Ağustos 2015

Yıl Sonu Değerlendirmesi
-
Aa
+
a
a
a

Müdahale nereye kadar sürebilir, kim, neye, ne kadar müdahale edebilirdi ki? Temmuz ayının kilit sorusu buydu. Cevap, Ağustos’ta geldi:  Dünya halkları! Müdahale bir tek onlardan gelebilirse anlamlı olurdu. Çözüm için gösterilen adres de Fransa'nın başkenti Paris'ti. Sanatçı, gazeteci, bilim insanı, filozof ve akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 100 dünya entelektüeli, Aralık ayında Paris’te Birleşmiş Milletler 21. İklim Sözleşmesi Taraflar Konferansı öncesi cümle âleme kitlesel bir eylem çağrısı yapıyordu.

Ayın Sözü:

"Barış istiyoruz."

Bir kardeşi polis, bir kardeşi asker, bir diğer kardeşi de IŞİD’e karşı savaşırken Kobani’de ölen YPG militanı Semih Aygün. (CNNTÜRK)

***


İndirmek için: mp3, 19 Mb.

Müdahale nereye kadar sürebilir, kim, neye, ne kadar müdahale edebilirdi ki? Temmuz ayının kilit sorusu buydu. Cevap, Ağustos’ta geldi:  Dünya halkları! Müdahale bir tek onlardan gelebilirse anlamlı olurdu. Çözüm için gösterilen adres de Fransa'nın başkenti Paris'ti. Sanatçı, gazeteci, bilim insanı, filozof ve akademisyenlerin de aralarında bulunduğu 100 dünya entelektüeli, Aralık ayında Paris’te Birleşmiş Milletler 21. İklim Sözleşmesi Taraflar Konferansı öncesi cümle âleme kitlesel bir eylem çağrısı yapıyordu.

 

 

 

Noam Chomsky,  Desmond Tutu, Naomi Klein, Bill McKibben gibi kamu entelektüelleri, “İklim Suçlarını Durdurmak için Fosil Yakıt Hafriyatına Son Verin!” başlıklı manifestolarında: “Bir dönemeçteyiz,” diyorlar ve şöyle devam ediyorlardı: Bizim için yaşanabilir olmayan bir dünyada hayatta kalmaya mecbur olmak istemiyoruz. Kölelik ve ırkçılık, devletler bunları lağvetmeye karar verdiği için kalkmadı. Kitle hareketleri siyasi liderlere başka çare bırakmadı da ondan kalktılar.”

 

Dünya entelektüelleri manifestosunun yayınlandığı tarihle tastamam aynı günde Türkiye’nin Karadeniz sahilinde yaşanan trajedi, iklim değişikliğine yol açanlarla kıyasıya mücadeleye derhal başlanmadığı takdirde başımıza geleceklere dair uğursuz bir işaret sayılabilir.

 

  

 

Artvin'in Hopa ilçesinde son 50 yılın en büyük seli olarak anılan çevre felaketinde sel suları Karadeniz'in amansız dalgaları gibi yollara indi, önüne kattığını götürdü, yollar dere oldu, evler yıkıldı. Orman ve Su İşleri Bakanının Nuh Tufanı'na benzettiği felakette, 8 kişi öldü, 17 kişi yaralandı.

 

Nuh Nebi'nin zamanında dere yatakları kurutulup üzerine binalar inşa edilmiş midir ya da nehirlerin akışına koca koca betonlarla set çekilmiş midir bilinmez ama  Antalya ve Samsun gibi farklı coğrafyalarda neredeyse her yıl en az 50 yıllık selleri, tufan gibi felaketleri  görmek, Hz. Nuh'un bu gidişle artık aramızdan pek ayrılmayacağını gösterir gibiydi.

 

Sadece Türkiye'de de değil, Myanmar’da 103 kişinin öldüğü, 1 milyon kişinin etkilendiği sel felaketi ... geçen seneki sellerin tahribatını gideremeden yeniden sular altında kalan Makedonya ... aşırı sıcaklar yüzünden kavrulurken bir anda gelip 200'den fazla insanın canını alan aşırı yağışlara sahne olan Hindistan … Anlaşılan Nuh dil, din, ırk ayrımı da yapmıyordu.

 

Temmuz ayında Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde binden fazla insanın canını alan, İngiltere ve Almanya'da rekorlar kıran sıcak hava dalgası Ağustos’ta Ortadoğu'ya kaydı. İran’da Mahşer İskelesi (Bender Mahşer) şehrinde nemle birlikte hissedilen sıcaklık 70 dereceye ulaşınca İran tarihinde görülmüş en yüksek sıcaklık rekoru kırıldı. Mısır'da aşırı sıcaklardan ölenlerin sayısı yüzü buldu. Türkiye'de Adana, Muğla, Mudanya, Diyarbakır, İzmir ve pek çok başka yerde sonu gelmeyen orman yangınları başladı. Irak'ta aşırı sıcaklar yüzünden baş gösteren su ve elektrik kesintileri binlerce insanı sokağa döktü, savaştan kaçanların sığındığı mülteci kamplarında sıcak hava yüzünden on günde on çocuğun hayatı söndü.

 

Kamplardan kaçarak Avrupa yoluna düşenlerin de iklim felaketlerinden kurtulması mümkün olmadı. Sıcak çatışmalardan kurtulmaya çalışan mülteciler, göç yollarının ana rotası üzerindeki Midilli'de bu sefer sel suları ile cebelleşmek  zorundaydı.

 

Avusturya'da, hayat sanatı taklit ediyor, Avusturyalı yönetmen Haneke’nin filmlerinden fırlamış sürreel bir dehşet sahnesi gerçek hayatta yaşanıyordu. Otoyolda park halinde duran Slovakyalı tavukçuluk firmasına ait Macaristan plakalı kamyonetin kasası açılınca, havasızlık ve susuzluktan boğularak ölmüş 71 göçmenin cesedi ortalığa saçılıverdi. Almanya Şansölyesi Merkel, katıldığı bir zirvede bu olaydan kendisinin ve diğer liderlerin sarsıldığını dile getiririrken, 11 ve 25 Ağustos'ta 50, 15 Ağustos'ta 49, 27 Ağustos'ta 160 göçmenin cansız bedeni Libya ile İtalya arasındaki sularda yüzmekteydi. Kayıp sayısı 450'nin üzerindeydi.

 

 

 

Yunan sahil güvenlik botlarının batırdığı göçmen teknelerinin haberleri Ağustos ayında da gelmeye devam etti. Yunan askeri gemileri tarafından zıpkınlanan ucuz mülteci botlarındaki insanları Türk balıkçı ve sahil güvenlik gemileri kurtarmaktaydı.

 

 

 

Göçmen akını yüzünden Makedonya'da olağanüstü hal ilan ediliyor, Macaristan kendi sınırlarına tel örgü çekmeye devam ediyordu. ABD 2015'te bin ila iki bin arasında Suriyeli mülteciyi kabul etmeyi planladığını açıklamasından iki hafta sonra sadece Çorum'da 3 bin 756 göçmenin yaşadığının ortaya çıkması, medeniyetin medeniyet kıstasının göçmenlere kucak açmakla ölçülmediğini gösterir gibiydi. Ağustos ayında Türkiye İçişleri Bakanlığı 81 ilde 1 milyon 905 bin 984 kayıtlı Suriyeli olduğunu açıkladı. Merkel haklıydı: Herkesi sarsan bir yolculuktu göçmenlerinki. Ne var ki, sarsılmak da bir işe yaramıyordu.

 

Mültecilerin geldiği ülkelerde de ilkler yaşanmaktaydı. İlk kez İncirlik üssünden kalkan ABD uçakları Suriye'yi vuruyor, Türkiye IŞİD karşıtı koalisyonun hava saldırılarına dahil oluyor, dört yıldır süren savaşta ilk hardal gazının IŞİD'in Halep'in kuzeyine yaptığı saldırılarda kullanıldığı iddia ediliyordu. Suriye İnsan Hakları Örgütü, 2 yıl önce Guta'daki saldırıdan sonra bu savaşta daha 125 kez kimyasal silah kullanıldığını açıkladı.

 

Rusya'dan gelen yeni teslimatla birlikte 6 mig-31 uçağını da bünyesine katan Suriye hava kuvvetleri, Ağustos ayında da pazar yerlerinde insanları bombalamaya devam etti.

 

Batı Şeria'da Yahudi yerleşimcilerin bir Filistinli evini kundaklayarak 18 aylık Ali ile birlikte annesini ve babasını diri diri yakarak öldürmesi büyük tepki uyandırdı. İbranice 'intikam' sloganları atılmış, kundaklanan evin yakınındaki duvarlara da aynı ifade kazınmıştı.

 

Yılın son günlerinde bu saldırıyı gerçekleştiren İsrailli illegal yerleşimcilerin küçük Ali’nin fotoğrafını bıçaklayarak dans ettikleri görüntüler ortaya çıkacaktı.

 

Bu arada Suudi Arabistan, Yemen'de içindeki işçilerle birlikte fabrikaları da vurmaya başladı, Yemen sınırına yakın Şii camilerinde de bombalar patlamaya devam etti.

 

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak’ta Kandil Dağı yakınlarında Zergele köyüne yaptığı bombardımanda 10 sivilin öldüğü haberi Dışişleri Bakanlığı tarafından üzüntüyle karşılandı ve iddiaların araştırılacağı ifade edildi.

 

Türkiye’de de savaş şiddetleniyordu. Karakollara intihar saldırıları düzenleniyor, metropollerde şüpheli paketlerden bombalar çıkıyor, ileride sokağa çıkma yasağına evrilecek özel güvenlik bölgeleri ilan ediliyordu. İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Silopi'de keskin nişancıların evleri ve yurttaşları hedef alarak ateş açtığını söylüyordu.

 

 

 

10 Ağustos gecesi Muş’un Varto ilçesinde çıkan çatışmada hayatını kaybeden PKK’lı bir kadının cesedinin güvenlik güçleri tarafından çıplak teşhir edilmesi üzerine soruşturma açıldı. Ne var ki, soruşturma konusu, Kevser Ertürk isimli militanın çıplak teşhir edilmesiyle bir “savaş suçu” suç işlenip işlenmediği değil, fotoğrafların internete sızdırılmasıydı.

 

Ağustos’ta ihlal ve soruşturmaların sonu gelmiyor gibiydi. Yüksekova'da gözaltına alınan inşaat işçilerinin ters kelepçe ile yere yatırılarak, özel harekât polisi olduğu iddia edilen şahıslarca tehdit edildiğini gösteren video görüntüleri hakkında da soruşturmalar açıldı.

 

Diyarbakır’da 'özerklik ilanı’ ile ilgili basın açıklamasına katılan Sur ilçesi Belediye Eş Başkanları Seyit Narin ile Fatma Şık Barut ve Silvan Belediye Başkanı Yüksel Bodakçı, haklarında açılan soruşturma kapsamında tutuklandılar. Ağustos ayında özyönetim ilan edilen bölge sayısı 16'ya yükseldi.

 

 

 

Kardeşini PKK saldırısında kaybeden Yarbay Mehmet Alkan'ın, cenaze töreninde söyledikleri günler boyunca tartışıldı. Alkan, kaybettiği kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan'ın cenaze töreninde soruyordu: "Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar 'çözüm' diyenler ne oldu da 'sonuna kadar savaş' diyor?" Yarbay Alkan'a da soruşturma açıldı. 

 

Soruşturma sonunda uyarı cezası alan Yarbay Alkan'ın cenaze töreninde "Sırça saraylarda 30 tane korumayla gezip zırhlı arabalara binip de 'Şehit olmak istiyorum' diye bir şey yok" diyerek hatırlattığı yetkili, Enerji Bakan'ı Taner Yıldız'dı.

 

Siirt’te şehit düşen Jandarma Çavuş Bahadır Aydın'ın cenaze töreninde vatandaşlar tarafından protesto edilen, üzerine pet şişe ve bozuk para atılan yetkili ise, sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'ydu.

 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır'da bir araya gelen Doğu ve Güneydoğu'dan 640 kurum ve kuruluş temsilcisi ve âkil insanlar heyeti ateşkes isteyince bu talebi, "'Ateşkes' diye bir söz, Türkiye Cumhuriyeti’ne, devletine ve milletine açık hakarettir" diye nitelendiren isim de AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu'ydu.

 

Muhtarlara "hangi evde kim olduğunu bildirin" çağrısı yaptığı sırada sözü, idam isteyen muhtarlar tarafından kesilen yetkili de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dı.

 

Koalisyon görüşmelerinden sonuç alınamadı. Erdoğan "Beştepe’nin adresini bilmeyenlerle de bizim vakit geçirecek bir zamanımız yok" diyerek erken seçimin startını vermiş oldu.

 

Seçime giderken oluşturulan geçici kabineye CHP katılmadı, MHP Tuğrul Türkeş ile, HDP de Levent Tüzel ile birer fire verince “fireli” erken seçim hazırlıklarına başlanmış oldu.