İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, dünyadan ve Türkiye'den iklim haberlerine değiniyor.
Merhaba sevgili Apaçık Radyo dinleyicileri! İnternet üzerinden yaptığımız yayınlarımızın ilk İklim Kuşağı Konuşuyor programına hoş geldiniz. Tekrar burada sizinle buluştuğum için çok mutlu olduğumu da söylemek isterim. Öncelikle 30. yılını kutlayan Açık Radyo’ya, daha doğrusu şimdiki adıyla Apaçık Radyo’ya daha nice yıllar diliyorum. Bunun beş senesinde ben de Açık Radyo ile birlikteydim, birlikte büyüdüğümüzü görmek güzel.
Ayrı kaldığımız sıralarda aslında çok şey oldu. En önemlilerinden biri de Greta Thunberg, İstanbul’daydı. Açık Radyo’ya gelerek, hem Açık Radyo’nun kapatılmasına karşı, hem de benim de arasında olduğum iklim aktivistlerinin açtığı Türkiye’nin ilk iklim davasına destek oldu. Dünyanın birçok farklı ülkesinden iklim aktivistleri olarak 2020 yılında birbirimize iklim krizini önlemek için dava açmaya söz verdikten sonra, 2023 Nisan ayında hükümetlerin yetersiz iklim hedefleri ve iklim hareketsizliği sebebiyle insan ve çocuk haklarımız üzerinden Danıştay’da biz de Cumhurbaşkanı ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bir dava açmıştık hatırlarsanız. Şimdi de davanın Danıştay tarafından reddedilmesi üzerine hak arayışımızı Anayasa Mahkemesi'ne taşıdık.
Size dava sonucu ile ilgili basın açıklamasından bir bölüm okuyacağım;
“Gelen reddin ardından Türkiye’nin ilk iklim davasını, Anayasa Mahkemesi’ne taşıyan genç iklim aktivistlerinden hukuk öğrencisi Seren Anaçoğlu, süreci şöyle yorumladı: “Davamızın Anayasa Mahkemesi’ne taşınması, sadece hukuki bir süreç değil, iklim adaletinin sağlanması için verilen bir mücadeledir. İklim krizinin yıkıcı etkileriyle karşı karşıya olan gençler olarak bizler, Türkiye'nin belirlediği yetersiz iklim hedeflerinin geleceğimizi tehlikeye atacağını görüyoruz. Türkiye’nin COP29'da açıkladığı 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisi, kömürden çıkışa dair net bir plan sunmuyor ve emisyon azaltım hedefleri Paris Anlaşması'nın 1,5°C hedefiyle uyumlu değil. Sadece vaatlerle değil, etkili ve acil adımlarla desteklenen bir politika değişikliği olması gerektiğine inanıyoruz. İklim krizi, yalnızca çevreyle ilgili bir sorun değil, insan haklarını doğrudan etkileyen küresel bir krizdir. Yenilenebilir enerjiye geçiş hızlandırılmadan, emisyonlar kararlı bir şekilde azaltılmadan ve fosil yakıtlardan çıkış sağlanmadan bu krizi aşmak mümkün değil. Anayasa Mahkemesi’nden beklentimiz, geleceğimizi tehdit eden bu sorun karşısında anayasal haklarımızın korunmasını sağlamak ve Türkiye'nin uluslararası taahhütlerini yerine getirmesini teşvik etmektir.”
Türkiye’nin, Azerbaycan’ın Bakü kentinde gerçekleşen COP29 iklim zirvesinde açıkladığı 2053 Uzun Vadeli İklim Stratejisini yetersiz bulan Atlas Sarrafoğlu ise şu yorumda bulundu: “Türkiye'nin COP29’da açıkladığı yeni iklim stratejisi, ne yazık ki kömür gibi fosil yakıtların tamamen terk edilmesi ve net sıfır hedeflerine ulaşılabilmesi için gereken gerçekçi adımları atmaktan hala çok uzak. Sadece bir "hedef" ortaya koymak, ancak buna ulaşmak için somut bir plan veya taahhüt vermemek, krizi çözeceğimize dair umutlarımızı beslemeye yetmiyor. Bize gerçek çözümlerle desteklenmeyen bir nükleer enerji politikası değil, temiz, güvenilir ve erişilebilir enerjiye dayalı bir gelecek lazım. Rüzgarın yönünü değiştirebiliriz. İklim eyleminden çok şey kazanabiliriz; yaşanabilir bir gelecek ve gerçek eşitlik. Emisyonlarımız artmaya devam ederken, davamız bunu durdurmak ve adil ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için çok önemli. Hedef koymak yetmez; doğa, yarım tedbirleri değil, radikal değişimi bekliyor.”
Türkiye’nin ilk iklim davasındaki gelişmelerden sonra sırada, bir de tanık olarak yer aldığım dava kampanyalarından birinden daha söz etmek istiyorum. İklim krizi açısından zaman daralıyor. Pasifik Adalı öğrenciler, Uluslararası Adalet Divanı’nda dünyanın en büyük iklim davasını açıyor ve güçlü devletleri, eylemlerinin dünyamıza getirdiği yıkımdan uluslararası hukuk çerçevesinde sorumlu tutmaya çağırıyor. Evlerini boğan yükselmekte olan denizler, hayatları çalan aşırı fırtınalar ve her geçen yıl daha da uzaklaşan bir gelecekle karşı karşıyalar.
Aralık ayında, iklim değişikliğinin en sert etkileriyle karşı karşıya kalan milyonların umutlarını taşıyan bu dilekçeyi Uluslararası Adalet Mahkemesine sunacaklar. Bu, küresel ölçekte adalet, koruma ve hesap verebilirliğe giden yasal bir yolu güvence altına alma şansı için belirleyici bir an olabilir.
Biz gençlerin yapmaya çalıştığı şey; iklim krizinden en çok etkilenenlerin nihayet görüldüğü, duyulduğu ve savunulduğu bir dünyaya doğru atılmış bir adımdır. Dünyanın en büyük sorununun dünyanın en yüksek mahkemesine taşındığını görmek ve bunun bir parçası olmak benim için çok önemli - o yüzden bunu da sizinle paylaşmak istedim. Dava ile ilgili yakında daha detaylı bilgileri size iletmeye çalışacağım.
Son iki senedir her ay kırılan yeni sıcaklık rekorlarını sunuyorum - hem de neredeyse hiç atlamadan, her ay. Bu kez beklenen haber Copernicus’tan geldi: Avrupa iklim servisi Copernicus, 7 Kasım'da yaptığı açıklamada, dünyanın ilk kez sanayi öncesi ortalamaya kıyasla 1.5 °C’lik ısınmayı aştığını söyledi. Açıklamada, 2024'ün kayıtlı tarihin en sıcak yılı olacağının ‘neredeyse kesin’ olduğu belirtildi.
Bu yılın Ekim ayı, 2023 Ekim ayından sonra kayıtlara geçen en sıcak ikinci Ekim ayı oldu ve İspanya'daki ölümcül sel felaketi ile ABD'deki Milton Kasırgası da bu yıla damgalarını vurdu.
Copernicus Direktörü Carlo Buontempo, “Bence endişe verici olan ısınmanın bu amansız doğası,” derken, Copernicus Direktör Yardımcısı Samantha Burgess ise bu tahminin ‘küresel sıcaklık kayıtlarında yeni bir dönüm noktası’ olduğunu ve 11 Kasım'da Bakü'de başlayan COP29 iklim görüşmelerinde ‘hırsı arttırmak için bir katalizör görevi görmesi gerektiğini’ söyledi.
Copernicus İklim Değişikliği Servisi, hesaplamalarına yardımcı olmak için uydulardan, gemilerden, uçaklardan ve hava istasyonlarından alınan milyarlarca ölçümü kullanıyor. Kayıtlar, 1940 yılına kadar uzanıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, 7 Kasım'da yaptığı bir konuşmada, “İnsanlık gezegeni yakıyor ve bedelini ödüyor” dedi ve bu yıl şimdiye kadar dünya genelinde yaşanan bir dizi felaket sel, yangın, sıcak hava dalgası ve kasırgayı sıraladı.
Bir başka iklim yıkımı da türler üzerinde kendini gösteriyor.
Dünya Doğa Koruma Birliği, 2024 Ekim ayında dünya genelinde 16 kıyı kuşu türünün tehdit kategorisini yükselterek bu türlerin neslinin iyiye gitmediğini duyurdu. Son veriler, hali hazırda kırmızı liste kategorisinde bulunan göçmen kıyı kuşlarının popülasyonlarındaki ciddi azalmayı, dolayısıyla pek çok ekosistemin de iyi durumda olmadığını ortaya koyuyor. Özellikle kuşların göç yolları boyunca habitat kaybı ve iklim değişikliğine bağlı riskler, türlerin yaşam alanlarını daraltarak hayatta kalma şanslarını azaltıyor.
Kuşlar, çevresel değişikliklere hızla tepki veren ve ekosistemlerin sağlığını yansıtan önemli göstergeler. Bugün her sekiz kuş türünden biri, nesli tükenme riskiyle karşı karşıya bulunuyor ve dünya çapında kuş türlerinin %60’ı azalmaya devam ediyor.
Yılın önemli davalarından birine bakalım şimdi de: Petrol ve gaz devi Shell, 2021 yılında fosil yakıt şirketinin sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmasını emreden Hollanda mahkemesinin çığır açıcı iklim kararına karşı açtığı davayı kazandı. Temyiz mahkemesi, şirketin büyük bir petrol şirketi olarak emisyonlarını azaltma konusunda ‘özel bir sorumluluğu’ olduğunu ancak bunun belirli bir yasal hedef dayatarak başarılamayacağını hükmetti.
Friends of the Earth iklim örgütünün Hollanda kolu olan Miliedefensie ve 17 binden fazla kişisel davacının açtığı davada, alt mahkeme, 2021’de Shell’in 2019 seviyelerine kıyasla 2030 sonuna kadar küresel karbon emisyonlarını %45 oranında azaltması gerektiğine karar vermişti. Bu, dünyadan bir şirkete karşı verilen ilk ve en önemli iklim kararıydı. Şirket ise kararı temyiz etmişti.
Shell’in CEO’su Wael Sawan, itiraz kararını memnuniyetle karşılayarak, bunun ‘küresel enerji dönüşümü, Hollanda ve şirketi için doğru karar’ olduğunu söyledi.
Davayı açan Milieudefensie direktörü Donald Pols ise kararı şöyle yorumladı, “Bu canımı acıtıyor. Aynı zamanda, bu davanın büyük kirleticilerin bağışık olmadığını ve tehlikeli iklim değişikliğiyle mücadeledeki sorumlulukları hakkındaki tartışmayı daha da körüklediğini görüyoruz. Bu yüzden Shell gibi büyük kirleticilerle mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Yerel mahkeme kararında, Shell’e Paris İklim Anlaşması uyarınca kendi operasyonlarının yanı sıra tedarikçileri ve alıcılarının emisyonlarını da azaltması gerektiği söylendi. Şirket, temyiz başvurusunda kurumsal emisyonların yargının değil, politikacıların meselesi olduğunu ve çıkarmamayı seçtiği fosil yakıtların başka bir şirket tarafından sömürüleceğini savundu.
Temyiz mahkemesi, tehlikeli iklim değişikliğiyle mücadele için siyasi tercihler yapılması gerekse bile Milieudefensie’nin böyle bir dava açma hakkını kabul etmekle birlikte, belirli bir şirkete getirilen bir azaltma yükümlülüğünün, müşterilerinin emisyonlarını sınırlama etkisine sahip olacağına, ‘özellikle de bu azaltma yükümlülüğünün daha az fosil yakıt satılarak da gerçekleştirilebileceği’ konusunda ikna olmadı.
Milieudefensie, Shell’i yerel mahkemenin ilk kararına uymamakla suçlamıştı. STK, mahkemeye, yenilenebilir enerji hacmini artırmasına rağmen şirketin, Uluslararası Enerji Ajansı‘nın yeni fosil yakıt çıkarma yatırımlarına karşı uyarılarına rağmen yüzlerce yeni petrol ve gaz sahası geliştirmeyi planladığını da bildirmişti.
Söz konusu mahkeme kararı, şirketin itirazlara bakılmaksızın derhal karara göre hareket etmesi gerektiğini açıkça belirtiyordu.
Temyiz Mahkemesi ise, ‘petrol ve gaz şirketlerinin fosil yakıt üretimine yatırım yaparken enerji dönüşümü için fosil yakıt arzının daha da genişlemesinin olumsuz sonuçlarını da hesaba katmasını beklemenin makul olduğunu’ söyledi. Ancak bunun şirkete özel bir indirim yükümlülüğü getirilip getirilmemesi ile ilgili olmadığı belirtildi. Mahkeme, ayrıca Shell gibi şirketlerin insan haklarını koruma yükümlülüğünün bulunduğu yönündeki ifadeyi yerinde buldu.
Bu itirazlar sürerken, diğer yerel mahkemelerden de fosil yakıt projelerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının değerlendirilmesi konusunda önemli kararlar çıktı. Ocak 2024’te Norveç, devletin gelecekteki kullanımın iklim bozulması üzerindeki etkisini uygun şekilde değerlendirmediği gerekçesiyle üç Kuzey Denizi petrol ve gaz sahasının geliştirilmesini engelledi. Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, birkaç ay sonra benzer bir karar verdi.
Kararı Azerbaycan‘ın başkenti Bakü’deki COP29 İklim Zirvesi‘nde duyan Oil Change International aktivisti Laurie van der Burg, dünya genelinde fosil yakıt üreticilerine karşı en az 86 dava açıldığını ve iklim adaleti hareketinin giderek güçlendiğini söyledi, “Dünya çapında hareketler, fosil yakıt genişlemesi yoluyla iklim politikalarını engellemek, zayıflatmak ve geciktirmek için lobi faaliyetlerini agresif şekilde yürüten Shell ve diğer büyük kirleticiler üzerindeki baskıyı artırıyor,” dedi.
Ve tabii ki petrol ve doğal gaz ülkesi Azerbaycan‘ın Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapması, komşu Gürcistan‘ın başkenti Tiflis’te protesto edildi.
Kafkas Feminist Savaş Karşıtı Hareketi tarafından düzenlenen eylemde, zirveyi protesto eden İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg’in yanı sıra çok sayıda aktivist, Azerbaycan’ın baskıcı politikaları nedeniyle iklim görüşmelerine ev sahipliği yapmayı hak etmediğini savundu.
Burada yaptığı konuşmada, Azerbaycan’ı ‘etnik temizlik yapan ve sivil topluma baskı yapmaya devam eden baskıcı, işgalci bir devlet’ olarak tanımlayan Greta Thunberg, ülkenin zirveyi ‘suçlarını ve insan hakları ihlallerini yeşil aklama fırsatı’ olarak kullandığını söyledi, “Onlara hiçbir meşruiyet veremeyiz, bu yüzden burada duruyoruz ve yeşil aklamaya ve Azerbaycan rejimine hayır diyoruz.”
Azerbaycan temiz enerji projelerine daha fazla yatırım yapmayı taahhüt etmişti ancak iklim aktivistleri ve uzmanlar bunun sadece daha fazla petrol ve gaz ihraç etmek için olduğunu söylüyor.
Zirvenin ilk günü yapılan Tiflis’teki mitingde konuşan Greta Thunberg, “İklim değişikliği konferansını otoriter bir petrol devletinde düzenlemek saçmalığın ötesinde,” diye konuştu.
Tüm bu duygularını defalarca tekrarlayan Greta Thunberg'in bunları söylemesinden sonra COP29 ev sahibi İlham Aliyev, ikinci gün yapılan liderler konuşmasında ülkesinin en büyük gelir kaynağı olan petrol ve gazın ‘Tanrı’nın onlara bir armağanı’ olarak belirtti.
Batı ülkelerinin Azerbaycan’ın karbon salımı hakkında ‘yalan haberler’ yaydığını öne süren İlham Aliyev, fosil yakıt rezervlerine sahip ülkelerin bundan dolayı suçlanmaması gerektiğini kaydetti. Azerbaycan lideri, ayrıca fosil yakıt endüstrisinin ‘iyi planlanmış bir iftira ve şantaj kampanyasının’ kurbanı olduğunu da iddia etti.
Azerbaycan, doğal gaz üretimini gelecek on yılda üçte bir oranında artırmayı planlıyor.
Azerbaycan’ın COP29 zirvesini ülkenin ulusal petrol ve gaz şirketine yatırım çekmek için kullanabileceği yönünde endişeleri de BBC‘nin ulaştığı belgeler kanıtlamıştı.
COP29 ekibinden Elnur Soltanov‘un bu amaçla görüşmeler yaptığını gösteren video kaydı ve e-postaları inceleyen gazete, gizli kayıtlarda Soltanov’un potansiyel bir yatırımcı gibi davranan biriyle Socar’da “yatırım fırsatları” hakkında konuşurken görüldüğünü duyurmuştu.
Azerbaycan Enerji Bakan Yardımcısı ve aynı zamanda SOCAR Yönetim Kurulu’nda olan Soltanov, video kaydında, ‘Geliştirilmesi gereken çok sayıda gaz sahamız var’ diyordu.
İklim görüşmelerinden sorumlu Birleşmiş Milletler organının eski başkanı Christiana Figueres, bunun ‘kabul edilemez’ ve COP sürecine ‘ihanet’ olduğunu söylemişti.
Geçtiğimiz Çarşamba günü ise iklim bilimini inkar eden Javier Miley'in hükümetini temsil eden Arjantinli müzakerecilerin, sadece başlamasından üç gün sonra COP29 zirvesinden çekilme kararı almaları, Paris Anlaşması’nın istikrarına ilişkin endişeleri artırdı.
Güney Amerika ülkesinden 80’den fazla temsilci, enerji dönüşümüne yönelik iklim finansmanı konusunda iki hafta sürecek müzakereler için Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de bulunuyor. Arjantin'in aşırı sağcı lideri, daha önce iklim krizini ‘sosyalist bir yalan’ olarak nitelendirmiş ve geçen yılki seçim kampanyası sırasında Paris Anlaşması’ndan çekilmekle tehdit etmişti. Çarşamba günü Milei hükümetinden temsilcilerin Azerbaycan başkentini terk etmeleri emredildi.
The Guardian'a konuşan Arjantin'in çevreden sorumlu müsteşarı Ana Lamas yani Milei'nin çevre bakanlığını feshetmesinin ardından ülkenin iklim ve doğa konusundaki en üst düzey temsilcisi, ilk olarak Climatica tarafından bildirilen kararı doğruladı.
Anlaşmadan ikinci kez çıkma sözü veren Donald Trump'ın ABD'de seçilmesinin ardından, iklim anlaşmasının geleceğine ilişkin yaygın bir endişe var. Görüşmeler öncesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, ABD'nin ikinci kez anlaşmadan ayrılmasının, ısınmayı sanayi öncesi seviyelerin 2 °C altında sınırlandırmayı amaçlayan küresel anlaşmayı ‘sakatlayabileceğini’ söyledi.
Evet, Arjantin böylelikle iklim finansmanı müzakerelerindeki sesini kaybediyor. İklim krizine karşı kaynak sağlamak için kilit bir anda, ülke dışarıda bırakılarak geleceği ve uyum sağlama yeteneği zayıflatılıyor.
Arjantin gibi iklim inkarcıları tarafından yönetilen ülkeler de dahil olmak üzere başka ülkelerin de uluslararası iklim anlaşmalarından ayrılabileceğine dair korkular var. Hayal kırıklıkları ile dolu olan bu iklim zirvelerinin itibar kaybı toparlanır ve umarım bir an önce daha doğru ellerde başarılı zirvelere evrilir.
Bu haftaki programımın sonuna geldik. Apaçık Radyo’nun yeni internet yayınında gelecek Cuma günü buluşmak üzere, kendinize, sevdiklerinize ve tabii ki gezegenimize lütfen iyi bakın.