Bu hafta Açık Bilinç'te şu soruyu ele aldık: İnsanların siyasi görüşü nasıl değişir? Seçmen psikolojisini, dış koşullar, içsel dinamikler, “geri tepme etkisi” ve "devrilme anı" bulguları ışığında tartıştık.
Geçen hafta karar verme mekanizmalarını etkileyen faktörlerden, “teyit önyargısı” ve “çıpa etkisi”nden sözetmiştik. Bu tartışmayı sürdürüyoruz. Nesnel gerçekler ve muhakeme, kişinin siyasi görüşünün değişmesi için yeterli midir? Siyaset psikolojisi literatüründe bu konuda birbiriyle çatışan iki kuram var.
Elbette insanın dünya görüşü bir iç hesaplaşma sonucu değişebilir. Ya da dışsal manipülatif yöntemlerden etkilenebilir. Ama sorumuz farklı. Herhangi bir siyasi konuda karşınızdaki insanın görüşünü değiştirmek için rasyonel argümanların, nesnel olgu ve verilerin etkisi ne kadar?
Hatta, dirençli olmanın ötesinde, kişi siyasi görüşüyle çelişen olgularla yüzleştiğinde kendi inancına daha sıkı sarılıyor. Buna "geri tepme etkisi" deniyor. (Yani bu tür durumlar ülkemize özgü değilmiş!)
Geri tepme etkisi niye var? İnsanlar siyasi düşüncelerini değiştirmek konusunda niçin bu kadar dirençli? Karşımızdakiyle tartışırken nasıl bir yol izlemeli? Bunların hepsi, içinden geçmekte olduğumuz referandum sürecinde önemli yeri olan sorular.
Zihnin doğası gereği, görüşlerimiz tekil olarak değil, birbirleriyle bağlı bir "inançlar ağı" içinde var olurlar. Siyasi inançlar, genel olarak bir dünya görüşünü ortaya çıkartan bir bütünün parçaları. Herhangi bir kişinin tek bir inancını, diğer inançlarına dokunmadan değiştirmek neredeyse imkansız. Ama bütün bir inançlar ağını ters yüz etmek de çok zor.
Öte yandan, nesnel bulgular karşısında yanlış inancımıza daha sıkı sarılmanın ve giderek gerçeğin duvarına toslamanın da bir bedeli var. Yine 2010'da, bu kez Political Psychology dergisinde yayımlanan diğer bir deneysel çalışma, en dirençli inançların bile yeterince veriyle yüzleştiklerinde bilişsel bir “devrilme noktası”na ulaşacağını iddia ediyor.
"Tipping Point" denilen bu devrilme noktası, insan yanlış inançlarını savunmayı duygusal olarak sürdüremez hale geldiğinde ortaya çıkıyor.
Malcolm Gladwell'in kitabı Tipping Point -Türkçe’ye Kıvılcım Anı diye çevrilmiş-, küçük şeylerin birikerek sonunda büyük farklar yarattığını gösteren ilginç örneklerle dolu.
Burada söz ettiğimiz "tipping point" bireysel seçmen psikolojisinde bilişsel olarak varolan bir olgu. Fakat benzer bir şekilde toplumsal bir devrilme noktasından da söz edilebilir. Örneğin bu günlerde Romanya'da iktidarın yolsuzluğa kanat germesine karşı sokaklara taşmış olan protestolar, toplumsal bir"devrilme noktası"nı işaret ediyor.
Seçmen psikolojisi ve karar mekanizmalarını yönlendiren faktörlere geri dönelim. Bu tartışmaya haftaya farklı bir açıdan yaklaşacağız. Günümüzde en etkili seçim kampanyalarının artık demografi değil, veri madenciliği yöntemiyle yapılan"psikometri" temelli kampanyalar olduğu görülüyor. Gelecek hafta, İngiltere’de Brexit ve A.B.D.’de Trump kampanyalarında veri madenciliği ve psikometri yöntemiyle büyük rol oynayan bir şirketin hikâyesini aktaracağız.