Sordukları soru yüzünden Şanlıurfa valisinin talimatı ile gözaltına alınan gazetecilerin aradıkları cevap ne yazık ki Temmuz ayında ortaya çıktı. Şanlurfa'da IŞİD militanları vardı gerçekten ve onlar kendilerini, Kobani'yi yeniden inşa etmek için Suruç'ta bekleyen 34 insanı öldürerek göstereceklerdi.
Ayın Sözü:
"Göçmenlerin hepsi Almanya'da kalamaz, bazıları evlerine dönmek zorunda."
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in, sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya olan Filistinli mülteci kız öğrencinin ağlamasına neden olan konuşmasından. (BBC Türkçe)
***
İndirmek için: mp3, 24.6 Mb.
Sordukları soru yüzünden Şanlıurfa valisinin talimatı ile gözaltına alınan gazetecilerin aradıkları cevap ne yazık ki Temmuz ayında ortaya çıktı.
Şanlurfa'da IŞİD militanları vardı gerçekten ve onlar kendilerini, Kobani'yi yeniden inşa etmek için Suruç'ta bekleyen 34 insanı öldürerek göstereceklerdi.
Şanlıurfa Suruç İlçesi'ndeki Amara Kültür Merkezi önünde meydana gelen patlamada 34 kişi öldü, 70'in üzerinde insan yaralandı. Basın açıklaması yaparken bombalı intihar saldırısına uğrayan gençlerin savaş yorgunu Kobani'ye yardım malzemesi ve oyuncak götürdükleri, park, kütüphane, hatıra ormanı gibi şeyler yapmayı planladıkları öğrenildi.
Ölenler arasında üniversiteye yeni kayıt yaptıracak gençler, daha önce toplumsal gösterilerde polis şiddetine hedef olarak ülke gündemine gelen aktivistler, öğrenciler, anneler, siyasetçiler vardı. Ölenleri Samsun, Van, Diyarbakır, Giresun, Muş, Urfa, Mardin, Trabzon, Şırnak, Ağrı, Dersim, Hatay, Elazığ, Hakkari, Ordu, Bursa ve İstanbul'da onbinler uğurladı.
BM Genel Sekreteri’nden Syriza gençlik örgütüne kadar birçok kişi ve kurum saldırıyı lanetledi. CHP ulusal yas ilan edilmesini isterken, polis Suruç’ta hayatını kaybedenler için Taksim'de toplanan kalabalığa plastik mermi ve ses bombalarıyla saldırıyordu.
Bir de “deja vu” olayı oldu: Saldırıyı DNA testi sonucuna göre, Adıyaman nüfusuna kayıtlı 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün yaptığı ortaya çıktı.
Temmuz’da şiddet alabildiğine kol gezmekteydi. Ceylanpınar'daki evlerinde kafalarına kurşun sıkılmış olarak bulunan 2 polis memuru Türkiye'yi 2015'in en şiddetli çatışmalarının içine çekecekti. Bu saldırıyı üstlenen PKK, polis memurlarının Suruç'ta 32 kişinin öldüğü saldırıya misilleme olarak "IŞİD'le işbirliği yaptıkları" gerekçesiyle öldürüldüğünü açıkladı.
HDP eşbaşkanı Demirtaş'ın PKK'ya yaptığı "Kan kanla yıkanmaz!" ve "PKK kesinlikle Türkiye'ye karşı silah bırakmalıdır" çağrılarına ve taziyelerine rağmen PKK ve Hükümet arasında ateşkes bitiyor, amansız bir savaş başlıyordu. Temmuz ayından itibaren sivil, polis, asker, korucu, gerilla cenazeleri tekrar üstümüze üstümüze gelmeye başladı.
2015'in geri kalanını içine alacak olan çatışma hali bu tarihten itibaren başlıyordu. Temmuz ayında Gaziantep'ten gelen bir diğer haber bir başka cephenin daha açıldığını gösterecekti.
Kilis'in Elbeyli İlçesi'nde, sınırdaki askerlere 1.5 yıldır IŞİD kontrolündeki Suriye'nin Çobanbey köyünden açılan ateşle Astsubay Mehmet Yalçın Nane hayatını kaybetti, 2 asker yaralandı. Öldürülen askerin ismi verilen hava saldırısı ile bunun intikamı alındı.
Suriye'nin birçok bölgesine havadan bombalar yağıyordu. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon, Rakka'ya bu zamana kadar en büyük hava saldırısının yapıldığını söylüyor, Tunus'ta vatandaşları ölen Britanya IŞİD'e Suriye'de de saldırmayı gündeme getiriyordu.
Suriye'de rejim güçlerinin Ramazan Bayramı boyunca düzenlediği saldırılarda 36'sı çocuk, 24'ü kadın 157 kişi öldü. Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı, “Ölüm her yerde: Halep’te savaş suçları ve insan hakları ihlalleri” başlıklı raporda “Suriye’de hükümet güçleri varil bombalarıyla sivilleri hedef alarak bir insanlık suçu işliyor.” denilmekteydi.
IŞİD Temmuz ayında ilk kez 2 Suriyeli kadını kafalarını keserek öldürmüş, tarihi barbarlığına Palmira Antik Kenti'ndeki eserleri parçaladığı görüntüleri internette yayarak devam etmişti.
Yunanistan'da TV ekranlarından halka seslenen Başbakan Tsipras, halka referandumda hayır oyu kullanma çağrısı yaptı. Yunanistan halkı da kreditörlerin nakit akışını yeniden sağlaması şartıyla öne sürdüğü şartları referandumda büyük çoğunlukla reddetti.
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Alexander Graf Lambsdorff, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkmasını istedi, AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkışı ihtimaline ayrıntılı bir senaryoyla hazırlık yapıldığını söyledi. Almanya şansölyesi Merkel ve Avrupa Bankası başkanı gibi Juncker de, ne sonuç çıkarsa çıksın saygı duyacaklarını söyledikleri referandum sonucunu reddetmekte beis görmedi.
Tanrılara verilen ilk kurban, "Yunanistan'ın batmasına izin verilmesi durumunda, 1 trilyon Avro kaybedilecek. Bu, çok para. Avrupa'nın buna izin vereceğine inanmıyorum" diyen Maliye Bakanı Yanis Varoufakis oldu.
Ardından Euro Bölgesi liderleri Brüksel'de 17 saat konuştular ve Yunanistan'ın bölgede kalması için bir destek planı üzerinde anlaştılar. AB üç yıl içinde Yunanistan'a 86 milyar euroluk bir destek sağlayacak, karşılığında Yunanistan'dan vergilerin artırılması, emeklilik sisteminde yeni kesintilere gidilmesi ve kamu harcamalarının kısılması istenecekti.
Referandum sonrası böyle bir tablo ile karşılaşan halkın hayal kırıklığı, anlaşmanın kabul edildiği parlamento önünde öfkeye dönüştü. Parlamentonun önündeki protestolar eşliğinde Syriza hükümeti yeni kemer sıkma paketine evet dedi.
Paketin içerisinde, Katma Değer Vergisi’nin yükseltilmesi, gıda ürünlerinden ve ilaçlardan KDV alınması, emeklilik yaşının 67'ye yükseltilmesi, ve ülkenin telekom şirketinin özelleştirilmesi gibi birçok kemer sıkma tedbiri yer almaktaydı.
Haftalardır kapalı olan Yunanistan'daki bankalar, bu gelişmelerin ardından kepenklerini tekrar açtı.
Yunanistan AB'nin sözünü dinlemişti. ABD de AB'yi. Snowden tarafından, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) Fransız Cumhurbaşkanlarını 2006-2012 yılları arasında dinlediğinin ortaya çıkarılmasının ardından henüz bir ay geçmişti ki, NSA'in bu sefer de Şansölye Merkel’in yanı sıra Alman bakanları ve politikacıları da dinlediği ortaya çıktı.
Yakın müttefikler arasındaki bu kriz ABD Büyükelçisinin Başbakanlığa çağrılmasının ardından büyümeden çözüldü. Ayrıca, Wikileaks Fransa'nın da eski Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde deniz altına döşeli fiber optik kablolar sayesinde yaklaşık 40 ülkenin elektronik haberleşmesini takip ettiğini açıkladı. Herkes herkesi dinliyordu.
BM Güvenlik Konseyi’nin, İran’a yaptırımların kaldırılmasının yolunu açan karar tasarısını oybirliğiyle kabul etmesi ve Mısır'da polislerin bir eve yaptıkları baskında 13 İhvan liderini öldürmesi, Temmuz ayında dünya politikasında değişen rotaları göstermekteydi.
Türkiye'nin gündeminde ise beklenmedik seçim sonuçlarının ardından meclisin yeniden yapılanması tartışması vardı. TBMM başkanlık seçiminde ilk tur oylamasında her parti kendi adayını çıkardı. Hiçbir aday yeterli çoğunluğa ulaşamayınca sonuç Temmuz’da belli oldu.
4. tur sonunda CHP'nin adayı Deniz Baykal'a HDP'nin desteği yeterli olmamış, AKP'nin adayı, İsmet Yılmaz 258 oyla yeni Meclis Başkanı seçilmişti. MHP'nin bu seçiminin son turunda geçersiz oy kullanması, CHP ve HDP'nin eleştirilerine neden olmuş, MHP'nin koalisyon çalışmalarındaki tavrını ortaya koyan ilk hareket olarak da akıllarda yer edinmişti.
MHP kadrolarında durum böyleyken, parti tabanının gündemi Çin'di. Her ramazan ayında ortaya atılan, Çin devletinin Uygur Türklerine baskı yaptığı iddiaları artık daha hararetli tartışılıyor, bilumum Ocaklar bu iddia için sokaklara dökülüyordu.
İstanbul'da Ülkü Ocakları ile Alperen Ocakları binalarında, "Burnumuzda tütüyor Çinli'nin kan kokusu" yazılı pankartların arzı endam ettiği Temmuz ayında, ülkücüler Sultanahmet’te Çinli sandıkları Güney Koreli turistlere, Ankara'da Çin Büyükelçiliği sandıkları Tayland Büyükelçiliği'ne, Tophane’de Çinli sandıkları Uygur Türkü’ne saldırdılar. Kafalar karışıktı.
Bu gerginlik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başta füze sistemleri olmak üzere çeşitli ticari ve diplomatik temaslarda bulunmak için yapacağı Çin ziyareti öncesinde manidar bulundu. Uzun süredir gündemi meşgul eden Nato ülkesi Türkiye'nin Çin ile yapmak istediğini söylediği savunma işbirliği Kasım ayından itibaren bir daha konuşulmayacaktı.
Konuşulan ama somut bir şey yapılamayan asıl konu ise göçmenlerdi. AB'nin sınır güvenliğinden sorumlu kurumu Frontex'in 2008’den beri tuttuğu rakamlara göre ilk kez 100 bin seviyesinin aşıldığı açıklandı. Sadece Temmuz’da 107 bin 500'e ulaşılarak rekor kırıldı.
Türkiye'de bir günde yakalanan "Kaçak” göçmen haberlerinde sayılar 1000'i aşarken, İtalya'da ve Almanya'da mülteci kampları kundaklanıyor, Macaristan göçmen akınını engellemek için Sırbistan sınırına tel örgü çekiyordu.
Ailesiyle birlikte İtalya'ya kaçmaya çalışan 11 yaşındaki Suriyeli kız çocuğunun insülin ilacının kaçakçılar tarafından denize atılmasından ötürü ölümünün hikâyesi, yerini yeni trajedilere bırakırken, Başbakan Merkel'in Almanya'da sınır dışı edilme korkusunu dile getiren Filistinli kız öğrenciye "Göçmenlerin hepsi Almanya'da kalamaz, bazıları evlerine dönmek zorunda" şeklindeki cevabı karşısında genç kızın gözyaşları hafızalarda kalıyordu.
Karadeniz Bölgesi’nde 8 ilin yaylalarını birbirine bağlayacak 2 bin 600 kilometre uzunluğundaki “Yeşil” Yol ve yapılaşma kararına karşı bölge sakinleri ve çevre savunucuları yaylalardaydı. Elinde sopasıyla iş makinelerinin önüne geçerek Rize Valisine tepki gösteren Rabia Bekâr'ın tepkisi tüm Türkiye'den duyuldu.
Karadenizlilerin verdiği mücadelenin bir diğer temsilcisi, Rize'de taş ocağı ve HES'lere karşı verdiği mücadeleyle bilinen Kâzım Delal, firma temsilcilerinin saldırısına uğruyor, Şanlıufra'nın Viranşehir ilçesinde su kesintilerini protesto etmek için yol kapatmak isteyen gruba polis tazyikli suyla müdahale ediyordu.
Ama bu müdahale nereye kadar sürebilirdi ki? Çin'de Chan-Hom tayfunu nedeniyle 865 bin kişi yaşadıkları yerden tahliye edilir, Kuzey Amerika'nın en nemli bölgesi Vancouver adası yanarken kim neye ne kadar müdahale edebilirdi ki?