12 Mayıs tarihli Açık Gazete’nin Ufuk Turu köşesinde Ahmet İnsel ile İsrail’de kurulan yeni hükümet ve Batı dünyasında yaygınlaşmakta olan temel gelir uygulamaları konuşuldu.
Ahmet İnsel ilk olarak, İsrail’de son bir yılda üç kez tekrarlanan seçimlerin ardından yeni kurulan koalisyon hükümetinin içeriğini ve yeni hükümete daha ilk günden açılan davayı anlattı. Yeni kurulan hükümete karşı içerisinde milletvekillerinin, STK temsilcilerinin ve avukatların bulunduğu bir grup tarafından Yüksek Mahkeme’ye dava başvurusu yapılmış. İsrail’de bir Anayasa bulunmadığını, temel kanunların olduğunu ve bu temel kanunlara uyulup uyulmadığını denetleyen bir Yüksek Mahkeme’nin olduğunu, dolayısıyla da Yüksek Mahkeme’nin aynı anda hem Anayasa Mahkemesi’nin hem de Yargıtay’ın görevlerini üstlendiğini belirtti İnsel.
11 kişiden oluşan Yüksek Mahkeme’nin, 7 Mayıs’ta, oybirliği ile Başbakan Netanyahu’nun hükümeti kurmasına engel teşkil edebilecek bir durum bulunmadığına karar verdiğini ancak kararın içerisinde “Vardığımız bu sonuç başbakana yöneltilen suçların vahametini hiçbir şekilde azaltmaz” ibaresinin de yer aldığını belirtti. İnsel “Mahkeme, hakkında yolsuzluk davası açılmış durumda olan ama davası ertelenmiş olan Netanyahu’nun hükümet kurabileceğini onaylamış durumda. Bu, masumiyet karinesinin en basit işleyişi ama bu açıklamada, kararın suçlamaları hafifletmediğinin belirtilmesi de önemli” dedi. İnsel, salgın nedeniyle ertelenen davanın mahkemeler açıldıktan sonra başbakanı rüşvet ve yolsuzluk gibi çok ağır suçlamalarla yargılayabileceğini söyledi. Öte yandan daha önce başbakanlığı yürüttüğü sırada benzer suçlarla yargılanan hiç kimseyi hatırlamadığını da sözlerine ekledi İnsel. Koalisyon anlaşmasına göre, 18 ay sonra Netanyahu’nun Başbakanlığı ortağı Gantz’a devretmesi gerektiğini de hatırlattı.
İsrail’in en önemli sınavının Batı Şeria’da ilhak yapıp yapmayacağı olacağını söyleyen Ahmet İnsel, yeni hükümete İşçi Partisi’nin de destek verdiğini ve bu Ulusal Birlik koalisyonunun Batı Şeria konusunda atacağı adımların bütün bölgeyi etkileyeceğini belirtti.
İsrail’den sonra Batı’da giderek yaygınlaşan asgari gelir ya da temel gelir uygulamalarından bahsetti İnsel. Birçok ülkede geçici olarak halka verilen ekonomik desteklerin kalıcı olma fikrinin yayıldığını söyledi. Bunun, asgari gelir güvencesi olarak tanımlanabileceğini belirtti. Bu uygulamalara Fransa’da Asgari Gelir (minimum wage) dendiğini ama başka ülkelerde temel gelir veya yurttaşlık geliri de dendiğini hatırlattı ve kendisinin yurttaşlık geliri kavramını Fransa’da ilk kez 1986’da kullandığını söyledi.
İtalya’da, Lig Partisi’nin de olduğu koalisyonunun geçen yıl yurttaşlık geliri uygulamasına geçmeye çalıştığını ama bu desteğin sürekli olarak değil 18 ay boyunca 780 avroya kadar bir desteği kapsadığını anlattı. Bu ekonomik desteğin koşullu bir destek olduğunu da vurguladı İnsel. Destek alacak kişinin son 6 ayda yeni bir araba almamış olması ve yazlık ev ya da tekne-yat sahibi olmaması, bankada 6 bin avrodan fazla parasının olmaması koşullarını taşıması gerektiğini söyledi. İnsel, bu girişimin bir yasa tasarısı olarak kaldığını, hükümetin düşmesi sonucu yasalaşamadığını söyledi. Geçen yıl bu tasarıyı sunan çalışma bakanının (Beş Yıldız Partisi başkanı aynı zamanda) şu an başbakan konumunda olduğunu vurguladı.
İspanya’da ise Podemos ve Sosyalist Parti’nin kurduğu sol koalisyonun şimdilik 3 ay süreyle 500 avro gelir desteği uygulamasına gittiğini ama bunu süreklileştirmeyi konuştuğunu anlattı İnsel. İspanya’da asgari ücretin birkaç ay önce 1050 avroya çıkarıldığını dolayısıyla yurttaşlık gelirinin asgari ücretin yarısına denk geldiği, bunun da işsizler ve düşük gelirli kesimler açısından önemli bir destek olduğunu söyledi. Bu desteğin bazı sınırları olduğunu da anlattı İnsel. Örneğin aynı hanede yaşayan insan sayısına göre desteğin miktarının değiştiğini açıkladı. Hane içerisinde destek alan kişi sayısı arttıkça kişi başına verilen ekonomik destek miktarı azalıyormuş.
Ahmet İnsel, ABD’de de benzer bir uygulamaya gidildiğini ama orada kişilere değil hanelere, üstelik yıllık geliri 70 bin doların altında olan hanelere bin 200 dolar gelir desteği verildiğini söyledi.
Kişilere veya hanelere verilen karşılıksız ekonomik destek uygulamalarının çok sayıda ülkede uygulamaya konduğunu belirtti İnsel. Bu desteğin, “Aslında kolektif bir şekilde üretilen artı değere çok küçük bir azınlığın el koyması sonucu oluşan sorunlara yanıt olarak ortaya çıktığını” söyledi. Temel gelirin sol açısından en önemli noktasının sermayeye karşı zayıf durumda olan işçilere direnebilme kapasitesi yaratması olduğunu belirtti. Temel gelir fikrinin arkasında yatan bir önemli nedenin daha olduğunu anlattı: “Liberal ideoloji bize ekonomideki gelirlerin bize insanların bireysel verimlilikleriyle bağlantılı olduğunu iddia eder. Yani nüfusun yüzde birini oluşturan ama ulusal gelirin yüzde 30’unu alan kesimin iddiası “benim verimliliğimin karşılığı bu” şeklindedir. Yani ayda 1 milyon dolar alan patronun geliri, onun şahsi verimliliği olarak algılanıyor. Oysa o gelir, onun şahsi verimliliği değil. Ortak bir verimlilik söz konusu. O işçiler işe gelmeseler, belediye işçilerin gelebilmesi için toplu ulaşım yatırımı yapmasa, elektrikler çalışmasa böyle bir kâr olamaz.” İnsel, temel gelir uygulamasını bu ortak üretime gelirde de ortak olma durumu olarak açıkladı. “İktisadi faaliyetin, bir ortaklığa, müşterekliğe dayandığının ifadesidir” dedi.