Bilişsel bilinçdışı nedir? Freud'un bilinçdışı kavramıyla ortak yanları, farkları neler? İçimizde saklı bir bilgisayar mı var? Bilinçdışımız neler yapmamızı mümkün kılıyor? Açık Bilinç’te Uyku-Rüyalar serisinin dördüncü bölümü...
Geçen hafta, bilinçdışı kavramının ortaya çıkışı ve Freud ile gelişen kuramsallaştırılmasını konu etmiştik.
Kökleri 1950’lere gidiyor ama özellike1980'lerden bu yana, bilişsel bilimler farklı bir bilinçdışı kavramını araştırmaya başladı.
Bu hafta, bu çağdaş bilinçdışı araştırmalarına bakacağız.
— / —
Bilişsel bilinçdışı kavramının ortaya çıkışı, bilgisayar teknolojilerinin gelişmesiyle, insan algı ve düşüncesini "bilgi işleme" modelleri üzerinden açıklayan ilk bilişsel bilimcilerin ve kimi mühendislerin çalışmalarına dayanıyor.
Klasik bir örnek: Kokteyl Parti Etkisi.
Kalabalık ve gürültülü bir ortamda, karşınızdaki insanın anlattıklarına odaklanmış durumdasınız.
Çevrenizde konuşulanlar kulağınıza gelse de, takip edemiyorsunuz. Ancak karşınızdaki insanın söylediklerini dinliyorsunuz.
Fakat çevrenizden adınız geçerse, hemen fark ediyorsunuz.
— / —
Bu "kokteyl parti etkisi" ne gösteriyor?
Odaklandığınız kişinin dışında, çevrenizdeki insanların söyledikleri kulağınızdan içeri bile girmiyor olamaz.
Öyle olsa, hiç bir zaman ilginizin oraya yönelmemesi gerekir.
Oysa isminiz geçtiğinde, bunun farkına varıyorsunuz.
Demek ki, çevrenizden kulağınıza kadar gelen sesleri duyuyorsunuz, hatta bu sesler sinir sisteminizce işlemden geçiriliyor, ama anlama (bilişsel bilinç) düzeyine çıkmıyor.
Dikkatiniz başka bir kişinin söylediklerinde olduğu için, çevrenizden duyduklarınızı anlamıyorsunuz.
Ama ne zaman ki etrafınızdan gelen sesler arasında sizin isminiz geçiyor, dikkatiniz oraya yöneliyor.
Bunun için, duyup da anlamadıklarınızı, farkındalığınız dışında işlemliyor olmanız gerek.
İşte bu işlemlemeyi, bilişsel bilinçdışınızın yaptığı öne sürülüyor.
— / —
Yani içinizde saklı, sizin farkındalığınız dışında çalışan ve gözlerinize, kulaklarınıza ulaşan ama dikkat etmediğiniz için hemen yok olup giden uyaranları sürekli olarak süzen, ve ancak gerektiğinde bilinçdışınızdan alıp bilinç düzeyinize çıkartan bir bilgi işleme sistemi var.
Bilişsel bilinçdışı alanındaki ilk klasik araştırmalardan birisi, Colin Cherry isimli bir İngiliz mühendis tarafından 1953'de yayınlanıyor.
Kokteyl Parti Etkisi nitelendirmesi, Cherry'nin deneylerine dayanıyor.
Bilişsel Bilimin 1970'lerden itibaren bütün dünyada gelişmesiyle, bilişsel bilinçdışı araştırmaları da yaygınlık kazanıyor.
Bir ara reklamcılık sektöründe çok heyecan yaratan "subliminal algı" yoluyla satışların arttırılması fikri, bir süre sonra sönümlense de, o zamanlara ait.
— / —
Bilişsel Bilimin geliştirdiği "subliminal algı" kavramı, geçen haftaki programda da değindiğim gibi, ülkemizde sürekli olarak yanlış kullanılıyor.
Bu konuyu geçmiş bir programda detaylıca ele almıştım. İlgilenenler için: Subliminal Algı
Ama, bu seride, bilişsel bilinçdışının görsel algı araştırmalarında veya reklamcılık sektöründe kullanımı yerine, Freud'un bilinçdışı kavramıyla ilintisi ve rüyaları anlamak konusundaki işlevi üzerinde odaklanacağız.
— / —
Bilişsel bilinçdışı üzerinde biraz daha duralım.
Son zamanlarda, Amsterdam Üniv. kaynaklı bir çalışma, çok tartışma yarattı. Deneyi tasarlayan, psikolog Ap Dijsterhuis ve ekibi.
Bilinçdışı hesaplamanın bazen bilinçli düşünmeden daha başarılı sonuç vereceğini öne sürüyorlar.
Bilinçdışı hesaplamanın bazen bilinçli düşünmeden daha başarılı sonuç vermesi ne demek?
Dijksterhuis ve ekibi, bir anlamda, sezgiyle elde edilen sonuçların, matematik problemlerinde bile, bilinçli akıl yürütmeden daha başarılı olduğunu iddia ediyor.
2006 Science makalesinde göreceğiniz gibi, az sayıda faktörü hesaba katarak bir optimizasyon problemini çözmeye (örneğin, kıstaslarınıza göre hangi otomobili almanın en iyisi olacağına karar vermeye) çalışıyorsanız, bilinçli hesap yaparak akıl yürütmek daha iyi sonuç veriyor.
Ama hesaba katmanız gereken değişken sayısı arttığında (4'ten 12'ye çıktığında), hesaplamada başarı oranınız düşüyor.
Fakat "sezgilerinize güvernirseniz", bilinçli akıl yürütmenize oranla daha başarılı sonuçlar alabiliyorsunuz.
Söz konusu olanın bir matematik problemi olduğu düşünülürse, özellikle şaşırtıcı bir sonuç.
— / —
Burada, "sezgilerinize güvenmek"ten kasıt, hesaplamayı akıl yürüterek,örneğin kağıt kalemle matematik problemi çözer gibi adım adım ilerleyerek yapmak yerine, sonuca bilinçdışınız ile varmak.
Soruyu okuyup anlıyor ama üzerinde düşünmüyorsunuz. Bilinçdışınız çalışıyor ve doğru cevap "içinize doğuyor".
Dijksterhuis'nin iddiası, tartışmalı ve benim de anlamakta, hatta inanmakta güçlük çektiğim sonuçlar içeriyor.
Fakat bu çalışmanın, bilişsel bilimcilerin yakından bildiği ve pek çok doğrulanmış örneği olan, "bilinçdışı hesaplama", "örtük öğrenme" gibi isimlerle bilinen ve kanıtlanmış süreçlerile aynı kategoride yer aldığını söyleyeyim.
Bir başka örnek üzerinden düşünelim: üniversite giriş sınavında, bazı zor matematik soruları karşısında ter dökmek yerine, soruları okuyup, üzerlerinde düşünmektense bilinçdışımızın çalışmasıyla cevapların sezgisel olarak zihnimize gelmesi daha başarılı olmamızı sağlayacak.
Doğrusu tavsiye edemiyorum ama tez bu.
— / —
Şimdi bu çerçevede soralım: "Sezgi" dediğimiz şey nedir?
Popüler kültürde "yüreğinin götürdüğü yere git" önerilerini sıkça duyar olduk.
Bu aslında "sezgilerinle hareket et" anlamına geliyor.
Peki, yüreğimiz bizi nereye, nasıl götürebilir; bu ne demek?
"Sezgi", nasıl işlediğini bilmediğimiz, farkında olmadığımız içsel süreçler sonucu, bir karara veya yargıya varmamız demek.
Ne yapacağımıza "içimizden geldiği gibi" karar vermek demek.
Bu da aslında, bilişsel bilinçdışımızın kararlarımızı yönlendirmesi anlamına geliyor.
"Sezgi"ye dayanan kararlarımız bazen gerçekten de üzerinde düşünüp taşınıp ne yapacağımızı bilemediğimiz durumlarda etkili ve yararlı olabiliyor. Bizi, her ne kadar niye böyle olduğunu anlamasak ve sağlamasını yapamasak da, doğru yere götürebiliyor.
Bu anlamda, bilişsel bilinçdışının varlığını ve etkisini, belli bir temkinlilikle yaklaşarak, önemsemek gerek diye düşünüyorum.
— / —
Son bir nokta. Şuna da aşina değil miyiz? Bazen veremediğimiz bir karar veya çözemediğimiz bir sorun, uyuyup uyandıktan sonra, veya hiç beklenmedik bir anda, zihnimizde berraklaşabiliyor.
Bu, farkındalığımız dışında, arka planda var olan bilinçdışı bir sürecin çalıştığının kanıtı olarak düşünülebilir.
Hatta bilim tarihinde, bazı problemlerin çözümlerini rüyalarında görerek sonuca ulaşmış olduğu iddia edilen bilimciler var.
Bilinen örneklerden birisi, benzinin moleküler yapısını rüyasında gördüğü söylenen Alman kimyacı Friedrich Kekule.
Bu noktada, bilişsel bilinçdışı ile Freud'cu bilinçdışının birbirlerine temas ettiklerini görebiliriz.
İkisinin de temelinde, farkındalığımız dışında yer alan ama zihinsel bazı süreçlerimizi yönlendiren bir kapasite var.
Freud'a göre bu bilinçdışı, rüyalarımızı da yaratıyor.
— / —
Uyku-Rüyalar serisinin bilinçdışıyla ilgili arkaplan programlarını burada noktalıyoruz.
Bilinçdışı nasıl rüyaları anlamak açısından önemliyse, uyku fizyolojisini anlamak için de sirkadyen ritmler kavramı ("gece-gündüz döngüleri") çok önemli.
Bir sonraki programda konu edeceğiz.
Gelecek hafta, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji profesörü Reşit Canbeyli, ortak fiziksel bir uyaran olarak ışığın işlevinden ve gece-gündüz döngülerinin gezegenimizdeki insanlar dahil tüm canlılar için (özellikle uyku bağlamında) öneminden, söz edecek.