Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, 3 Aralık Dünya Sakatlar Günü'ne değinerek Superman karakterini canlandıran Christopher Reeve ve aktörün hayat hikâyesini anlatan "Super/Man: The Christopher Reeve Story" adlı belgeseli üzerine konuşuyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Apaçık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 4 Aralık 2024 Çarşamba. Bu haftaki programımızı destekleyen Sedef Özge ile Doğan Karadeniz'e teşekkür ederek başlamak istiyorum programa. Destekleyen demişken de Açık Radyo kapandı biliyorsunuz ve 11 Kasım'da Apaçık Radyo internet radyosu açıldı. Ben son üç bölümde destekçileri ifade edememiştim, onda da şöyle bir şeyim vardı; listeyi tam almamıştım ve radyo ekibine de diyememiştim o yoğunlukta ‘destekçiler kim, bana söyleyin’ diye, beklemiştim. Üç haftadır kimler destekçi oldu, bunu da söylemek istiyorum çünkü çok önem veriyorum destek veren dinleyicilerimize. 13 Kasım tarihli ilk Apaçık Radyo bölümümüzde Tuğba Aydın ve Ayşe Terzi idi, kendilerine teşekkür ediyorum. 20 Kasım'da Elvan Zengin Eski, Neslihan Keser Özcan ve Recep Özcan idi ve onlara da teşekkür ediyorum. 27 Kasım’da, geçen hafta ise Nurdan Yunak ile Nur Deriş idi ve onlara da teşekkürlerimi iletiyorum.
Bugün 4 Aralık, bir gün önce 3 Aralık Dünya Sakatlar ya da Dünya Engelliler Günü idi. Pek çok televizyonda, gazetede, sosyal medyada sakatlara, sakatlığa dair pek çok mesaj duyacaksınız, göreceksiniz, izleyeceksiniz ki muhtemelen izlemişsinizdir de. Tabii ben sakat hakları aktivisti olarak, bireysel olarak 3 Aralık’a bu kadar büyük bir önem atfetmiyorum. Zaten programımıza konuk olan pek çok aktivistten de benzer dönüşler almıştım yani sakatlık bir süreç. Bir süreç derken, hayatınız boyunca yaşadığınız bir süreç ve tek bir gün veya tek bir haftanın buna ayrılması biraz trajikomik gibi geliyor bana ama bir yandan da farkındalık yaratma açısından da önemli tabii, bunu yadsımıyorum. Fakat galiba yanlış mı kullanılıyor, rahatsız mı ediyor beni diyeyim - bu konuyu uzatmayayım.
Superman’den Super/Man’e Christopher Reeve
A.T.A.: Peki, sen ne yaptın bu hafta diyeceksiniz? Ben bu hafta bir konuk almadım ve bunu da bilinçli yaptım çünkü benim çocukluğuma denk gelen zamanda en büyük kahramanlarımdan birisinin, Superman karakterini canlandıran Christopher Reeve’in bu yıl bir belgeseli yayınlandı. 2004'te vefat etmişti Christopher Reeve ve onun ölümünün 20. yılına denk geldi bu belgesel. Ben de bu belgesele daha çok yeni denk geldim ve bu hafta da size Christopher Reeve'in hikâyesini aktarmak istiyorum.
Niye Christopher Reeve, niye Superman? Sakatlıkla ne alakası var diyebilir genç izleyiciler veya Superman'i bilmeyen, Christopher Reeve’i tanımayan izleyiciler, dinleyiciler. Christopher Reeve, 1952 yılında doğuyor. Reeve 25 yaşındayken 1978'de Superman'in ilk filminde yer alıyor ve 1995 yılında ise attan düşüyor, boyundan aşağısı felç oluyor. Yani sakatlığı deneyimleyen bir karakter ve önemli de bir karakter bu açıdan. Ben bu hafta tam adıyla Super/Man: The Christopher Reeve Story yani Süper/Adam: Christopher Reeve’in Hikâyesi belgeselini sizinle paylaşacağım.
Belgeselin yönetmenlerine bakıyorum ve Ian Bonhôte ile Peter Ettedgui’nin isimlerini görüyorum, inşallah doğru okumuşumdur. İlk önce ‘Super/Man’ niye dendiğinden başlayayım çünkü belgeselde de böyle çıkıyor. Superman'in orijinalinde Superman bitişik yazılır ve Superman 1, 2, 3 ve 4 de böyledir yani dört filmdir toplamda. Taksim kısmını ben şöyle yorumladım ki bilmiyorum yanlış da olabilir. Sanki Superman’de süperliği ile adamlığı birleşmişti bu karakterin, bu superhero’nun ama 1995’de, kazadan sonra o süper olma durumu ile adam arasına bir ayraç geldi. O da sakatlık mı? Bunu mu demek istiyorlar? Çünkü Google'a da yazdım ve yazdığım zaman görseller ile haberler hep sakat olan Christopher Reeve'e dair şeyler sunuyor. İlgimi çekti bu.
Bu belgeselin hayatıma denk gelmesi de ilginç. Kültürhane’yi hep anlatıyorum ve hatta iki bölüm önce Ciran Ay’ı konuk etmiştim Kültürhane’den. Daha önce de Kültürhane’den hep bahsettim. Kültürhane'de sinema etkinliği vardır. Kültürhane kurulduğu günden beri, 2017'den beri her Pazartesi bir film gösteririz ve ben de 2022 Temmuz’undan beri onun koordinasyonunu üstlenen, gönüllü üstlenen bir kişiyim. 17 Ekim, kendi doğum günü haftamda da hep çocukluğuma denk gelen zamanlarda çocukluğuma dair filmler göstermeyi tercih ediyorum. Bu seneki 17 Ekim'de Superman III'ü göstermek istemiştim ama film uyar mı uymaz mı, Superman olur mu olmaz mı derken sonra vazgeçmiştim bu filmi göstermekten çünkü Superman III'ün şöyle bir özelliği de var - benim çocukluğuma denk gelen bir hikâyesi de var, sizinle paylaşırım o konuyu çünkü ilginç bir hikâye; Superman III'ü izlemek için babamdan - Allah rahmet eylesin - para çalıp, hatta babamın çalışanını ofise kilitleyip - sanıyorum 13 - 14 yaşındaydım o zaman - sinemaya gitmiştim. O zamanlar Bahçelievler'de yaşıyordum, İstanbul’daki Bahçelievler Ünverdi Sineması’ndaydı film, oraları bilenler biliyordur- şu anda sinema değil AVM sanıyorum, son gördüğümde öyleydi ama çok eski, 80'li yılların ortalarından bahsediyorum size. 1983'de oynadı Superman III. Üç, dört sene sonra geliyordu o zamanlar büyük filmler Türkiye’ye. 1986 - 87’de olsa 13 - 14 yaşında oluyorum ve o filme gittim, bunları yaparak gittim. Bayağı bir maceralı ve babam da öğrenmiş sinemaya gittiğimi bir şekilde, birinden duymuş, eve gelmiş. Çok garip bir şeydir benim hayatımda- bir travma mı diyeyim, espri mi diyeyim. Film bitmişti ve ben Ünverdi'den evime doğru yürüyordum. Pazar yolu vardır orada, bilenler bilir oraları zaten. Orada yürüyordum ve tabi o zamanlar ben kanadyen veya koltuk değneği kullanmıyordum. Gene sakattım, ayağım bükük, eğik, sallapati bir yürüyüşüm vardı benim çocukken. Öyle yürürken kollarım da havada - Superman uçuyor ya iki kolunu havaya kaldırıp - giderken birdenbire arkamdan bir yumruk yemiştim. Pazar Yolu ki 1,5 - 2 km’lik bir yoldur, tahminen söylüyorum, belki daha kısadır ama o yol boyunca babam, elleri dert görmesin diyeyim, bir daha vuruyordu, ben yol boyunca iki adım atıyordum, bir daha vuruyordu. Superman III'ün bende böyle bir hikâyesi var ve bu yüzden de bu filmi göstermek istemiştim. Denk gelmedi, olmadı.
3 Aralık’a denk gelen zamandan iki üç hafta önce bu filmi gördüm, izledim ve şöyle bir şey hissettim; Christopher Reeve - ona da Allah rahmet eylesin - bir şekilde, ‘Alper beni an’ dedi. O yüzden de 2 Aralık Pazartesi günü Kültürhane'de bu belgeseli izleyeceğiz hep beraber. ‘İzleyeceğiz’ diyorum çünkü kaydı ben daha önce alıyorum ve Sakat Muhabbet’te de gene Christopher Reeve’in hikâyesine girmek istedim. Filmin detaylarını şarkı arasından sonra size sunacağım. Bayağı bir detay var, çok konu var. Şarkı aramızda da tabii Superman'in tema müziğini sizinle paylaşmak istiyorum. Superman'in o beni hala heyecanlandıran, çocukluğuma götüren tema müziği: John Williams imzalı.
A.T.A.:Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğumuz yok, konumuz Christopher Reeve’in 20. ölüm yıl dönümünde -Ekim 2004'te vefat etmişti kendisi - onun adına yapılan bir belgeseli, Super/Man: The Christopher Reeve Story'i konuşacağız. Süper/Adam: Christopher Reeve’in Hikâyesi diye çevirebilirim filmin adını. 25 Eylül 1952'de doğuyor Christopher Reeve ve 9 Ekim 2004'te ölüyor. Superman, aslında ilk çizgi roman kahramanı bir yandan da, o açıdan da önemli. Günümüz dünyasında DC Comics, Marvel Comics, Disney’deki süper kahraman filmleri; Örümcek Adam, Demir Adam, Batman, Wolverine. Superman de bunun ilk örneğiydi. 1978'de çıktı ilk ama tabii Türkiye'ye gelmesi 1981 - 82 olmuştur tahmin ediyorum yani benim 8 - 9 yaşlarındayken ilk kez izlediğim ilk kahraman - Superman III’ün hikâyesini söylemiştim zaten. Belgeselde tabii bu filmin oynama durumu, filme seçilmesi, filme seçilirken aslında hiç tanınmayan bir karakteri bulmak istiyor yapımcılar. Daha öncesinde ünlü müzisyen Neil Diamond çok istiyor oynamak ama olmaz diyorlar ona. Robert Redford'a teklif gidiyor, kabul etmiyor Robert Redford. Arnold Schwarzenegger kendisi istiyor ama o da Avustralyalı olduğu için, aksanı olduğu için reddediyorlar ve hiç tanınmayan bir tiyatro oyuncusunu Christopher Reeve’i seçiyorlar ki zaten çizgi romandaki Superman'in çizimine de uyuyor bedensel yapısı, yüz yapısı bir açıdan da.
Christopher Reeve - Robin Williams Dostluğu ve eşi Dana’dan yaşama cesareti sözleri ‘You Still You and I Love You’
A.T.A.: Belgeselde tabii beni en çok şaşırtan şey Robin Williams ile dostluğu oldu. Ben bunu bilmiyordum, belgeselde öğrendim. Robin Williams ile çok büyük bir dostluğu var Christopher Reeve'in yani kardeşim diyorlar hatta birbirlerine ve 1973 yılında The Julliard School - oyuncu olanlar, sanatçılar bu ismi biliyorlardır, New York'ta çok önemli konservatuar tarzı bir okul benim anladığım kadarıyla - tanışıyorlar. 1973 yılında tabii 21 yaşında o zaman Christopher Reeve ve kendisinden de herhalde akrandır Robin Williams. Çok yakın arkadaşlar ve hayatları boyunca hiç ayrılmıyorlar aslında birbirlerinden. Daha sonrasında da Robin Williams, hem eşi Dana Reeve’e ve hem çocukları Matthew, Alexandra ve Will’e kol kanat geriyor. Robin Williams ve eşi Marsha'nın sakatlık sonrasında çok büyük destekleri var Christopher Reeve ailesine. Hatta 27 Mayıs 1995; kazayı yaptığı, attan düştüğü tarihte, hastanede şunlar oluyor; Barbara Johnson, Christopher Reeve'in annesi, oğlunun bir şekilde kurtarılmaması, ölmesinin sağlanmasını istiyor hastane personelinden. O arada Dana Reeve bunu istemiyor - beni çok etkileyen bir sahne bu – ve Christopher Reeve kendine geliyor ama tabii felç, boyundan aşağısı felç hatta ve Dana Reeve’e, ‘Belki de gitmeme izin vermelisiniz çünkü artık size de yük olacağım ve böyle yaşamak istemiyorum’ benzeri bir şey söylüyor. Orada Dana Reeve’in sözü, Christopher Reeve’e de hayat aşılıyor - önce orijinalini söyleyeceğim. Dana Reeve diyor ki eşine, ‘You still you and I love you’ diyor yani ‘Sen hala sensin ve ben seni seviyorum’. Bu söz umut aşılıyor ve sonra zaten tüm ailenin ortak bir şeyi oluyor, ‘You still you and we love you’ya dönüyor o söz. Tabii bu bir sakat olarak, ‘Sen hala sensin’ tabiri kulağımda başka tınlıyor benim zihnimde yani mesela bir şey oldu ve ben sakat değilim, sakatlık diye bir şey kalmadı yeryüzünde diyelim. O insanlara ya da bana, ‘Sen hala sensin’ diyecek misiniz? Yani sakatlıktan sağlamlığa geçişte denmeyecek bir sözü, tam tersinde niye demek zorunda kalıyorsunuz? Öyle bir eleştiri geldi aklıma.
1996 Oscar Törenleri: Dünya Yeni Christopher Reeve ile Tanışıyor
A.T.A.: Tabii ben belgesele geçeyim. İlk zamanlarında zor zamanlar geçiriyor tabii, boynundan aşağısı felç, nefes alması bile bir aygıtla sağlanıyor ve nefes alma egzersizleri ile aslında bir şekilde onu kotarıyor Christopher Reeve. 1996 Şubat ayında Oscar ödül törenine katılıyor ve orada tüm dünyaya yeni haliyle sesleniyor Christopher Reeve - bu çok ikonik bir an. Orada bir sürü kişi var; Brad Pitt’inden Anthony Hopkins’ine, Robin Williams’dan eşi Marsha Williams’a kadar... Birçok insan var ve aslında onlarla bunu paylaşıyor, bu bir kırılma noktası. Bu dönemden sonra ise sakat hakları aktivizmine, kök hücre çalışmalarına dönüyor bir yandan Christopher Reeve’in hikâyesi diyebilirim.
Şöyle bir şey var; Christopher Reeve yarının şifası diye çevriliyor belgeselde, öyle söyleniyor yani ‘Tomorrow Cure’ diye söyleniyor, ona odaklanıyor. Tabii bu sakat hakları aktivistlerinin tepkisini çekiyor. Bir reklamda oynuyor ve hatta öncesinde Christopher Reeve Vakfı kuruluyor, onu belirtmem gerekiyor. Bu vakfın amacı, ABD hükümetine kök hücre çalışmaları ve felcin tedavi edilmesi çalışmalarına destek için fon sağlamas. Kampanya yapıyorlar, bağış topluyorlar ve hep ona odaklanıyor Christopher Reeve, ‘Bir gün ayağa kalkacağım, yürüyeceğim, bunu aşacağım’ diyor.
Sakat Hakları Aktivistlerinin Tepkisini Çeken Reklam
A.T.A.: Hatta belgeselin bir yerinde bir reklamdan bir alıntı var. Reklam, gelecekten bir gün gibi gösterilmiş, ‘en sonunda başardık’ diyorlar ve Christopher Reeve ayağa kalkarak yürüyor, herkes de alkışlıyor. O reklam ilk çıktığında, sakat insanlar infiale uğramış yani bir şekilde isyan etmişler çünkü ilk önce reklam olduğu düşünülmemiş, bir şekilde tedavi bulundu diye anlaşılmış ve birçok kişi hastaneleri aramış, her yere uğramışlar, ‘bunu nasıl yaptı, nasıl yürüyebildi, biz de yürüyelim’ gibisinden. Sonra bunun reklam olduğu, umut aşılama ve kampanyaya destek için yapıldığı anlaşılınca da bir öfkeye neden olmuş reklam. Hatta Christopher Reeve’e ‘sahte umut dağıtıyor’ gibi eleştiriler de olmuş. Tabii Christopher Reeve’in buradaki cevabı ikonik bir cevap ve bence bayağı ağır bir cevap, onu size kelime kelime söylemek istiyorum. Tam olarak şöyle söylüyor, ‘Oturmaya o kadar alışmışlar ki ayağa kalkmayı hayal bile edemiyorlar’. Tabii bu bayağı ağır bir itham sakat insanlara. Belgeselde tek bir sakat karakter var Christopher Reeve dışında. bir aktivist olduğu belirtiliyor, ben öğrendim ismini: Brooke Allison. Brooke Allison’a danışılıyor. Burada Allison’un söylediği şey aslında sakat hakları aktivistlerinin dediği şey. Yani sakat insanlar, tedavi edilme ve yarına bir çözüm bulma hikâyesine, ‘bizim şu anda bir sorunumuz mu var, biz yanlış mıyız, biz eksik miyiz, biz arızalı mıyız’ inancını pekiştiriyor gibi bir yerden eleştiri getiriyorlar. Tabii bunu şu anda bizi dinleyen ve sakat olmayan bireyler, ‘ya tabii ki öylesiniz gibi’ duyabilirler ama öyle değil. Sakat hakları aktivistleri; sakatlar, körler, sağırlar, bilinçleri farklı olanlar, felçliler, aktivistleri söylüyorum. Aktivist olmayanların bir sürü başka görüşü var. Aktivistler, biz bir topluluğuz ve eğer bununla ilgili bir çözüm bulamıyor isek de bu şekilde yer almalıyız, bu şekilde de katılımcı olmalıyız iddiasındalar. Buna ben de katılıyorum.
Bir Eleştiri: Neden Sakat Hakları Aktivistleri Belgeselde Yeterince Yer Almamış
A.T.A.: Belgeselde benim ilgimi çeken bir şey oldu; biliyorsunuz geçen sene Elif Gamze Bozo ile efsanevi aktivist, ABD’de sakatların anası diye anılan Judith Heumann’ın geçen yıl ölüm yıl dönümünde hayatını anlattığı kitabını konu etmiştik, hatırlayanlar olacaktır dinleyenler arasında. Mesela bu belgeselde Christopher Reeve sakat kalıyor. Oscar törenine çıkıyor, Demokratik Parti kongresinde konuşuyor ve 1996 yılındaki ABD seçimlerinde Demokrat Parti başkan adayı John Kerry ile çok yakın ve Kerry de bir şekilde onunla beraber bu işe el atmaya niyetli gözüküyor. Hatta Demokrat Parti kongresinde konuşurken eşi Dana Reeve ile Hillary Clinton yan yana. Hillary Clinton ismi önemli çünkü Hillary Clinton, Judith Heumann’ı sakatlıkla ilgili temsilci atamıştı ve tüm dünyayı dolaşmıştı Judith Heumann, ABD’de önemli bir yerdeydi ve Barack Obama da, Hillary Clinton da o açıdan destek olmuştu aktivizme. Tabii bunu söylerken de şu an yeni seçilen ABD Başkanı Donald Trump'ın tam tersi bir insan olduğunu da vurgulamak lazım. Ben bunu kayıp olarak görmüyorum, mücadele her zaman sürecek. Bir yerdeki başkan A değil de B oldu diye kaybetmiş değiliz. Biz inanmaya, direnmeye, savunmaya devam edeceğiz.
Tabii ölümüne doğru gidiyoruz yavaş yavaş Christopher Reeve’in. Ben afişte de Dana Reeve - Christopher Reeve aşkını söylemiştim, onlar da 1987 yılında tanışıyorlar ve beş yıl sonra, 1992'de evleniyorlar. 1995 yılında yani üç sene sonra kaza gerçekleşiyor. Üç çocuğu var Christopher Reeve’in ama ilk iki çocuğu, partneri, eski partneri Gae Exton’dan; son çocuğu ise Dana Reeve’den yani Will Reeve. Alexandra kızı, Matthew ise ilk eşinden oğlu. Christopher Reeve, 9 Ekim 2005'de vefat ediyor. Küçük oğlunun hokey maçına gitmek istiyor çünkü çocuklarıyla çok içli dışlı, çok yakın hatta oğluna bisiklete binmeyi öğretiyor sakatken. Oğlunun konuşması da var belgeselde, ‘sadece konuşarak, direktiflerle bana öğretti, gösteremezdi, gösteremedi ama bu şekilde bana bisiklet sürmeyi öğretti’ diyor.
Christopher (2004) ve Dana Reeve’den (2006) Yıllar Sonra Barack Obama İmzası ile Christopher and Dana Reeve Paralysis Act (2009)
A.T.A.: Dana Reeve, eşinin ölümünden iki yıl sonra, 2006 yılında akciğer kanserinden 45 yaşında vefat ediyor ve o vakfın adı da Christopher and Dana Reeve Vakfı oluyor. Üç çocuğu aslında bunu bir şekilde hayata geçiriyorlar ve 2009 yılında da Barack Obama başkanlığında Christopher and Dana Reeve Paralysis Act yani Türkçesi ile Christopher ve Dana Reeve Felç Kanunu, Felç Yasası çıkıyor. Bu yasaya biraz baktım ve kök hücre çalışmalarına destek verilmesine dair bir yasa ama tabii 2009 yılı diyor. Arada bir Trump dönemi geçirdik ve ikincisi de yeni başladı. O yasanın son durumu ne oldu hiç bilmiyorum.
Christopher Reeve, Superman’de oynadığı için çocukluğuma da temas eden bir aktör. Tekrar ruhu şad olsun diyorum, anıyorum kendisini. Bu 3 Aralık haftasında onu anmak istedim ama tabii sağlamcı bir yerden düşünmüş çünkü 43 yaşına kadar sağlam yani tırnak içinde ‘sağlam’ bir insandı Christopher Reeve, onun ardından bu kazayı geçiriyor ve iyileşmek, tırnak içinde ‘sakatlıktan kurtulmak iyileşmek midir, değil midir?’ Bunlar hep soru işaretleri. Sakat olmayanlara bunu anlatmak çok zor yani şöyle örnek vereyim; bir erkeğe kadını anlatmak nasıl zor ise ya da Afrikalıya Avrupalıyı anlatmak nasıl zor ise, sakat olmayana da sakatı anlatmak da böyle zor. O yüzden benim talebim şu en azından; ‘hayır, sen anlamazsın’ gibi üst perdeden değil de, bizden duyduğunuz şekilde kabul etmeniz gerekiyor bazı şeyleri. Bunları da söylemiş olayım. Bu hafta böyle bir konuya yer vermek istedim. Çok not aldım, inanılmaz not aldım ama değil yarım saat, üç saat konuşsam da bitiremem. Christopher Reeve’e, Superman'e buradan selam göndererek bitirmek istiyorum. Haftaya görüşmek üzere, hoşçakalın.