İnsan İcadı Bir Bitki: Mısır

-
Aa
+
a
a
a

Kopuk Bağlar'da Fatma Genç ve Hasan Ateş, modern dünyanın şekillenmesine yardım eden, dünyada en sık ekimi yapılan ama genetiği üzerinde en çok oynanmış olan mısır ve mısırın Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi hakkında bilgi veriyorlar.

""
İnsan İcadı Bir Bitki: Mısır
 

İnsan İcadı Bir Bitki: Mısır

podcast servisi: iTunes / RSS

Hasan Ateş: Apaçık Radyo’dan merhabalar. Yeni bölüm, yeni programıyla Kopuk Bağlar’da beraberiz. Kopuk Bağlar, 15 günde bir Açık Dergi yayın akışı içerisinde yer alıyor. Kaçırdığınız bölümleri Apaçık Radyo’nun web sitesi ve mobil uygulamasından hem okuyabilir, hem de dinleyebilirsiniz. Kopuk Bağlar’da nesneler, mallar, metalar üzerinden konuşuyoruz. Bugün de çok kritik bir meta olan mısır üzerine konuşacağız sevgili Fatma ile.

Fatma Genç: Merhaba.

H.A.: Dilersen, mısırın hem etimolojik, hem de sosyal tarihi ile başlayalım? Mısır nasıl bir metadır ve nasıl bir seyri var?

F.G.: Öncelikle teknik masada sevgili Dila Yılmaz var, yardımları için teşekkür ederiz. Bugün, modern dünyanın şekillenmesine yardımcı olan önemli bir ürünü konuşacağız: Mısır. Aynı zamanda bugün 21 Şubat Dünya Anadil Günü. Kaybolmakta olan dillerin doğa ile ne kadar içe içe olduğunu da hatırlamanın tam zamanı. Mısır da bu bağlamda önemli bir yer tutuyor.

Bugünün Dünya Anadil Günü olması nedeniyle, mısırın dilsel yolculuğundan biraz bahsetmek istiyorum; öncelikle mısır, Türk Dil Kurumu’nda şöyle tanımlanıyor: “Buğdaygillerden, gövdesi boğumlu ve kalın, yaprakları şerit biçiminde, erkek çiçekleri tepede salkım durumunda, dişi çiçekleri yaprakla gövde arasında koçan biçiminde olan bir kültür bitkisi; darı, kokoroz, lazut.” Latince ismi ile zea mays.

Mısır yani tane mısır, dünyada ve Türkiye’de gerek insan beslenmesi, gerek hayvan yemi, gerekse de sanayi için girdi olarak kullanılan ürünlerden birisi. Tahıllar içerisinde de en fazla üretileni. Sevgili Deniz Gezgin’in Bitki Mitosları kitabında da mısır bir başlık olarak yer alıyor. Aztek ve Kızılderili mitoslarında mısırın yerinin detaylı olarak anıldığı, mısırın köklü geçmişinin yer aldığı bu kitabı da önermiş olalım.

Mısır bitkisi, Gramineae familyasına ait devasa bir yıllık çimdir. Üçü Amerikan ve ikisi Doğu olmak üzere, beş cinsi olan Maydeae alt kabilesinin bir parçasını oluşturur ve Zea cinsinin tek türüdür. Bilimsel isimlendirmede zea mays olarak bilindiğini söyledik. Bu isim, 18. yüzyılın ilk yarısında canlılar için iki terimli isimlendirme sisteminşin kurucusu Carolus Linnaeus tarafından verilmiştir. Zea maysa adı iki farklı dilden geliyor; Zea eski Yunancadan geliyor ve genel olarak tahıllar için genel bir tanımlamadır. Diğer kaynaklar da ise Zea için başka bir anlam kullanılır: Yaşam veren, sürdüren. Mays da muhtemelen Avrupalıların mısır bitkisi ile ilk kez karşılaştığı Antiller yerli grupların konuştuğu dil olan Taino’dan gelmektedir. Başka bir anlamı da ‘hayat veren’dir. Tam da mısırın işlevi ve bugünkü kullanımlarına da çok uygun bir anlamı var.

Kökeninin keşfi konusunda diğer tüm bitkilerden daha fazla ilgi ve tutkuyla tartışmaya konu olmuş bir bitkidir mısır çünkü mısırı sadece yerli bitkilerden değil, diğer kültür bitkilerinden de ayıran temel özellikleri var ve bunlar büyük bir gizem konusu. Bu gizem hala da tam olarak çözülebilmiş değil. Atasal yabani mısırın nesli tükenmiş durumda. Mısır bitkisinin farklı yerli ve ekili çeşitlerinin coğrafi olarak yaygın dağılımından bahsedebiliriz. Botanik kanıtları da kafa karıştırıcı olarak ifade ediliyor.

Mısırın en yakın yerli akrabası olarak kabul edilen ‘teosinte’,botanik bulmacada bir nevi kanıt sağlıyor. Mısırın neredeyse tüm yeni dünya dillerinde kendine has bir adı var ve bu isim mısıra özel, mısır ismini başka hiçbir bitki ile paylaşmak istemiyor. Bu isimlerin kökleri de yeni dünya dillerinin dilbilimsel gövdelerinde bulunuyor. Mısır için kullanılan Amerikan isimleri bitkiyle, ürünle ve kullanımlarıyla uzun bir tarihsel karşılaştırmayı da beraberinde getiriyor.

Eski dünyada ise tam tersine, çoğu Avrupa dilinde mısır için kullanılan kelime mısıra özgü değildir. Hatta bazı durumlarda mısır, başka bir dilden ödünç alınan terimlerle ifade edilmiştir. Mesela İspanyol dilinde maíz teriminin kökeni Taino’dan gelmektedir. Bazılarında ise Eski dünyada bilinen başka bir bitki ya da bitkisel ürünün adı mısıra atıfta bulunmak için kullanılmıştır.

Kristof Kolomb, Eski Dünya tahılına atfen mısıra İspanyolca'da ‘mijo’ ya da İngilizce'de ‘darı’ demiştir. Bu durum, Portekizliler için de geçerliydi ve onlar da mısırdan milho ya da darı olarak söz ediyorlardı. İngiliz İngilizcesinde ‘corn’ kelimesi, genel olarak tahıl ama özellikle de buğday için kullanılan genel bir terim haline geldi. Eski Dünya tarım geleneğine yeni bir katkı olarak mısırı ayırt etmek ve tanımlamak için genel bir adın veya tamamen başka bir tahıl adının niteleyici olarak eklenmesi nadir değildi.

Mısırı diğer bitkilerden ayırmak için genellikle yerleşik bir terime coğrafi niteleyiciler eklenmiştir. Birçok Afrika dilinde mısırın adı Mısır tahılı ya da Mısır sorgumu anlamına gelmektedir. Mısır'da mısır, Suriye ya da Türk tahılı olarak bilinir. Kuzey Afrika'da ve Hindistan'da ise mısır, Mekke'den gelen tahıl veya buğday olarak adlandırılır. Fransa'da ve İspanya'da da mısır, birbiriyle çelişen yedi farklı isimle anılır: Hint buğdayı, Türk tahılı, İspanyol buğdayı. Afrika'nın diğer bölgelerinde mısır beyaz adamın tahılı ve bazen de Portekiz tahılı. Ayrıca basitçe yabancı tahıl olarak da bilinir. Mısır için kullanılan eski dünya isimlerinin çoğu aslında coğrafi niteliyicileriyle birlikte bu bitkiye egzotik, yabancı bir köken atfetmekle de örtüşüyor.

1948 yılında botanik bilgisiyle desteklenen arkeolojik kanıtlar ile mısırın Meksika'da ilk kökenin olduğu, evcilleştirilmiş tarımının olduğu keşfediliyor ve yabani atalarına ait bir polen bulunuyor ve bu hala tartışmalı bir konu olarak literatürü meşgul eden bir konu aslında. 80 bin yıllık, insanların yeni dünyaya yerleşmesinden çok daha eski bir bitkiden bahsediyoruz. Bu bulguların birleşimi, Meksika'nın güney merkezini, atalardan kalma yabani mısırın evcilleştirilmiş mısıra dönüştüğü bölge olarak açıkça işaretliyor. Başta da söylediğimi, teosinte olarak bilinen, mısırın yabani atası olarak kabul edilen bitki Meksika ve Orta Amerika'nın bazı bölgelerinde her yerde bulunuyordu. Başakları yoktu ve insan müdahalesi olmadan da tohumlarını dağıtabiliyordu. Nahuatl dilinde ‘Tanrıların mısırı’ anlamına gelen Teosinte, bu dilin eski sözlüklerinde yer almamaktadır.

Teosintenin muhtemelen İspanyol öncesi dönemlerde daha yaygın olan başka isimleri de vardı: cocopi veya cencocopi ve belki de acecentli veya acicintli. Mısır için, yerli halkların doğa ve toplumla başa çıkma bilgi ve araçlarının kültürlerinin ortak mirasıdır diyebiliriz.

Dünya Anadil Günü için bir şarkı seçtik: “Domivamis.” Bu şarkı Lazca bir şarkı ve Dalepe Nena grubundan dinleyeceğiz. Bu grupta yer alan ve hayatını kaybeden Mine Kalaycı’yı da sevgiyle anmak isteriz bu vesileyle.

Domivamis” yokluk anlamına geliyor. II. Dünya Savaşı’nda kıtlıkla karşı karşıya kalan bir kadının duygularını yansıtıyor. Çocuklarına yiyecek bulamamanın çaresizliğiyle ve bütün bu çaresizliğe çare bulamayan kaymakama duyduğu öfkeyi anlatıyor.

H.A.: İlk bölümde mısırın tarihsel ve coğrafi etimolojisini aktardın. Şimdi de mısır nasıl bir mal ve metalaşması nasıl gerçekleşiyor; buradan devam edelim.

F.G.: Soruyu yanıtlamadan önce çok ilişkili olduğu için şarkının sözlerinden de ufak bahsetmek isterim. Diyor ki, “Yokuşları çıktım, beş köyde mısır için dolaştım, sonunda elim boş geri döndüm. Bitmiyor derdim sıkıntım.” Bu geleneksel Laz ağıdını, Oko grubu da seslendiriyor - sevgili Didem Gençtürk’ün bize hatırlattı, onu da hatırlatmış olalım.

Jean-Anthelme Brillat-Savarin’in bir sözü var; “Ulusların kaderi, kendi besinlerini seçişine göre çizilir.” Bitkiler yavaş ama dramatik bir şekilde metodik olarak vahşi doğalarından ayrılarak dönüştürülür. Mısır da önceki bölümlerde konuştuğumuz patates gibi temel geçimlik gıdalar arasında öne çıkıyor. Hem demografik büyümeyi, hem de kentleşmeyi hızlandırırken, aynı zamanda Sanayi Devrimi’ni mümkün kılan Tarım Devrimi’ni anlamak için de mısır ve patates kritik bir rol oynuyor. Öyle ki mısırın bitki göçü o kadar yayılıyor ki bugün altı kıtada elliden fazla ülkede, çok büyük bir alanda ekimi yapılıyor. Neredeyse kafamızı çevirdiğimiz her yerde mısır tarlası görmek mümkün.

Mısırın muazzam adaptasyon kabiliyeti, bitkinin fizyolojik ve fiziksel özelliklerine atıf yapılarak açıklanabilir elbette ancak burada en büyük rol insan emeği ve bilgisine aittir. Mısırın tam da bu nedenle insan icadı bir ürün olduğunu söyleyebiliriz. Tek bir tür olmasına rağmen, çok sayıda ırkı ve çeşidi var, bunlar muazzam ölçüde birbirinden farklı. Mısır ırklarının ve çeşitlerinin çoğunluğu ya doğal çaprazlama, ya da serbest tozlaşma gibi mısırı diğer tahıllardan çok daha üstün kılan, polen üretme kapasitesiyle ilişkili doğa olayları ya da mısırın özellikle eğilimli olduğu doğal mutasyonlar olarak kategorize edilebilir.

Mısır, dünya sistemine ayrımcılığa maruz kalan aşağılık bir nesne olarak giriyor. aydınlanmış elitler mısırı özellikle bu anlamda kullanıyorlar. Mısır; yabancı, garip ve fakir damgasını taşıyor ilk başlarda. Zenginler mısırı yargılıyorlar, onu suçlu ilan ediyorlar. Yoksullar ise tam tersine ona kapılarını açıyor, kucaklıyor ve benimsiyorlar. Laz ağıdında da dinlediğimiz gibi, mısır çok önemli bir yoksulluk temel gıdası. Mısır; yoksulların, karışık ırktan olanların kaderini paylaşıyor ve neredeyse her yerde gelişiyor. Bu anlamıyla mısıra maceraperest ve yeni toprakların yerleşimcisi olduğunu söyleyebiliriz. Modern dünyanın şekillenmesine yardım edenlerden birisi, en önemlisi de modern dünyanın inşasında ve sömürge metropollerinde yer almamasına rağmen modern dünyanın sınırlarında sıkı çalışma, hayalgücü ve yenilikçilik sayesinde mısır için modern dünyanın doğduğu bir bitki diyebiliriz.

Mısırın meta olarak dönüşümü sadece bir tarım ürünün değil, aynı zamanda tarihsel, kültürel ve ekonomik süreçlerin de bir parçası olduğunu gösteriyor. Tabii bu yolculuk, gıda güvenliği, tarımsal endüstri ve uluslararası ticaretin nasıl etkileşimde bulunduğunu da ortaya koyuyor. 1591 yılında Meksika’da yaşayan Sevillalı bir doktor olan Juan de Cárdenas, yayımladığı kitabında hayranlık uyandıran ve cezbedici bir tonda şunları yazar; “Mısır, dünyada sahip olmamız gereken saygınlıkla daha iyi tanınabilecek tohumlardan biridir ve bunun birçok nedeni de vardır.”

400 yıl sonra bu yerine geliyor ve mısır, tüm dünyada bilinen ve kullanılan bir ürün haline geliyor. Hasadı 1980’lerin sonunda 440 milyon tonu aşıyor. Dünya çapında mısır, buğday ve pirincin hemen ardından hacim olarak üçüncü en büyük ürün haline dönüşüyor - hatta bazen ikincisiyle de baş başa gittiğini söylemek mümkün ve büyümesi kesinlikle diğer tahıl ürünlerinden çok daha ileride gidiyor. Ticari amaçlar için ise altı çeşit mısır çeşidi sayılıyor: Un, mumsuz mısır, tatlı mısır, patlamış mısır, çakmak taşı ve diş. Her biri farklı nişasta yapısına ve dokusuna sahip ve farklı talep ürünlerini karşılıyor. Geniş bir ticari pazara sahip olmayan daha fazla çeşidini de söylemek mümkün ve mısır bitkinin çeşitli evrensel koşullara ve sayısız insan ihtiyacına uyarlanabilir hale getirilmesine de hizmet ediyor. Tam da burada aslında insan ihtiyacı kavramı çok önemli çünkü mısır, insan müdahalesinin ve tarımsal bilginin birikiminin sonucu olarak ortaya çıkıyor yani insan için işe yarar bir besin ve daha az bir dirençli bir bitki olarak dönüştürülüyor. Özellikle buğday, pirinç gibi mısır da bugün uygarlığın temelini atan, günümüzdeki toplumlarının altyapısını oluşturan önemli üç üründen biri olarak sayılıyor.

Mısıra ilk başta baktığınızda, aslında doğanın bir armağanı gibi görünüyor. Hatta doğa bunu bize bir paket içerisinde sunuyor ancak görüntü aldatıcıdır. “Doğanın cömertliğini bir mısır koçanından daha iyi ne anlatabilir?” diye de sorabiliriz çünkü ekili bir mısır tarlası aynı bir mikroçip, kitap ya da füze gibi insan elinin bir ürünü yani insan ürünü olarak, bambaşka formda ve doğanın sunduğundan çok daha fazla sayıda ürün alacak şekilde özenli imal edilmiş araçlardan birisidir mısır. Mısır, tarımsal ürünlerin insan ürünü olduğunu kanıtlamada şüphesiz en iyi örneklerinden birisidir. İnsan elinin müdahalesi sonucu bir dizi genetik mutasyon, mısırı basit bir ottan biçimsiz dev bir bitkiye dönüştürmüştür. Bu haliyle mısır doğada kendi başına yaşama şansı olmayan bir bitkidir.

Mısırın kökeninin Meksika'ya dayandığını söylemiştik. M.Ö. 5000'li yıllara kadar insanlar mısırı evrimleştirerek aslında günümüzdeki formlarına yakın bir hale getiriyor ve ilk başlarda mısır sadece yerel halklar için bir gıda kaynağı iken artık ticari bir meta haline gelmiş durumda. 16. yüzyılda da Avrupalılar mısırı yeni dünyadan alarak, kendi topraklarına getiriyorlar ve ticaret yollarıyla Asya ve Afrika gibi başka kıtalarda aynı zamanda Avrupa'da da ekilmeye başlanıyor. Dünya çapında bir meta oluyor.

19. yüzyılın ortalarından itibaren de sanayileşmeyle ilgili mısır, sadece gıda maddesi olmaktan çıkıyor ve sanayileşen dünyada hem endüstriyel kullanımı artıyor, hem de mısır şurubu, hayvancılık gibi önemli alanlarda kullanılmaya başlanıyor. Sadece bir yiyecek değil, sanayinin bir girdisi olarak da tüketiliyor. 20. yüzyılda kapitalist ekonomilerin küreselleşmesiyle birlikte mısır, daha da büyük ekonomik bir meta haline geliyor ve bu dönemde özellikle biyoenerji üretimi için önemli bir ürün haline dönüşüyor ve enerji için bir hammadde oluyor. Özellikle ABD, Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerde ciddi anlamda mısır üretimi yapılıyor. Endüstriyel tarım yöntemleriyle yapılan kimyasal gübre ve pestisit kullanımı ile yaygınlaşan bir ürün oluyor mısır. Mısır hakkındaki en önemli tartışma da bugün GDO. En çok genetiğiyle oynanmış bir ürün olarak anılan mısır, gıda güvenliği sorununda en çok tartışma başlığı açan bir ürün oluyor.

H.A.: Teşekkür ederim. Mısırın bu uzun tarihsel dönüşümü ve mutasyonundan hareketle Türkiye’deki seyri nasıl oluyor?

F.G.: Türkiye'deki sürecine bakarsak coğrafi olarak çok yaygın bir ürün olduğunu söyleyebiliriz. En baştada da söylediğimiz gibi çeşitli coğrafyalarda farklı adlandırmaları var.

Dünyada toplam 1.5 milyar hektar tarım alanının yaklaşık 721 milyon hektarında tahıl ekiliyor ve bunun %25’inde tane mısır yetiştiriliyor. Günümüzde mısır ekim alanı, tüm dünyada buğday ve çeltikten sonra üçüncü sırada, üretim yönünden ise tahıl üretiminde ilk sırada yer almaktadır. Türkiye’de ise mısır üretimi 9 milyon ton. Üretiminde Konya, Şanlıurfa ve Adana ilk sıralarda. Yem sanayi de mısırın %88,5’ine tekabül ediyor. Mısır, bir yiyecek maddesi olmasının yanında önemli bir sanayi girdisi de aynı zamanda.

Osmanlı'da üretiliyor mısır. Kâmûs-ı Türkî’de sarı ve büyücek yassı daneli hububat nev’i şeklinde geçen mısır, Osmanlı Devleti'nin çeşitli yerlerinde farklı isimlerle anılıyor. İstanbul ve civarında mısır buğdayı namı verildiği gibi, Rumeli'nin bazı bölgelerinde de kokoroz ve Rumca'dan gelen kalmik, Anadolu'nun Canik ve Trabzon ve Lazistan sancaklarında ise lazut olarak adlandırılıyor. Lazut bir nevi darı anlamına da geliyor. Osmanlı arşiv belgelerinde ve 19. yüzyıl yayınlarında mısır buğdayı tabir
i de kullanılıyor. Mısır, tıpkı patates ile tanışan Orta ve Doğu Avrupa gibi, Balkanların ve Yakındoğu’daki bazı yerlerin tarımında büyük değişim ve dönüşüme sebep oluyor.Bunlardan birisi de Karadeniz coğrafyası.



Karadeniz coğrafyası, çayın yanında mısır tarlalarıyla da bilinir ve mısır tarlaları çay geldiğinde sökülüp yerine çay ekilecek bir ürün olarak işaret edilir ama yine şarkıda dinlediğimiz gibi, aslında temel bir gıda maddesidir, kıtlık ve savaş dönemlerinde önemli bir yiyecek maddesidir.

Cumhuriyet ile birlikte gıda sanayi ve hayvancılık sektöründe mısır kullanımı artıyor, ekonomik kalkınmanın önemli bir parçası haline geliyor ve ulus devletleşme sürecinin sanayi ve modernleşme çabalarına da paralel bir şekilde ilerleyen bir tarımsal ürün oluyor ancak Erken Cumhuriyet'in endüstriye dayalı tarımsal ürün örüntüsünde tahıllar başlığı altında ele alınıyor yani buğday ana başlığı altında ele alınan ürünlerden birisi ve kaderi nedense Erken Cumhuriyet’te yerine sökülüp başka ürünlerin deneneceği, endüstriyel tarımsal ürünler için bir alan olarak işaret ediliyor. Yine vurgulamak lazım; özellikle yoksulluk ve savaş dönemlerinde önemli bir besin kaynağı olduğu için sürekli üretimi de teşvik ediliyor. 20. yüzyılın başlarında gıda güvenliği sorunu haline gelmesi önemli çünkü Türkiye'de mısırın ekimi yasaklanıyor ve GDO ile sıklıkla anıldığı için gıdaların tek tipleşmesinin, geleneksel tarım bilgisinin ve tohumlarının da yok edilmesi gibi bir işlev gören özel bir ürün oluyor.

Bir şarkı daha çalmak istiyoruz. Jenerik müziğimiz “Khorumi”nin şarkıcısı Ilusha Tsinadze. Ilusha, sekiz yaşında Gürcistan’da doğuyor ama ailesiyle birlikte ABD’ye göç ediyor. New York’ta şarkılarını çok kültürlü bir kimliğin ifadesi olarak yapıyor. KendisindenKalo Kalte Mzeo”yu dinliyoruz. Bir sonraki programda görüşmek üzere, hoşça kalın.

H.A.: Gerçekten çok değerli bir ürünü çok kısa zamanda anlattığın için teşekkür ederiz, ağzına sağlık. Görüşmek üzere, hoşça kalın.