Sol partilerin toparlayıcı gücü “yeşil hareket”: Macron, iklim konvansiyonunun taleplerini kabul etti

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel Polonya, Sırbistan ve Fransa’daki seçimlere değinirken Avrupa’nın Doğu Türkistan’daki Uygurlara yapılan uygulamalarla ilgili Çin’i uyarmaya hazırlandığı ittifaktan da söz etti.

(30 Haziran 2020 tarihinde Açık Gazete içindeki Ufuk Turu programında yayınlanmıştır.)

Ahmet İnsel’le Ufuk Turu’nun bu haftaki ilk gündem maddesi Polonya’da gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçimleriydi. 

İnsel, seçim sürecini şöyle değerlendirdi: “Birinci turu gerçekleşen seçimlerde; 2016 yılında muhafazakâr kesimden cumhurbaşkanı seçilmiş Andrzej Duda ve karşısında ise Varşova Belediye Başkanı Rafal Trzaskowski yer almaktaydı. Geçmiş yayınlarda belirttiğim, ikinci turda adaylar arasındaki oy farkının oldukça az olacağı öngörüsü kısmen doğrulandı. 2016 yılında da seçimin ilk turundan galip çıkamayan Andrzej Duda, bu seçimde de aynı performansı sergiledi. Fakat bu seçimde Varşova Belediye Başkanı Rafal Trzaskowski’nin kendisine oy vermeyen seçmenlerden, ikinci turda oy alma ihtimali daha yüksekti. Duda, Polonya’nın on altı bölgesinin on ikisinde birinci gelerek seçilme şansının yüksek olduğunu gösteriyor. 

Seçime katılım oranı yüzde 64 ve bu oran Polonya için oldukça yüksek. Polonyalı seçmenler Covid-19 tehdidine rağmen sandığa gitti. 12 Temmuz’da gerçekleşecek ikinci turda katılımın artmasını bekleniyor. Hukuk ve Adalet Partisi adayı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan Andrzej Duda’nın oylarının yüksek olmasındaki en önemli etken, Duda’nın aday gösterildiği partinin muhafazakâr ve milliyetçi olmasının yanı sıra çok da neoliberal bir kimliği olmaması. Hukuk ve Adalet Partisi daha çok taşranın, dar gelirli ailelerin desteklediği bir kırsal bölge partisi. Partinin halktan gördüğü bu destek, Polonya’nın 90 sonrası şok neoliberal yaklaşımına bir tepkiyi de ifade ediyor. Aile, okul, yaşlılara ilaç, emeklilere ekstra maaş desteği ve 26 yaş altı için ciddi vergi indirimleri gibi sosyal politika önlemleri ile Hukuk ve Adalet Partisi; muhafazakâr, milliyetçi, aşırı otoriter ama neoliberal değil. Aşırı sağ olarak tanımlansa da klasik aşırı sağ programlarından daha farklı bir milliyetçi/ulusalcı korumacı politikalar benimsiyor. İlerleyen günlerde gerçekleştireceğimiz çalışmalarda bu profili, “Nasyonel Kapitalist Otoriterizm” olarak tanımlamak doğru olacak.” 

BBC’de yer alan habere göre söz konusu seçimler boyunca Duda’nın antisemit bir alt tutuma sahip olduğu iddia edilmekte. Bu iddia doğrultusunda İnsel; Polonya’da Antisemitizm’in Almanya’dan bile güçlü bir yere sahip olduğunu ifade etti. 

Sırbistan’ta seçimin galibi Vucic

İnsel’in bir diğer gündem maddesi ise haziran ayında Sırbistan’da gerçekleşen ve Sırp İlerleme Partisi (SNS) milliyetçi adayı Aleksandar Vucic’in kazandığı seçimlerdi. İnsel geçtiğimiz haftalarda; Vucic’in cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasının Kosova Görüşmeleri’ni başlatabileceğini ve Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi ile Vucic’in ABD Başkanı Trump ile üçlü bir görüşme yapabileceklerini dile getirmişti. Ancak bu görüşme; Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemiş olmak nedeniyle soruşturma açıldığının belirtilmesi üzerine gerçekleşmedi. Bu sebeple Sırbistan, Kosova ve ABD arasındaki bu üçlü görüşme planları askıya alındı. İnsel, söz konusu durumda Cumhurbaşkanı Thaçi ve Kosova Kurtuluş Ordusu İstihbarat Şefi Kadri Veseli’nin savaş suçu ve insanlığa karşı suç iddialarıyla soruşturmaya tabi tutulacaklarını dile getirdi. 

Ahmet İnsel’in bu haftaki Ufuk Turu’ndaki bir diğer gündem maddesi; 5 Haziran’da on beş ülkenin milletvekili ve senatörlerinin katıldığı, Çin konusunda Parlamentolar Arası İttifakı adından bir platformun kurulduğu görüşmeydi. İnsel’in; Avrupa ülkelerinin parlamentolarından, G7 Ülkeleri’nin parlamentolarından, AB üyesi birkaç ülkenin parlamentosundan ve daha çok büyük, oturmuş patilerin milletvekilleri ve senatörlerinden oluşan bir platform olduğunu ve yüz civarında üyesi olduğunu belirttiği bu ittifak, ilk eylemlerini 30 Temmuz’da duyuracaklarını açıklamıştı. İnsel, bu eylemin; Doğu Türkistan’da Uygurlara yapılan zulmün dile getirilmesi, hükümetlerin bu konuyla yakından ilgilenmelerini ve Çin’e bu konuda uyarıda bulunmalarını sağlamak olduğunu belirtti. 

Aynı zamanda 2015 yılından beri, bölgedeki Uygurlara nüfus planlaması kapsamında zorunlu doğum kontrolü ve kısırlaştırma uygulandığını ifade eden İnsel, Çin konusunda Parlamentolar Arası İttifakı’nın bu durumun soykırım ve insanlığa karşı suç olup olmadığının araştırılmasını talebinde bulunduğunu belirtti. İnsel’in ifadelerine göre son yıllarda Çin’in dayattığı politikalar sonucu bölgeden ayrılan Uygurlarla da beraber ciddi bir nüfus düşüşü gözlenmekte. 

Fransa’da belediye seçimleri yapıldı

Fransa’da belediye seçimlerinin ilk turu mart ayında gerçekleştirilmiş ancak Covid-19 önlemleri kapsamında ikinci tur askıya alınmıştı. Üç ay sonra Fransa’da belediye seçimlerinin ikinci turu gerçekleşti. İnsel, karantinada geçen üç ayın seçimin seyrini değiştirdiğini dile getirdi. Birinci turda da öne çıkan yeşil harekete mensup partinin, farklı bölgelerdeki farklı koalisyonlarla ciddi başarı elde ettiğini belirten İnsel, katılımın yüzde 40’ın altında olmasının da sonuçta belirleyici olduğunu ifade etti. 

İnsel; gelecek ile alakalı öngörüde bulunmadan önce Fransa’nın yaşadığı bu olağanüstü durumun unutulmaması gerektiğini, normalde bir cumhurbaşkanlığı seçiminde minimum yüzde 70 barajında olan katılımın yüzde 40’larda seyretmesi halinin göz ardı edilmesinin ve 2022 yılı seçimleri için bu hataya düşerek tahminde bulunmanın çok büyük yanılgılara yol açabileceğini dile getirdi.  

Yeşil hareketin artık sol partilerin toparlayıcı gücü olduğunu da görmezden gelmemek gerektiğini belirten İnsel, bir yıl önce Sarı Yelekliler Hareketi’nin akabinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un başlattığı ve iklim değişikliği mücadelesini ön planda tutan yüz elli kişilik konvansiyona rağmen toplumsal militan bir örgüt tabanı olmadığı için Macron’un partisinin hüsrana uğradığını ve temsil gücü olmadığını gözler önüne serdiğini de ifade etti. Buna rağmen Macron’un seçimler öncesinde yüz elli kişilik konvansiyonun kendisine sunduğu yüz elliye yakın maddelerin neredeyse hepsini kabul ettiğini ifade eden İnsel, Macron’un yalnızca üç şu maddeyi kabul etmediğini belirtti: Otoyollarda hızın saatte 130 kilometreden 110 kilometreye indirilmesi (Macron bu talebi, tüm paketin odak noktasını değiştirebileceği ve çok fazla itiraz gelebileceği ihtimaliyle reddetti); 10 Milyon avrodan fazla kâr dağıtan şirketlerden yüzde 4, 10 Milyon avrodan az kâr dağıtan şirketlerden ise yüzde 2 vergi alınması; Fransa Anayasası’nın başlangıcına Fransa halkının insan haklarına bağlı olduğunun ve bu bağlamda sahip olunan hak ve özgürlüklerin çevreye zarar veremeyeceğinin belirtildiği bir giriş eklenmesi. İnsel, Macron’un bu maddeyi de “İnsan haklarının ve temel hak ve özgürlüklerinin, doğa haklarının altında yer almasının bu anlayışlara aykırı olacağını ve bu kavramların birbirlerinin önüne geçmesinin karmaşa doğuracağını” ifade ederek reddettiğini belirtti.