç. Necla Işık da Milas'daki köylerin muhtarlarının TBMM’ye gelerek Akbelen'deki ağaçların direnişi aleyhinde bir takım duruşlar sergilediğini de ifade etmiş ve, “Milletin vekillerini geçtim, hepsi öyle zaten de köyün muhtarlarına ne diyeceksiniz?” demiş. “Köyün muhtarları toplanıp bugün Ankara'ya gelmişler. Yüzsüzler, utanmazlar yani buradalar! Kendini seçen köylüyü değil, şirketi savunuyorlar. Muhtarlar yani. O yüzden vekillere diyecek şeyim yok. Bizi savunan, bizi dinleyen vekiller buradaydı zaten,” diyor ve “Sadece şunu söylüyorum,” diye eklemiş, Yeşil Gazete’den Cansu Acar’ın haberinden okuyorum, “Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi eline almış bir şirketin getirdiği fotoğrafı diyor ki, ‘2002 yılında şu kadar ağaçlandırma yaptık, size 600 tane cam şişede zeytinyağı getirdik. Hepinize var.’ O zeytinyağları buraya boşuna getirdiler. O zeytinyağlarını köylüye dağıtsınlar. Köylüyü aç biilaç bıraktılar. Orada çiçek yağlıyor köylü. Zeytin yok, hiçbir şey yok. Toprağı yok, köyü yok,” demiş. Yani bundan sonraki gelişmelerin nasıl olduğunu, birazdan Ümit Şahin'le beraber Açık Yeşil’de de konuşmaya devam edeceğiz ama, bir görüş alabilir miyim?

D.G.: Tabii ki. Yani Ömer Bey, Türkiye'nin siyasi ve yargısal konjonktürü çok belli. Dolayısıyla bizim böyle somut öngörülerde bulunma şansımız yok çok fazla ama bence mahkeme heyeti de bu kitlesel başkaldırışı, direnişi, ağaçların, ormanın korunmasına yönelik iradeyi göz ardı edemeyecektir. Öyle umut ediyoruz. Çok büyük siyasi baskı altında olduğunu düşünüyoruz mahkemenin. Buna dair somut delillerimiz olmasa da bunun bu şekilde olduğunu önceki vakalardan da çok rahatlıkla söyleyebiliriz, ülkedeki vakalardan. Ama biz hukuku işletmeye devam etmek istiyoruz. Nasıl dün TBMM’yi bu konuda çalıştırdık yani kamuoyu olarak söylüyorum, sadece İkizköy’ün mücadelesini veren bir grup olarak söylemiyorum bunu, kamuoyu bu kadar çok benimsemeseydi bu mücadeleyi, çok ciddi bir tepki olmasaydı, sadece İkizköy Çevre Komitesi’nin niyetleriyle, girişimleriyle de böyle bir görüşmenin olması mümkün değildi. Bence kamuoyunun bu sahiplenişi mahkeme üzerinde de etkili olacak. Başka davalar da açacağız. Biliyorsunuz, o bölgede 230 bin dönümlük bir arazide tek bir ruhsat işletme hakkı var YK Enerji'nin, Limak ve İbrahim Çeçen Holding'in. Çok büyük bir arazi, Milas ilçesinin %10’unu kapsayan bir ruhsattan bahsediyoruz ve tamamı Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliğinden muaf tutuluyor. Şimdi bu muafiyeti tekrar sorgulayabileceğimiz bir dava hazırlığı içerisindeyiz. Bununla ilgili girişimlerimizi yaptı avukatlarımız. Zaten ruhsatın iptali için açmış olduğumuz bir dava var. Açıkçası mahkeme onu biraz ağırdan alıyordu, çok hızlı bir gelişme olmamıştı ama bizim şimdi yapacağımız bir takım ek dilekçelerle vesaire o davayı da harekete geçirmemiz söz konusu. Yani bu kömür meselesinden, kömür madenciliği ve termik santraller meselesinden topyekun bir çıkışı sağlayabilecek hukuki bütün girişimleri yapacağız. Bu arada da tabii ki yereldeki doğrudan eylemlilik devam edecek. O alan boşaltılmayacak. İradeyi siz gördünüz. Dün televizyonlarda da izlediniz. İkizköylüler bundan vazgeçmeyecekler. Çember büyüyor. Çamköylüler ve Karacahisarlılar da katılıyor artık. Bu mücadeleyi biz çok aktif bir şekilde dört yıldır sürdürürken, onları dahil etmeyi başaramamıştık. Daha böyle, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi düşünüyorlardı ama orman kesilince artık farkındalar ki tehlike çok yakın, onların köyü için de çok yakın. Dolayısıyla bölgede yerel hareketin de, eylemliliğin de daha güçlenerek devam edeceğini söylemek mümkün.



Ö.M.: Evet dün TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç'la da bir söyleşi gerçekleştirdik. Orada da belirtiyordu kendisi zaten. Muğla ve çevresindeki ruhsatlı alanlar içindeki tüm kömür ocakları faaliyete geçtiği zaman 60 köyün yok olacağını ve kentin de, Bodrum da dahil çok ciddi bir su sıkıntısı tehdidiyle karşılaşacağını, bu sebeple insanların da ‘Akbelen giderse, her yer gider’ diyerek nöbet tuttuğunu belirtmişti. Bu konuda mücadele azalmaksızın devam edecek anladığım kadarıyla.

D.G.: Böyle olmak durumunda çünkü bir yaşam meselesi haline gelmiş durumda bölgedeki insanlar için. Bizler için de, tekil bir örnek olarak da çok kıymetli ama buradan çıkaracağımız sonuçlar da çok önemli. O yüzden biz yaşam savunucuları da yani topyekun bir kömürden çıkış tartışması Türkiye'de ivmeleninceye kadar, termik santraller sorgulanmaya başlanıncaya kadar, yaygın bir şekilde tartışılmaya başlanıncaya kadar bu mücadelenin öncülüğünde sözümüzü söylemeye devam etmek istiyoruz.

Ö.Ö.: Hazır tam da bu önemli konudan bahsetmişken bir kez daha hatırlatalım; Türkiye'nin kendisinin de imzaladığı ve taahhüt ettiği Paris İklim Anlaşması, net sıfır politikası gereği zaten bunlardan çıkması gerekiyordu. Bunları yapmadığı için genç iklim aktivistleri Cumhurbaşkanı Erdoğan, Enerji Bakanlığı ve bir dizi kuruma dava açmışlardı verilen sözlerden, uluslararası sözleşmelere aykırı hareket etmekten dolayı. Programcımız Atlas da vardı.

Ö.M.: Atlas Sarrafoğlu da vardı. İstisnai bir şey. Yani dünya çapında da davalar, bazı davalar oluyor ama kendi bulunduğu ülkenin hükümetini dava eden genç iklim aktivistleri çok sık rastladığımız bir olay da değildi. Burada bir öncü şey de vardı. Evet, iyi ki hatırlattın onu da.

D.G.: Genç iklim aktivistleri, Akbelen’de de nöbet tuttular. Uzunca süre dayanıştık. Hala da temas halindeyiz onlarla. Çok öncü bir dava olduğunu söylemek isterim ben de. Kesinlikle ellerine sağlık.

Ö.M.: Evet cesurca bir şeydi. Bu arada belki daha sonra da konuşma fırsatı buluruz. Önce Adalet ve Kalkınma Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir önceki kabine toplantısının ardından Muğla'ya bağlı İkizköy'deki Akbelen Ormanı'yla ilgili ilk kez konuşma yapıp, elektrik üretimi için kömür üretimi artışı gerektiğini öne sürdü ve “Almanya ile Fransa başta olmak üzere hiçbir yerde elektrik üretimi için kömür üretimi artışı sorun teşkil etmezken, ülkemizde yürütülen kampanyaları ağaç sevgisi ve çevre hassasiyetiyle izah edemeyeceğimiz bir gerçektir,” dedi. Ama bunun tam gerçekleri yansıttığı söylenemeyebilir. Çünkü Türkiye'nin 2023’ün ilk yarısında Avrupa'nın en büyük kömür kirliliği kaynağı olduğu yolunda ayrıntılı haberler var. Bir tanesi Yeşil Gazete'de ve Avrupa'nın en büyük kömür kirliliği kaynağı konumuna gelmesini verileriyle ortaya konmuş durumda. Türkiye, Almanya'yı, Haziran 2023’te Avrupa'nın en büyük kömür yakıtlı elektrik üreticisi olmuş Almanya'yı ve Polonya'yı da geride bırakarak Avrupa'da da kömürü bırakmayan Bosna Hersek, Polonya ve Sırbistan'la beraber dört ülkeden biri konumunda. Böyle bir durumu da hatırlatarak bitirelim isterseniz. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

D.G.: Çok teşekkürler söz fırsatı için. Yani buradaki mücadelenin toplumun tamamına yansıyor olması belki iklim mücadelesini ve kömür karşıtı mücadeleyi de toplumsallaştırır diye umuyoruz. Böyle bir bağlamı kurmak için sizin programlarınız çok önemli. Teşekkür ederim.

Ö.M.: Çok teşekkürler.

Ö.Ö.: Teşekkür ederiz.

D.G.: İyi yayınlar.