Bu haftaki Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel Fransa’nın Pasifik Okyanusu eski kolonilerinden Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık referandumunu, Kırgızistan’daki isyanı, İsviçre’deki 5 sorulu referandumu ve son olarak Ermenistan-Azerbaycan savaşına dair yorumunu anlattı.
Ahmet İnsel: Fransa’nın Pasifik Okyanusu’ndaki eski kolonilerinden Yeni Kaledonya 1980’lerde iç savaşın eşiğine gelmişti. Yerliler (Kanak) ile oraya 19. yüzyılda yollanmış suçlular arasında bağımsızlık için bir iç savaş başlamıştı. Bağımsızlık taraftarı olan Jean-Marie Tjibaou, Fransa’ya bağlanma taraftarı olan liderle oturup bir anlaşma yaptılar. 1988’de Matignon Anlaşması imzalandı. Anlaşma on yıl içerisinde bağımsızlık konusunda bir referandum yapılmasını, Yeni Kaledonya’ya Fransız devletinin yardımıyla özerkliğinin sürekli arttırılmasını ve hem Kanak halkının hem de oraya yerleşmiş olan Avrupalı beyazların Kaledonya’nın ortak halkı kabul edilmesini öngörüyordu. Jean-Marie Tjibaou tam bağımsızlığın mümkün olmadığını, durumun kanlı bir savaşa dönüşeceğini gördüğü için bu anlaşmayı kabul etmişti. Anlaşma Kaledonya’da bir süreliğine sakinliği sağladı. Ancak anlaşmadan bir sene sonra bir bağımsızlık militanı, Jean- Marie Tjibaou’yu bağımsızlık fikrine ihanet ettiğini düşündüğü için öldürdü. Bu, Kanak iç savaşının son katliamı oldu. 1998’de Nouméa Marie Antlaşması imzalandı. Anlaşma referandumla kabul edilirse özerk bir meclis kurulacak; Fransız devletinin bazı yetkileri bu bölgeye aktarılacak; savunma, adalet, ekonomi dışındaki yetkiler Kaledonya meclisine aktarılacak. Meclis böylece bölgesel yasalar çıkartma yetkisine sahip olacak.
Ömer Madra: Yeni Kaledonya (Nouvelle-Calédonie), Melanezya ada öbeği içerisinde, Büyük Okyanus'un güneydoğusunda yer alan, özel bir statü ile Fransa'ya bağlı bir bölge. Nüfusu 285 bin civarında.
Aİ:Nouméa Antlaşması’ndaki tartışmalardan bir tanesi kim oy verecek konusu. Kanaklar adaya sonradan gelmiş olan beyazların referandumda oy vermelerine karşı çıkıyordu. En sonunda 94’ten önce adaya yerleşenlerin oy vermesi konusunda anlaşmaya varıldı. Bu durum, oy verme hakkında sahip olanların yüzde 17’sinine oy verme hakkı tanımıyor. Nouméa Antlaşması 1998’de kabul edildi. Bu anlaşma 20 sene sonra bağımsızlık için bir referandum yapılmasını öngörüyordu. Eğer referandumda bağımsızlık isteği çıkmazsa bağımsızlık taraftarları her 2 yılda bir, toplamda 3 defa yeni bir referandum yapma hakkına sahipler. Referandumlarda hem 2018’de hem de 2020’de bağımsızlık isteği kabul edilmedi. Büyük ihtimalle 2022’de bir referandum daha yapılacak. Bu süreç iki grubun birbirine siyasal entegrasyonu da sağlıyor bir yandan. Bu durum dünyada örneğine pek rastlamadığımız bir vaka. Nouméa Antlaşması’na göre, bağımsızlık olması durumunda Fransız devletinin yeni kurulacak devletle işbirliği yapması öngörülüyor. Kanaklar’ın yoğun olduğu bölgelerde çok daha fazla. Avrupa kökenlilerin olduğu bölgelerde bağımsızlık isteği oranı daha az. Önemli olan 1984-1988 arasındaki iç savaşın durmuş olması. Bu barışın bedelini hayatıyla ödeyen Kanak lideri Jean-Marie Tjibaou da burada saygıyla analım. Kendisi beş-altı tane Kanak örgütünü birleştirerek Kanak ve Sosyalist Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni kurmuştu. Ve bugün hâlâ ılımlı bir biçimde seçimler yoluyla demokrasi yöntemiyle ve karşılıklı görüşme kapısını sürekli açık bırakarak bağımsızlık talebini gündemde tutmaya devam ediyorlar. Diğer taraftan da beyazlar da Jean-Marie Tjibaou’yu saygıyla anıyorlar. Fransız devletinin yaptığı iki anlaşma da başbakanların sosyalist olduğu dönemlere denk geldi. Bunun da rastlantısal olduğunu düşünmüyorum.
İkinci konumuz Kırgızistan. Kırgızistan’da geçtiğimiz pazar seçimler oldu ve seçim sonuçlarına göre 16 partiden sadece 4’ü barajı geçebildi. Barajı geçemeyen partilerin taraftarları pazar akşamından itibaren başkentte parlamento binası önünde toplanıp protesto gösterilerine başlamışlardı. Başlangıçta barışçıl gösterilerdi ancak akşam parlamento binasını işgal ettiler. Bazı gözlemciler Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov’un odasının işgal edildiğini söylediler. Bazı göstericilerin de yolsuzluktan tutuklu bulunan eski Cumhurbaşkanı Atambayev’in kaldığı yere gidip onu serbest bıraktıkları iddia ediliyor. Tam doğrulanmış bir bilgi değil. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı’nın temsilcilerinin ifadelerine göre seçimler aslında oldukça düzgün bir şekilde yapılmış. Fakat salgın nedeniyle alınan önlemler yüzünden bazı seçmenlerin parayla satın alındıkları iddiasını veya bazı düzensizliklerin olduğunu kabul ediyorlar. Muhalefet de oyların parayla satın alınmış olma ihtimalini gündeme getiriyor. Bu yüzden seçimlerin iptal edilmesini talep ediyor. Barajı geçen iki partinin başkana yakın olduğu söyleniyor. Anayasanın öngördüğü bir önlem var Kırgızistan’da: Bir parti ne kadar oy alırsa alsın 120 milletvekilinin olduğu parlamentoda en fazla 65 milletvekiline sahip olabilir. Bu, demokratik çoğulculuğu güvence altına almak için getirilmiş bir önlem olarak tanımlanıyor. Demokratik temsil açısından tartışmalı bir önlem aslında ama 2015’te getirilmiş Kırgızistan seçim sisteminin birkaç başka önlemi daha var. Örneğin her aday parti listesinde en az yüzde 30 kadın aday, en az yüzde 15’i 30 yaşından genç aday, listenin en yüzde 15’i etnik azınlıkların temsilcileri ve en az 2 engelli olması gerekiyor. Yani toplumsal çeşitliliği zorunlu kılıyor. Cumhurbaşkanı dün akşam 16 partinin temsilcilerini bugün (salı günü) toplantıya çağırdı. Partisinden 45 milletvekili çıkaran partinin başkanı da gerekirse seçimleri yeniden yapabiliriz şeklinde yatıştırıcı bir konuşma yaptı. Belki seçimler yenilenir ya da başka önlemler alınır. Ama Kırgızistan bütün Orta Asya diktatörlükleri içinde demokratik yönetim tarzı açısından göreli bir istisna teşkil ediyor. Elbette yolsuzluk ve otoriter eğilimler de var ama çoğulculuğu büyük ölçüde koruyan bir ülke. Bunu sağlayan en büyük olgu da doğal kaynaklarının olmaması. Bu ülkeler arasında en yoksulu da aynı zamanda.
Özdeş Özbay: Al Jazeera’da şöyle bir bilgi vardı: Bu 4 parti de Rusya’yla yakın ilişkiler yanlısı. Muhalefet ile Rusya konusunda temel bir uzlaşmazlık söz konusu değil anladığımız kadarıyla.
Aİ: Hayır, değil. Cumhurbaşkanı da Rusya ile var olan ilişkileri devam ettirme taraftarı. Rusya’dan uzaklaşıp Avrupa ya da Amerika’ya yakınlaşalım tartışması değil bu. Daha çok yolsuzluk ve özellikle seçim yolsuzluğuna tepki. Daha önce Kırgızistan’da yolsuzluktan dolayı iki defa isyan oldu ve iktidar değişti 2010 ve 2015’te. Bu yüzden de büyük bir şiddet kullanılmadı. Bildiğim kadarıyla bu olaylar sırasında ölen olmadı.
Üçüncü konumuz İsviçre. 27 Eylül’de beş konu hakkında halk oylaması yapıldı. Katılımın yüzde 59 olduğu bu halk oylamasında seçmenlerin görüşüne sunulan konulardan biri “ılımlı göçmen kabulü” önerisi. Yani İsviçre’ye gelip yerleşen kişilerin sayısının sınırlandırılması. Irkçı-sağcı partinin bu önerisinden oylamada hayır çıktı. Ama yeni savaş uçakları alımı konusunda ise evet çıktı. Gelir kaybını telafi edici yardımlar adı altında anne veya babaların çocuklarına bakmak için bir süreliğine çalışmama önerisi de kabul edildi. Av ve yabani hayvanlar ile memeli kuşların korunması için yasaya ise hayır dediler. Böyle ülkelerde federal kararlar referanduma sunuluyor ve sonuçlar da baştan belirgin olmuyor.
Son olarak da Ermenistan-Azerbaycan arasındaki çatışma giderek daha da genelleşiyor. Artık karşılıklı olarak büyük kentleri bombalamaya başladılar. Bu durum savaşın kalıcı olabilme ihtimalini gündeme getiriyor. İki ülke arasında doğrudan çatışma ihtimali de gündeme gelmeye başladı. Azerbaycan tarafında Suriye’den gelmiş paralı askerlerin varlıkları kesinleşti ancak sayıları muhtelif. Ermenistan tarafından bu durum Müslüman-Hıristiyan çatışmasının başlangıcı olarak algılanıyor. Rusya’nın hâlâ bekle-gör politikası izlediğini görüyoruz. Ermenistan Azerbaycan’a göre daha demokratik. Putin zihniyet olarak Aliyev’e çok daha yakın Paşinyan’a nazaran, bu yüzden Ermenistan’ın daha zayıflamış bir şekilde anlaşma mamasına oturması Rusya’nın varlığını daha fazla tescil edilecektir. Belki Rusya bu sayede Azerbaycan’ın yeniden kazandığı topraklarda barış gücü altında askeri üs kurarak durumu Azerbaycan’a kabul ettirebilir. Lavrov planı da bu zaten.
Angela Merkel Avrupa Konseyi sonrasında yaptırımlar konusu gündeme geldiğinde “Belarus’a AB’nin yaptırımlar yapması Belarus’daki demokratik muhalefetin güçlenmesini sağlamak için gereklidir.” dedi. Demek ki Türkiye’deki muhalefetin güçlenmesinin gerekli olmadığı için Türkiye’ye yaptırım uygulanmıyor!