Komplo teorileri serisinin ikincisinde Güven Güzeldere, komplo teorilerinde hangi motivasyonların rol aldığını anlatıyor.
"Komplo teorilerine inanma eğilimimiz neden kaynaklanıyor?", cevabı basit ve tek katmanlı olmayan bir soru.
Bu soruyu hakkıyla ele alabilmek için, birçok program boyunca farklı açılardan tartışacağımız seriye, geçen haftaki giriş programıyla başlamıştık: Komplo teorilerine neden inanıyoruz?
— / —
Önce, açılış karesindeki görselin referansını vereyim:
Sanatçı Warren Neidich'in 2019 Venedik Bienali'yle eşzamanlı olarak sergilenen “Rumor to Delusion” (Söylentiden Sanrıya) enstalasyonu: http://zueccaprojects.org/project/rumor-to-delusion/
Not. Bu enstalasyonda yer alan "Pizzagate" komplo teorisi, ABD'de 2016'da sosyal medyada (ve Türkiye'deki bazı anaakım medya kurumlarında) çok yer bulmuştu. Bu konuya en sonda geleceğim.
— / —
Komplo teorilerinden bahsederken (ki, aslında bunlara "teori" demek yanlış, hatta bilime hakaret; "komplo kurguları" diyelim), bu konuya iki farklı açıdan yaklaşmak mümkün:
1. Bu kurguların içerikleri; üretenler ve yayanlar.
2. Bu kurgulara inananların zihinsel yapısı.
Komplo kurguları üzerine yazılanları taradığımda, genellikle [1:kurguların içerikleri ve üreticileri] üzerine kaynaklarla karşılaşıyorum.
Hangi kurgular ne zaman, kimler tarafından ve ne amaçla yayılmış, niçin dikkat çekmişler, nasıl bir manipülasyon aracı olarak kullanılmışlar.
Komplo kurgularının bu şekilde izini süren kitaplara bir örnek, geçen yıl yayımlanan "Yalanlar Cumhuriyeti: Amerikan Komplo Teorisyenleri ve Şaşırtıcı Yükselişleri" başlıklı kitap.
(Başka pek çok örnek de mevcut.)
— / —
Bizim serimizin bu bölümü, inanılan kurguların içeriğinden ziyade, [2: inananların zihinsel yapısı] üzerinde duracak.
Gelecek bölümde, "Fake News" (Sahte Haber) paradigmasını tartışırken, komplo kurgularının içeriği ve siyasi olarak araçsallaştırılması konusuna geri döneceğiz.
— / —
Komplo kurgularına inanma eğilimini, giriş programında aktardığım gibi, en az üç farklı boyutta ele almak gerektiğini düşünüyorum:
1. Evrimsel biyoloji
2. Bilişsel bilim ve sosyal psikoloji
3. Tarih ve toplumbilimsel bağlam
Bu yaklaşımların her birine seri içinde sırasıyla yer vereceğim.
Fakat önce, metotla ilgili bir noktanın altını çizeyim.
Felsefe ve bilimde genel olarak izlenen akıl yürütme biçimi, kabaca, çıkarımlar yaparak adım adım ilerlemek, Türkçede "tümdengelim" denen "deduction" yöntemini kullanmaktır.
Bu seride ben farklı bir yöntem izleyeceğim.
Eğer sorumuz "insanlarda komplo kurgularına inanma eğilimi var mı?" olsaydı veya bunu bir hipotez olarak ele alsaydık, bu sonuca varmak için çeşitli bulguları kullanarak çıkarımlar yoluyla ilerlemek doğru olurdu.
Ama sorumuz bu değil.
Bu seri, "komplo kurgularına inanma eğilimini var mı?" diye sormuyor.
Böyle bir eğilim olduğunu baştan kabul ediyor.
"Komplo kurgularına inanma eğilimi mümkün kılan biyolojik ve bilişsel yapılar, tarihi ve toplumsal koşullar neler olmalı?" diye soruyor.
— / —
"Belli bir iddianın doğru olabilmesi için, bunu mümkün kılan koşullar nedir?"
Bu sorununun peşinden giden akıl yürütme biçimi, "tümdengelim" değil.
Genel olarak, "transandanal" (aşkın) argüman olarak sınıflandırmak daha doğru.
Belki şöyle bir benzetme yapılabilir: "Tümdengelim"de, adım adım ilerleyerek bir önermeye varmaya çalışıyoruz.
Transandantal argümanlarda ise, baştan kabul ettiğimiz bir iddiayı doğru kılacak koşulları (çerçevenin dışına çıkarak, geriye doğru ve aşkın şekilde) araştırıyoruz.
Transandantal argüman biçimini kendi düşünce sistemi içinde en merkezi ve etkileyici şekilde kullanmış olan düşünür, Aydınlanma çağının en önemli isimlerinden Alman felsefeci Immanuel Kant (1724–1804).
İleride Felsefe serimiz içinde kendisine ayrıntılı biçimde yer vereceğiz.
Transandantal argümanların tarihçesini ve Felsefe ve Bilim külliyatı içindeki yerini merak edenlere, Stanford Felsefe Ansiklopedisi'ndeki şu makaleyi öneririm (İng.): https://plato.stanford.edu/entries/transcendental-arguments/#:~:text=Transcendental%20arguments%20involve%20transcendental%20claims,merely%20causal%20or%20natural%20necessity
— / —
Transandantal argüman biçimi, bu seri için de önemli:
Vardığım sonuca göre, komplo kurgularına inanma eğilimi sandığımızdan daha yaygın.
Bu tezi, ilerideki bir programda yine bir transandantal argümana dayandıracağım.
Yani, şunu öne süreceğim:
Komplo kurgularına inanmayan kişilerin bile kimi inançlarında, bu komplolara inanma eğiliminin yapı taşlarını görmek mümkün.
Bunu tartışırken örnek olarak kullanacağım konu, ülkemizde çok sevilen ve kabul gören astrolojiye dair inançlar olacak.
Not. Daha önce Tevfik Uyar'ın "Yıldızlar Size Ne Söylemiyor" kitabını konuştuğumuz programa çok itiraz gelmişti.
Astroloji-severlerden bu kez de itirazlar geleceğini öngörebiliyorum. O programa kadar sabırlı olmalarını diliyorum.
— / —
En başta şözünü ettiğim "Pizzagate" komplo kurgusuna değinerek bu akışı bitireyim.
Tamamıyla hayal ürünü bir kurgu veya bir film senaryosu olarak bile inanması güç bir iddia, fakat gerçek.
Üstelik ABD'de hala bugün bile inananları var.
Mart 2016'da, yani Trump'ın kazandığı son ABD başkanlık seçimlerine 8 ay kala, Trump'ın rakibi olan Demokrat başkan adayı Hillary Clinton'ın kampanya direktörü olan John Podesta'nın epostaları çalınıyor ve Ekim/Kasım aylarında Wikileaks tarafından yayımlanıyor.
Trump'ın başkanlığı kazanmasında rol oynadığı düşünülen bu hırsızlığın faili, ABD'de yürütülen pek çok soruşturmaya rağmen, hala meçhul.
Fakat epostaların hikayesi seçimle sona ermiyor. Bazı komplo kurgucuları, bu epostalarda kodlanmış gizli bilgilerin olduğunu öne sürüyorlar.
Adım adım bu gizli kodları çözdüğünü iddia edenler, burada insan kaçakçılığı ve seks kölesi olarak kullanılan çocuk ticareti yapan bir çete olduğu bilgisine ulaştıklarını öne sürüyorlar.
İddiaya göre bu çetenin başında da, tahmin ettiniz, Hillary Clinton var!
Bu komplo kurgusuna göre, bu kaçakçılık ve köle ticareti çetesi, işlerini Washington D.C.'de olağan görünümlü bir pizzacıda gizlice yürütüyor.
Komploya verilen "Pizzagate" adı da buradan geliyor.
— / —
Bu kadar uçuk kaçık bir iddiaya kargaların bile güleceğini düşünebilirsiniz.
Ama, özellikle Trump taraftarları arasında, gülmek yerine canı gönülden inananlar oluyor.
Bunlardan birisi, Kuzey Karolina'nın Salisbury şehrinde yaşayan Edgar Maddison Welch isimli bir kişi.
Welch bey, Aralık 2016'da otomobiline atlayıp 5-6 saatlik mesafedeki pizzacıya gidiyor ve köle çocukları kurtarmak gibi ahlaki bir motivasyon ve hevesle, kendi halinde pizza yemekte olan insanlardan başka kimsenin olmadığı mekânı otomatik tüfeğiyle basıyor.
Haliyle, pizzacıda çocuk köleler filan yok. Welch etrafa birkaç el ateş ediyor ama şans eseri kimse yaralanmıyor.
Polisin teslim aldığı Welch mahkemede hatalı düşündüğünü ve yanlış bir iş yaptığını söylese de, bu komplo kurgusuna hala inanıyor olup olmadığı konusu, karanlık.
Pizzacıyı basan Welch, nasıl bir zihinsel yapıya sahipti? Bu kadar olmadık bir kurguya nasıl inanmış (ve belki hala inanıyor) olabilir? Motivasyonları nelerdi?
Bu gibi soruları, önümüzdeki programlarda ele almaya çalışacağım.
— / —
Son bir not. Komplo kurgularına dair çalışmalardan birisi, Richard Brodie'nin "Akıl Virüsü" (2009) kitabı.
Brodie açıklamalarını, biyolog Richard Dawkins ve felsefeci Daniel Dennett'ın savundukları "Mim Kuramı"na dayandırıyor.
"Mim"ler, kültürel evrimi açıkladığı iddia edilen, insanlar arasında kopyalanarak yayılan, düşünce veya davranış parçacıkları.
Bu "mim"lerin bazıları, Dawkins'e göre, zihni bir virüs gibi enfekte ediyor ve, örneğin, komplo kurgularına inanmaya yol açıyor.
"Mim Kuramı", çok tartışmalı bir konu. Bütünüyle katılmasam da, bazı yönleriyle doğru olduğunu düşünüyorum.
Ama her halukarda benim yaklaşımım, "mim" varsayımı üzerine kurulu olmayacak.
Yine de, denk gelirse, "mim"lere dayalı açıklamalara ileride yeniden değinmek istiyorum.
— / —
Gelecek hafta, komplo kurguları serine kısa bir ara vererek, bir programlık bir parantez açacağız.
1999 Marmara depreminin yıldönümünde, yaklaşmakta olan büyük deprem ihtimalini ve karşı karşıya olduğumuz riskleri, yerbilimci Prof. Naci Görür ile konuşacağız.