Fiba Yenilenebilir Enerji'nin sunduğu Açık Yeşil'de iklim kanununu ve kanuna yönelik eleştirileri ele alıyoruz. Kanunda neler var, neler yok? Sivil toplum ne diyor? Net sıfır hedefi ve adil geçiş gibi kritik konular nasıl ele alınıyor?
Ümit Şahin: Bugün iki konuğumuz var. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na gelecek olan iklim kanununu konuşacağız. İklim kanununda neler var, neler yok? Ne gibi eleştiriler yöneltiliyor sivil toplum tarafından, bunları konuşacağız. Önce konuklarımıza hoş geldin diyelim. Özlem Katısöz, İklim Eylem Ağı Avrupa ve İklim Ağı'ndan. Hülya Çeşmeci, Mekânda Adalet Derneği'nden ve o da İklim Ağı adına Ankara'da şu anda gelişmeleri izliyor. Hülya hoş geldin.
Ömer Madra: Hoş geldin, hoş geldin.
Ü. Ş: İstersen Hülya seninle başlayalım. Ankara'dasın ve iklim kanunuyla ilgili çalışmalar kapsamında neler olup bittiğini izliyorsun. Bugün de sanırım mecliste olacaksınız. Birazcık süreci anlatabilir misin? Komisyondan itibaren neler oldu, neler yaşandı?
Hülya Çeşmeci: Tabii ki, tabii ki. Komisyondan itibaren ama aslında Şubat ayının ilk haftalarında Anadolu Ajansı'nda iklim kanununun geleceğine, meclise geleceğine ilişkin bir haber vardı. Biz yakın dönemde iklim kanunu üzerine gelişmeler olacağını anlamıştık. Bu aşamadan itibaren yaklaşık bir buçuk aydır mecliste muhalefet partileri, iktidar partileriyle iklim kanunu üzerine konuşmalar yapıyoruz, görüşmeler yürütüyoruz. Tabii bu görüşmeleri komisyona kadar, neredeyse 20 Şubat'ta komisyon gündemine düşene kadar, iklim kanununu daha önce bir şekilde sosyal medyadan internete sızan taslaklar üzerinde yaptığımız çalışmalar üzerinden konuşabilmiştik Ümit. Ancak 20 Şubat'ta kanunun kendisi komisyona geldiğinde hem farklı taslakları karşılaştırma imkanımız oldu hem de görüşmelerimizi hızlandırdık. Dediğim gibi yaklaşık bir buçuk aydır bütün partilerle nasıl bir iklim kanunu olmalı, iklim kanununun ruhu ne olmalı, taleplerimiz neler? Bunlar üzerine konuşuyoruz. 26 Şubat'ta da kanun üzerine komisyonda bir görüşme gerçekleştirildi.
Kanunun yapılma sürecinde maalesef sivil toplum kuruluşları, özellikle de iklim alanında çalışan STK'ların sürece dahil edilmediğini biliyoruz. Bu süreç şeffaf bir şekilde ne yazık ki yürütülmedi. Ancak komisyonda, STK'lar da komisyona dahillerdi, biz de oradaydık ve hem kanuna ilişkin görüşlerimizi hem de maddelere ilişkin görüşlerimizi ve çekincelerimizi komisyonda paylaştık. Bu aşamada maddelerle de ilgili iki tane değişiklik oldu. Bu değişikliklerden bir tanesi bizim olmazsa olmaz dediğimiz noktalardandı. Net sıfır hedefinin eklenmesiydi. O kanun maddesinin ikinci maddesine eklendi, ETS [Emisyon Ticaret Sistemi] tanımlarının içine. Ve aynı zamanda adil geçiş. Fakat bu ikinci maddede çok önemli bir gelişme olduğu söylenemez. “Yerel iklim eylem planlarının adil geçiş gereklikleri göz önüne alınarak da hazırlanması” gibi ufak bir ibare sürece dahil edildi. Fakat bunu güçlü bir kazanım olarak görmüyoruz.
Dün itibariyle genel kurulu gündemine kanun düştü. Bugün ilk maddeler görüşülmeye başlanacak. Yarın 24'e kadar da mecliste kanun görüşülmesi bekleniyor. Biz yarından itibaren eğer muhalefet partileri iyi bir muhalefet sergilerse uzayacağını da görüşmelerini düşünüyoruz bu aşamada. Bu şekilde özetleyebilirim.
Ü. Ş: Peki, Genel Kurul’da herhangi bir değişiklik olmasını bekliyor musunuz?
H. Ç: Olmasını talep ediyoruz. Özellikle yani bu haliyle bu kanunun bir iklim kanunu olduğunu bizim için söylemek zor. Bir Emisyon Ticaret Kanunu bu. Ancak madem adı İklim Kanunu ve bu konuda bir değişikliğe de gidilmiyor mecliste, özellikle iki maddenin mutlaka eklenmesi konusunda İklim Ağı olarak ısrarımız var. Bunlardan bir tanesi tanımlar bölümünde adil geçişin tanımı var ama adil geçiş nasıl planlanacak ve uygulanacak yani adil geçiş mekanizmasının kendisi eksik. Dolayısıyla aslında bir mekanizma olarak dahil olması gerekiyor kanunun kendisine. Bir, adil geçiş maddesinin eklenmesini talep ediyoruz. İki, Aslında tüm bu iklim değişikliği ile ilgili olarak Türkiye'nin patikasını belirleyecek sürecin bağımsız bir bilimsel danışma kurulu tarafından denetlenmesini ve oranın bir Başvurum mekanizması alanı haline gelmesini istiyoruz. Yani ikinci maddede bağımsız bilimsel bir danışma kurulunun kurulması konusunda talebimiz var. Biz sonuna kadar ısrarcı olacağız. Umarım başarıya erişiriz tabi.
Ü. Ş: Bu Danışma Kurulu’yla ilgili ben yani bütününü okumaya çalıştım tabi kanunun ama kanun taslağını kaçırmış olabilirim yine de. Mesela İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu yok galiba kanunda değil mi? Yani danışma kurulu olmadığı gibi koordinasyon kurulu da yok sanırım.
H. Ç: Yanlış söylersen beni Özlem düzeltsin ama İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kuruluna (İDUKK)…
Ü. Ş: Var mı bir referans? O zaman yani danışma kurulu benim görebildiğim kadarıyla işte bu karbon piyasası kurulunun bir danışma kurulu var. Oraya da şey... “Sivil toplum gerekirse davet edilir” falan diyor ama bu sadece karbon piyasasıyla ilgili yani genel anlamda iklim politikalarıyla ilgili böyle bir şey yok. İDUKK var mı ona tekrar bakarız.
Özlem biraz daha genel bir soru sorayım ilk olarak sana. Bu kanuna en genel olarak, bu adil geçiş vesaire gibi ayrıntılar dışında en genel itiraz ne sivil toplumdan gelen ve İklim Ağı’ndan gelen? Ve ne olmalıydı aslında? Yani iklim kanunu neye benzemeliydi eğer buna benzemeyecekse?
Özlem Katısöz: Temel argüman ve talep şu diyebilirim; İklim Kanunu’nun Türkiye'de emisyonları azaltmasını, hedeflemesini, bunun yolunu çizmesini, bunun kuvvetli bir eksenini kurmasını bekleriz. Kanunun yapmadığı şey emisyonları azaltmak aslında. Belki bundan sonra konuşmaya gerek yok gibi bir cümleyle…
Ö. M: Evet, hemen kapatabiliriz programı yani.
Ö.K: Yani evet, en temel eksiği sanırım kanunun bu. İkincisi de belki şöyle bir şey diyebiliriz; iklim yönetişimini tasarlamıyor aslında. Tasarlamıyor derken bizim hali hazırda çok eski bir iklim politikası yapım sistemimiz var Türkiye'de. Bunu da aslında elden geçirmiyor. Günün koşullarını da karşılamıyor. Hatta demin İDUKK'tan bahsettik, var olan sistemi koruyor ve aslında bütün işi yürütme, belirleme, izleme vs. sorumluluğunu da İklim Değişikliği Başkanlığı’na veriyor. Dolayısıyla iyi bir iklim politikası yapmanın yolunu da açmıyor. Var olan iklim politikasını katılımcı, kapsayıcı bir şekilde yürütmenin de çerçevesini çizmiyor. Emisyonu zaten azaltmıyor diyerek belki iki temel yerden ifade edebiliriz.
Ü. Ş: Hülya, mecliste yaptığınız görüşmelerde merak ettiğim bir konu var. Gerek muhalefet milletvekilleri gerek iktidar milletvekilleri arasında bu konu ilgi görüyor mu? Yani bir heyecan uyandırıyor mu savunma veya itiraz etme anlamında?
H. Ç: Biz tabii ki hepsinden daha heyecanlıyız. Çok uzun zamandır beklediğimiz için iklim kanununu bir taraftan. Ancak yani her iki tarafta da çok güçlü bir gündem olduğu söylenemez. En azından benim gözlemim bu yönde. Çünkü yani Avrupa Birliği'nin getirdiği böyle bir emisyon ticaret sistemi var, bunun pilot uygulama dönemi bitmek üzere, Türkiye'de de bir an önce bu sistemin kurulması gerekiyor. Bu emisyon ticaretinden elde edilecek vergilerin en azından Türkiye tarafından alınması ve yönetilmesi konusunda. Dolayısıyla bu zorunlulukla beraber gelen bir şey. Bunu yapmak zorundayız. Elimizde de böyle bir düzenleme var. Böyle bir heyecan olmadığı için aslında bir taraftan da iklim kanununun ruhunu içinde barındırmıyor. Çünkü içinde gerçekten ne sosyal adalete ilişkin bir şey görüyoruz, ne gerçekten iklimi, doğayı korumak üzerine bir şey görüyoruz, ne de meselenin ekonomi finansman tarafından bir sektörel dönüşümün kendisini görebiliyoruz. Bu heyecanın olmamasının bir etkisi olduğu söylenebilir tüm bu süreçte. “Bir zorunluluk var, bu zorunluluğu yerine getiriyoruz” şeklinde bir yaklaşım var.
Ö. M: Peki, ben de buna ilave eden bir dinleyicimizden de sabahleyin gelen soruyu sizlere de sorayım. Yani bunun uzunca bir süreden beri bunun üzerinde çalışılıyordu bu kanunun. Dolayısıyla da bu konuyu bilmiyor olamaz yöneticiler. O zaman neden böylesine büyük eksiklerle dolu, tuhaf, zayıf bir ürün ortaya çıkıyor diye sormuş bir dinleyicimiz ne dersiniz?
Ö. K: Yani bu... Nasıl söyleyeyim? Evet yani biz mesela... Biz 2021 yılından beri çalışıyoruz. İklim alanında çalışan sivil toplum örgütleri olarak. Üç sahne mi artık? En az üç taslak gördük. Bazıları sızdı. Sızan taslaklar üzerinden görüş verdik. Yani sanırım... Yani nasıl diyeyim? Biraz daha böyle hani... basit, yüzeysel bir kanun çıkarıp belki de tartışmaları azaltmayı hedeflediler diye belki niyet okuyabiliriz açıkçası. Bir de zaten en başta şöyle de bir niyet yok: “Biz gerçekten Türkiye'de iklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyoruz. Bunun için güçlü bir hukuki altyapı kurmak istiyoruz. İklim politikasının katılımcı, kapsayıcı bir şekilde yapılmasını istiyoruz. Etkilenecek tüm tarafların bu iklim politikalarının tasarımında da uygulanmasında da bir sözü olsun istiyoruz” gibi bir niyet olmadığı için bu yüzeysellik bence kanuna da bu açıdan yansıyor diye ifade edebiliriz.
Ü. Ş: Hülya senin var mı? Bunu bir söyleyeceğim.
H. Ç: Yok Özlem’e katılıyorum bu anlamda gerçekten. Yani en baştan böyle bir niyetin olmamasından kaynaklanan bir şey. Dolayısıyla aslında biz görüşmelerde işte net sıfırdan söz ederken, 2053'ün bir sınır olarak koyulmasından bahsederken ve iklim değişikliğinin toplumsal etkilerinden söz ederken bunlar daha çok “ya işte evet doğru, çevresel hassasiyetler. Hep biz de çevresel hassasiyetleri olan insanlarız. Doğanın korunmasını şey yapıyoruz, yanındayız. Ama ülkemizin de içinde olduğu ekonomik bir durum var. Dünyanın olduğu ve geldiği politik bir konjektür var. Dolayısıyla aslında oranın gerektiklerini yerine getiriyoruz” gibi. Niyetin olmaması gerçekten şeyi etkiliyor bence de önümüze gelen malzemeyi çok etkiliyor bence de.
Ö. K.: Biliyorsunuz asıl komisyon Çevre Komisyonu’ydu. Tali komisyonlar da Enerji, Sanayi, Adalet Komisyonu’ydu. Oralarda görüşülmeden geçti. Yani bu bile bir gösterge bence ele alınma şekli açısından.
Ü. Ş: Belki onlar da içinde kanunun pek konuşacak bir şey olmadığını düşünmüşlerdir ve direkt görüşmeden geçmişlerdir.
Ö. M: Adalet sözcüğü geçmiyor öyle mi? Adalet kavramı.
Ü. Ş: İklim adaleti var. Bir kavram olarak iklim adaleti geçiyor. Yani olması gereken şeyler aralara serpiştirilmiş gibi görünüyor ama benim görebildiğim kadarıyla kanunun asıl amacı kamu kurum ve kuruluşlarının sorumluluklarını ve yükümlülüklerini belirlemek de değil, böyle bir sorumlulukları olduğunu söylemekten ibaret. Yani bunca yıldır görebildiğim kadarıyla mesela İklim Şurası sırasında da bu tartışmalar olmuştu. Mesela her bakanlığın bir kanunla kendini bağlı hissederse bakanlıkların ya da kamu kurumlarının daha fazla iklim politikalarını ciddiye alacağına dair bir fikir var. Çünkü devlet böyle yürür, kanunsuz olmaz gibi bir şey var. Dolayısıyla aslında gerekçe kısmında mesela bunu açıkça söylüyor. Şöyle bir şey var; “En önemlisi iklim değişikliği ile mücadelenin bir an önce yasal zemine oturtulması amacıyla iklim kanununa ihtiyaç duyulmuş” diyor. Yani “bugüne kadar yapıyorduk ama yasal bir zemini yoktu. Yasal olmayan bir iş yapıyorduk iklim değişikliği ile uğraşarak. Şimdi bu kanunu çıkartarak bunu yasal zemine oturtuyoruz.” Yani bir niyet olmamasından öte yeni bir şey yapma gereği duyulduğu için bu çıkartılmıyor aslında ETS hariç. Bence bugüne kadar yapılanların bir yasal altını oluşturuyorlar. Hepsi bundan ibaret yasanın. Geri kalanı zaten hani bir il İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu diye bir şey var. Mesela ne gerek var hiç anlamadım açıkçası yani bunu yazanlara sormak isterdim. Bilmiyorum sizin bir fikriniz var mı? Yani her ilde bir il iklim değişikliği koordinasyon kurulu kuruyorlar valilik başkanlığında falan yani bilmiyorum bu Hülya sen bu konuda bir milletvekillerinin falan bir görüşü var mıydı ya da siz ne dediniz?
H. Ç: Yani buradaki temel şey özellikle muhalefet partilerinde yerel yönetimlere verilen yükün giderek ağırlaştırması. Yani sizin bir patikanız yok, iklim meselesinde yürüyeceğiniz bir patikanız yok, bir yolunuz yok sadece İklim Değişik İdare Başkanlığı üzerinde bir inisiyatif alıyor tüm bu süreçle ilgili. Ama sonra işte ‘adil geçiş’ gereklilikleri, yükümlülükleri, net sıfır hedefleriyle vesaire diye bütün bir yükü valinin koordinasyonunu da yerel yönetimlere veriyorsunuz. Ve bunun üstüne ise tüm bu emisyon ticaretinden elde edilecek gelirin bir miktarı onlarla paylaşılmadan da yani olması gereken merkez mekanizmanın orası olmayacağı bir durumda da, dolayısıyla muhalefet partilerinde ağırlıklı endişe, yerel yönetimlere düşen rolün ve sorumluluğun çok daha fazla olmasından gelen bir şeydi.
Ü. Ş: Yerel yönetimlere düşen sorumluluğu arttırıyor ama idareye de valiyi getiriyor tabi. Yani bir yandan da böyle bir şey var. Peki, şeye gelelim, ETS meselesine gelelim. Yani öncelikle dinleyicilerimiz için ETS nedir ile başlayalım. Niye bu kanun, iklim kanunu neredeyse bir ETS kanunu? Herkes bu eleştiriyi yapıyor. Özlem istersen senden başlayalım. Yani burada ETS düzenleniyor sadece falan diyoruz ya. Nesi düzenleniyor? Gerçekten düzenleniyor mu? Nedir ETS?
Ö. K: ETS'nin açılımı, emisyon ticaret sistemi, emisyon dediğimizde zaten bu iklim değişikliğine sebep olan salımlardan, emisyon salımlarından bahsediyoruz. Burada bunun bir piyasasını oluşturmak, yani belli bir sınır çizip her bir tesis için ya da sektörler için diye belki hayal edebiliriz, bir tavan belirleyip, o tavanın üstünde emisyona neden olan tesislerin o tavanın altında kalanlardan kendine bir emisyon izni satın alması, hani hikayenin ticaret kısmı. Bu sonuçta da aslında hedeflenen o tavanın gittikçe aşağı inmesi, dolayısıyla sektörlerin artık dönüşmesi için de piyasa temelli bir mekanizma oluşturmak, emisyon ticaret sistemini belki böyle özetleyebiliriz. Neden bu kanun emisyon ticaret sistemini düzenlemek üzere yola çıktı diyoruz. Biraz bunun arka planına baktığımızda da Avrupa Birliği'nin 2019 sonunda açıkladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2050'de net sıfır birlik olmak ve bunun için aslında ticaret yoluyla birliğe giren emisyonun kaçağını da engellemek, sınırda karbon düzenleme mekanizmasıyla. Orada artık Avrupa Birliği ile ticaret yapan her ülkenin birliğe gönderdiği ürünlerin içindeki karbon düzeni, emisyon düzenine bakılacak. Belli bir standardın üstündeyse ülkeler bir maliyet ödeyecek. Bu para Avrupa Birliği'ne gitmesin de Türkiye'de kalsın diye bu sistem şu an Türkiye'de geliştiriliyor. Bu bir ticaret kanunudur, ETS kanunudur demeyi de isterdik. Bari öyle olsaydı diyebileceğimiz bir durumdayız açıkçası. Çünkü emisyon ticaret sisteminin işleyebilmesi için sizin bir emisyon azaltım perspektifinizin olması gerekiyor. Bir emisyon azaltım hedefiniz olması gerekiyor. Burada dinleyiciler biliyordur zaten Türkiye'nin 2030'a kadar emisyonlarını %33 oranında arttırma öngörüsü var. Hatta 2038'e kadar arttırma. 2038'den sonra, 2053'e kadar da ekonomiyi net sıfır hale getirme yani saldığıyla yutaklarda tuttuğunun denkleşmesi gibi bir ön görüsü var. Hani bu şartlar altında nasıl o piyasa oluşacak açıkçası bilmiyoruz.
Ü. Ş: Yani piyasa oluşmayacağı için de sınırda karbon düzenlemesinden kurtarmayacak firmaları. Dolayısıyla bu kanunu niye çıkardınız diye ben mesela sormak isterdim. Çünkü tavan dedin, emisyon tavanı dedin. Kanunda tavan falan yok haliyle. Çünkü azaltıma dair bir şey de yok. Sadece genel olarak işte ne diyorlar “yeşil büyüme vizyonu ve net sıfır emisyon hedefi emisyon hedefi kapsamında böyle bir şey oluşturacağız” diyorlar. “Tahsisat vereceğiz” diyorlar ama tabii ETS kapsamında “ücretsiz tahsisat sağlanabilir” cümlesi de var. Bir de üstüne denkleştirme hikayesi var. Biraz ondan da belki bahsedebiliriz. Hülya, özellikle bu ücretsiz tahsisat ve denkleştirmeler konusunda itirazlarınız oldu mu? Ne gibi cevapları aldınız?
H. Ç: Özellikle denkleştirme maddesinin kanunda biz İklim Ağı olarak tamamen çıkarılması gerektiğini savunuyoruz ve söylüyoruz. Çünkü aslında bu azaltım hedefi olmayan bir denkleştirme. Ancak işte ya ağaç dikelim ve işte günahlarımızı öyle kapatalım ya da işte dışarıdan bir yerlerden bu meselenin ticaretini yaparak kendimize hak alalım…
Ü. Ş: Bu denkleştirmeyi de istersen bir tanımlayalım. Ne demek?
H. Ç: Tamam. Denkleştirme aslında şu, biz saldığımız sera gazı emisyonu kadar belli alanlardan emisyon karşılığında bir şey alıyoruz, alan alıyoruz, ağaçlandırma alanı alıyoruz. Emisyon aslında satın alıyoruz. Emisyon salma hakkı satın alıyoruz. Ne yazık ki Türkiye'de bu denkleştirme yani çok geniş bir denkleştirme mevzuatı var, “korunan alanların korunarak yutak alanların…” böyle bir ifade var üstelik kanunda, korunan alanların korunarak ağaçlandırma çalışmalarıyla bir tür aslında Türkiye denkleştirmeyle kendine bu emisyon salımını meşrulaştıracak alanlar açıyor. Denkleştirme tam olarak bunun bir karşılığı.
Ü. Ş: Yani Türkiye içinde bir takım yerlere diyelim ki millet parkı kurduk, orası yutak alanı olarak ilan edildi, Onun diyelim bir milyon ton karbon emdiğini varsaydık, onu bir karbon salım hakkı olarak falanca fabrikaya verdik. Bu mudur denkleştirme?
Ö. M: Evet, ben de şeyi sorayım, Mekanda Adalet Derneği “mevcut haliyle teklifle önerilen denkleştirme yöntemlerinin tesisleri emisyonları azaltmak yerine fidan dikmek gibi uygulamalarla emisyon bedeli ödemekten kaçınmaya itebileceğini” de belirtiyorlardı Gazete Oksijen'deki haberden okursak. Yani aldatmacaların da sık sık gündeme geldiği bir durumdan bahsedebilir miyiz?
H. Ç: Kesinlikle bu aslında başka bir şekilde green washing yöntemi. Ve üstelik sadece Türkiye'de de değil, isterse bunu gidip yurt dışındaki bir alanı da gösterebilir, ağaçlandırılmış bir alanı da gösterebilir. Ve orada biz gerçekten üst üste binmeler de yaşayabiliriz. Yani işte gidiyorsunuz Kenya'daki Türkiye'nin aslında farklı alanlarda bu tarz çalışmaları olduğunu biliyoruz yurt dışında, işte gideceksiniz Afrika ülkelerinde ya da işte diğer ülkelerden bu şeyi denkleştirme için bir alan gösterebileceksiniz. Bunun ticaretini yapmak mümkün. Bunu engellemiyor onu söylemeye çalışıyorum. Yapar ya da yapmaz bunu bilmiyoruz ama bunu engellemiyor. Dolayısıyla aslında hem bu sera gazı kaçağının, emisyon kaçağının önünü açıyor. Hem de aslında emisyonun, seri gaz emisyonun azaltılmasına yönelik bir sınır koymuyor. Bu bir kaçak alanı aslında denkleştirmenin kendisi bu haliyle.
Ü. Ş: Türkiye'nin kendisinin de sınırda karbon düzenleme mekanizması kuracağı gibi çok enteresan bir şey de var. Bilmiyorum, bunun için ne dersiniz? Yani Türkiye'nin, Avrupa'nın sınırda karbon düzenlemesi yani karbon vergisi diyelim, sınırda karbon vergisi diyelim daha kolay anlaşılır. Karbon vergisinden kaçmak için bir kanun çıkartırken diğer ülkelere yani karbon fiyatlandırma sistemi olmayan diğer ülkelerden yapacağı ithalata bir vergi koyma niyeti olduğunu görüyoruz. Bu nasıl bir şey oluyor yani bu neye benziyor? Özlem sen belki yorum yapmak istersin. Olabilir mi böyle bir şey?
Ö. K: Biz bunu olumlu görüyoruz açıkçası. Bu dönüşüme dair, bu dönüşümün benimsemenin bir sinyali olarak okunabilir aslında.
Ü. Ş: Gerçekçi buluyor musun peki?
Ö. K: Şöyle en başta da söylediğimi tekrar edeyim. Türkiye'nin kendisinin bir karbonsuzlaşma niyeti olduğu zaman bunların hepsi anlamlı. “Küresel ekonomik sistem karbonsuzlaşacak. Artık yeni bir dönem başlıyor. Evet biz de bunun bir parçasıyız. Avrupa Birliği nasıl bize uyguluyorsa ve biz sistemimizi dönüştüreceksek biz de başkalarına bunu uygulamalıyız.” Bu tutarlı bir yaklaşım ama emisyon azaltma niyeti olduğu zaman tutarlı bir yaklaşım. Onun dışında ETS bile bu sistemde işlemeyecekken tüm bu sınırda karbon düzenlemesi ETS tamamen reaktif bir tutumla geliştiriliyorken sınırda karbon düzenleme mekanizması da başka ülkelerin… işleyecek bir sistem olmayacak. Ama bu dönüşüm mantığına bir şekilde adapte olma göstergesi açısından iyi bir şekilde okunabilir. Ama işler işlemez…
Ü.Ş: Ben şu açıdan biraz şüpheci bakmıştım. Yani Avrupa Birliği bu mekanizmayı çıkartırken diğer ülkeleri iklim eylemi yapmaya zorlamak gibi bir mantıkla, tabii kendi sanayisini korumanın dışında o da var ama, diğer ülkeleri iklim eylemi yapmaya... Şimdi Türkiye'de bunu çıkartırsa, Türkiye diğer ülkeleri iklim eylemine zorluyormuş ama kendisi de bir şey yapmıyormuş gibi ilginç bir durum ortaya çıkacak. Ben o yüzden aslında tuhaf buldum ama. Evet, tabii teorik olarak ileride bir gün bir şey yapma niyeti olan bir hükümet olursa gerçekten işe yarayabilir. Çok az zamanımız kaldı. 1-2 dakikayla Hülya, “adil geçiş mekanizması talep ediyoruz” dediniz iklim olarak. Nasıl bir mekanizma olmalı? Çok kısaca bir söyleyebilir misin 1-2 dakikadan?
H.Ç: Tabii ki tabii ki. Yani şöyle aslında Ümit, bir adil geçişin karbon yoğun sektörlerin yoğunlaştığı bölgelerin belirlenmesi gerekiyor. Bütün bu süreçte adil geçiş planlarının hazırlanması gerekiyor. Geçişle beraber geçişin neden olabileceği istihdam sıkıntılarına ilişkin yeni sektörlerin geliştirilmesi, bu alanlara bu perspektiften bakılması işle beraber, işin dönüşümüyle beraber aslında hiç kimsenin arkada kalmadığı maden işçisinden termik santral işçisine ya da demir çelik sektörüne kadar hiç kimsenin arkada kalmadığı işin dönüşürken aslında emeğin de işçinin de dönüştüğü bir düzenleme ile adil geçiş mekanizmasının kurulmasına ihtiyaç var. Bu kanunda maalesef ne maden işçisi var ne ailesi var, ne karbon yağı sektörlerdeki olan topluluklar var, ne KOBİ’ler var, ne küçük ölçekli yatırımcılar var, ne de aslında termik santral çalışanları var. Bu adil geçiş mekanizmasına tüm bu süreçte zaten Türkiye kömürden çıkıyor, biz söylesek de söylemesek de çıkıyor. Etkilenen herkesin bu mekanizmayla dahil olması gerekiyor.
Ü. Ş: Peki çok teşekkürler. Programın sonuna yaklaştık. Bugün meclise, genel kurula gelecek olan iklim kanunu konuştuk. Konuyu uzun süredir iklim adına izleyen arkadaşlarımızdan Hülya Çeşmeci ve Özlem Katısöz ile birlikte neye benzediğini anlamaya çalıştık. Ben hala anlamadım kanunu tam olarak ama inşallah çıktıktan sonra görürüz. Ve bu arada çok kısa bir not daha ileteyim kapatırken ben en çok kendi adıma iklim inkârcılarının bu kanun genel kurula gelme sürecinde gürültü yapacaklarını düşünmüştüm ama pek bir ses çıkmadı galiba. Bu da iyi bir şey en azından diyelim. Çok teşekkürler katıldığınız için programa açık geç ile gelecek hafta görüşmek üzere.
Ö. M: Çok teşekkür ederiz. Hoşçakalın.