Referandumdan önceki son Açık Bilinç'te, grup aidiyetinin karar mekanizmalarımız ve seçmen davranışı üzerindeki etkilerini İbn-i Haldun'dan sosyal psikolojiye, asabiyet ve yandaş muhakeme kavramları çerçevesinde ele alarak bir referandum değerlendirmesi yaptık. Programı, referandumun sonucunu belirleyecek grupların başında gelen "Umursamaz Bananeciler"e bir çağrı ile bitirdik: "Boşvermeyin, vazgeçmeyin, oy verin, +1 olun."
Öncelikle bir duyurumuz ve önemli hatırlatmamız var:
Geçtiğimiz aylarda Açık Bilinç'te, Türkiye’nin yeni Anayasa referandumu süreciyle eşzamanlı olarak seçmen karar ve davranış mekanizmalarını, algı manipülasyonu ve psikolojik etkiler ışığında tartışan, dijital dünyanın yeni seçim kampanyası yöntemlerini inceleyen ve rejim değişikliklerinin tarihsel çerçevesi içinde referanduma götürülen yeni Anayasa metnini değerlendiren bir dizi program yaptık. Tamamı burada; referandumdan hemen önce tekrar dinlemek faydalı olacaktır: Referandum Öncesi Açık Bilinç'te Seçmen Karar ve Davranış Mekanizmaları Serisi
***
'Asabiyet', Arapça bağlı olmak kökünden gelen,"soy sop, kavim-kabilecilik”, ya da sosyal psikoloji terimleriyle söylersek "grup dayanışması” anlamına yakın gelen bir kavram.
Aidiyet duygusu ve grup dayanışmasının biyolojik temelleri olduğu, insan türünün evriminde önemli ve olumlu bir işlev üstlendiği düşünülüyor. Fakat aynı tür dayanışmanın, olumlu olarak sosyal düzen ve güvenliği sağlamanın yanı sıra, grup dışı bireylere haksız şiddet uygulanması gibi işlevleri de var. Kısacası, insan doğasının bütün biyolojik temel unsurları gibi aidiyet ve dayanışma duygusunun da, hem olumlu hem de olumsuz bilişsel ve davranışsal tezahürlerini bulmak mümkün.
‘Asabiyet’, İslam tarihinin en büyük düşünürlerinden olan tarihçi ve sosyolog İbn-i Haldun'un tarih anlayışı ve "Mukaddime"sinde merkezi açıklayıcı role sahip bir kavram. 7 ciltlik devasa bir dünya tarihi çalışması olan “Kitâbu’l-İber” ve kitabın girişi niteliğindeki Mukaddime'de İbn-i Haldun toplumsal dinamikleri asabiyet üzerinden, içinde çağdaş yansımalar da bulabileceğimiz şekilde okur (kaynak ekte).
Asabiyet ve körü körüne aidiyet duygusu, şehirleşen çağdaş hayatta zayıflamış ve ulus-devletlerde yerini kısmen yurttaşlık bilincine bırakmış olsa da, hala yok olmuş değil. Asabiyetin tezahürlerinden birinin, aidiyet hissedilen grubun ortak inancına ne olursa olsun inanmaya eğilimli olmak olduğu söylenebilir.
Sosyal psikoloji, aidiyet hissi olmasa bile grup içindeki birey üzerinde konformite (uyumluluk/biat) etkisinin gücünü defalarca göstermiştir.
Biat etkisini, "Öğrenilmiş Çaresizlik" ve "Kitle Psikolojisi" programlarında ele almıştık.
Biat etkisi bir de gruba aidiyet hissiyle pekiştiğinde, sürekli direksiyonu yana kayan otomobil gibi insanı hedeften saptıran ”yandaş akıl yürütme"ye mahkum edebiliyor. Sosyal psikoloji literatürü, yandaş muhakeme ("motivated reasoning") nedeniyle doğru düşünmemizin sekteye uğradığı ilginç örneklerle dolu.
Örneğin, Stanford Üniversitesi’nden Psikoloji profesörü Geoffrey Cohen, siyasi parti aidiyeti nedeniyle deneklerin kendi inançlarına karşı gelen önerileri hararetle savunabildiğini belgelemişti: Party Over Policy
Biz de benzer bir düşünce deneyi yapalım: Son haftada birden iktidar Hayır'ı, muhalefet Evet'i savunmaya başlasa, seçmenlerini ne oranda ikna edebilir?
Bu sorunun cevabını bilemiyoruz ama ikna edilen kesimin tahminen hatırı sayılır oranlara ulaşabileceğini, her halukarda bu şekilde fikir değiştirenlerin de özgür değil yandaş muhakemeyle hareket etmiş olacağını söyleyebiliriz.
Öte yandan, aidiyet hissinin güdülediği yandaş muhakemenin gücü sonsuz değil; onun da çoğu zaman zihinsel bir 'devrilme noktası'nda sona eren sınırları var.
'Devrilme noktası' ve 'çıpa etkisi' konularını da referandum süreci serisi içinde tartışmıştık.
Başa baş giden referandum sürecinde sonucu bu değinmeye çalıştığımız pek çok toplumsal ve psikolojik faktörün birlikte belirleyeceği açık.
Referandum sürecinde ısrarla yarı yarıya sınırına yakın duran seçmen kararı, aynı zamanda derin bir toplumsal bölünmüşlüğe de işaret ediyor.
Bugün gözlemlediğimiz toplumsal bölünmeye Şerif Mardin tam 30 sene önceki bir panelde bir ihtimal olarak işaret etmiş ve 1989’da “Turkey in the Year 2000” başlığıyla yayımlanan kitapta yer alan makalesinde yazmıştı.
Şerif Mardin'in öngörüsü hakkında bir analizi, Cumhuriyet gazetesinde Tayfun Atay’ın kaleminden okuyabilirsiniz:
Kaç on yüz bin milyon kişi geberecek?
Sonuç olarak referandumu şu üç grubun belirleyeceğini söyleyebiliriz:
1.Gönülsüz Evet’çiler
2.Ümitsiz Hayır'cılar
3.Umursamaz Banane’ciler.
Yani, bir aidiyet hissiyle, gönülsüzce de olsa "Evet" deme ihtimali olanların, nasılsa "Hayır" çıkmayacak algısıyla oy vermemeyi düşünen Hayır’cıların, ve yeni Anayasa konusunda kendilerini karar verici bir özne gibi görmeyen ve referandum süreciyle ilgilenmeyen, çoğunluğu 18-24 yaş grubundaki yeni seçmenlerin oranı, 16 Nisan gecesi öğreneceğimiz sonucun halen belirsiz temel unsuru.
Referandum dizisini, ‘Umursamaz Banane'cilere bir çağrıyla bitirelim:
Sonradan geriye bakan kimse oy vermediği için gurur duymuyor; siz de boşvermeyin, vazgeçen olmayın, oy verin, +1 olun!