Bu hafta Açık Bilinç’te, Prof. Hakan Gürvit ile koku ve tat algısının nörobilimini konuştuk.
Koku ve tat duyuları, diğer duyulardan nasıl farklıdır?
Nörogastronomi nedir? Lezzeti ne oluşturur?
"Bilimde, Felsefede ve Sanatta Koku ve Tat Algısı" serisine bu hafta koku ve tat duyularının evrimi ve beyin mekanizmalarını konuşarak devam ediyoruz.
Önceki iki programda "Kaç duyumuz var?" ve "Duyular dünyasının ilginç soruları" konularını ele almıştık.
Algı nesneleriyle doğrudan temas gerektiren ve "kimyasal duyular" denilen koku ve tat duyuları, evrimsel tarih açısından canlılar dünyasındaki en kadim ve yaygın 'dünyadan haberdar olma' yöntemi.
Kimyasal duyularımız, C-elegans kurtçuğuyla bile ortak noktamız.
Pek çok canlı için fiziksel dünyaya açılan en önemli pencere olan kimyasal duyular, özellikle koku duyusu, biz insanların hayatında geride kalmış durumda.
Buna rağmen, kokunun pek çok önemli ve ilginç özelliği var. Bunları seri boyunca farklı açılardan tartışacağız.
— / —
Bir günlüğüne, dış dünyaya yönelik 5 temel duyunuzun birinden vazgeçmek zorunda kalsanız, hangi duyunuzu seçerdiniz?
- Görme?
- İşitme?
- Dokunma?
- Koklama?
- Tat alma?
Değil bir gün, bir saat için bile görme duyusundan vazgeçmenin, hayatımızda büyük bir engel oluşturacağı açık.
Geçen hafta, hangi duyuların işlevsel olarak hangilerinin yerine geçebileceğine değinmiştik.
Bu anlamda, hayata görme ve işitme duyularının ikisinden de yoksun olarak başlayan Helen Keller'in yaşam öyküsü çok etkileyici.
Vazgeçilmesi daha da zor olan ve onsuz yaşamımızı sürdüremeyeceğimiz duyumuz, dokunma duyusu.
Koku ve tat duyusu ise, çağdaş yaşamda en kolay vazgeçilebilir duyular gibi duruyor.
Deneyimli bir nörolog olan konuğumuz Prof. Hakan Gürvit de, klasik nöroloji muayenesinin aslında genellikle üç duyu (görme, işitme, dokunma) üzerinden yapıldığına, koku ve tat duyularının ihmal edildiğine dikkat çekiyor.
Yine de, geride kalsalar bile, koku ve tat algısı hayatımıza büyük bir renk ve zenginlik kattığı açık.
Bu duyulardaki bozukluklar, ciddi rahatsızlıklar yaratabiliyor.
Kokunun kültürel hayattaki yeri ve koku ve tat bozukluklarının önemi, önümüzdeki programlarda detaylıca ele alacağımız konular arasında.
— / —
Öte yandan, özellikle koku duyusunun zihnimizde canlandırdığı hatıralar, diğer duyulara göre çok daha şiddetli olabiliyor.
Görme duyusu çok baskın canlılar olduğumuz halde, kokuyla hatırladığımız şeylerin çok daha çarpıcı olabilmesinin nedeni nedir?
Koku hafızasının canlılığı, kokunun beyinde işlendiği bölgelerin, hafızadan sorumlu bölgelere çok yakın olmasıyla ilgili.
Koku, tat ve dokunma duyumuzun, görme ve işitmenin aksine, "mesafesiz" duyular olduğundan, nesnelerle doğrudan temas etmemizi gerektirdiğinden söz etmiştik.
Koku ayrıca beyinde işlemlenirken, örneğin görmenin aksine, çok daha kısa yoldan bizi duyumsal bir sonuca ulaştırıyor.
Koku sistemimizin sinir uçları, nesnelerden kopup hava yoluyla kendilerine ulaşacak molekülleri bekleyen avcılar gibi, burun boşluğumuz içinde salınıyorlar.
Burada, algılarımız açısından nörobilimi psikolojiye ve kültürel hayata bağlayan önemli bir nokta var:
Duyularımızın içsel, fenomenal dünyamızda yarattığı öznel etkiler, kısmen duyusal uyaranların beyinde nasıl işlendiğine ve hangi mekanizmalarla ortaya çıktığına bağlı.
Koku hafızası, bu bağlantının güzel bir örneğini oluşturuyor.
Koku demişken, 7 bölümlü dev eseri "Kayıp Zamanın Peşinde"de ('À la recherche du temps perdu') koku hafızasını çok ustaca işlemiş olan Marcel Proust'u da analım.
Son olarak, lezzet ve "nörogastronomi".
Lezzet ('flavor'), koku ve tat algısının birlikte ortaya çıkardığı ve kültürel açıdan çok zengin bir kavram.
Nörogastronomi, Yale Üniv.den Gordon Shepherd'ın lezzet kavramını nörobilim açısından incelediği yeni ve ilginç bir alan.
Shepherd "Nörogastronomi" kitabında lezzetin beyinde koku ve tat duyularının yanı sıra, dokunma, acı, ısı, ses, ve görme duyularıyla beslendiğini, duygular, hatıralar, ve bilinçdışı hafıza sisteminin ortak çalışmasıyla ortaya çıktığını, nörobilimsel detaylarıyla anlatıyor.
Koku ve Tat Algısı serisinin son programlarında gastronomi konusuna yeniden döneceğiz, ve konuklarımız Eylül Görmüş ve Mehmet Gürs ile çay ve yemek alanında lezzeti oluşturan bileşenlerden söz edeceğiz.