“Burkino Faso’da durum vahim”: Ülkede yaşanmış en büyük katliamda 160 kişi öldü

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel; Burkino Faso’daki saldırı, Mali’deki askeri darbe, İsrail’deki koailasyon kurma çabaları ve Peru ile Meksika’daki seçimleri hakkında görüşlerini aktardı.

Ahmet İnsel Ufuk Turu’na bu hafta Burkina Faso’daki terör saldırısını gündemine alarak başladı. Burkina Faso’nun kuzeydoğusunda cumayı cumartesiye bağlayan gece sabaha karşı, bölgedeki beş bin nüfuslu bir kasaba olan Solhan'a gelen ve cihatçı olduğu iddia edilen bir grubun, 20’den fazlası çocuk olmak üzere 160 kişiyi öldürdüğünü ve mağazaları yağmaladığını aktardı. İnsel; bölgede, biri El Kaide’ye bağlı Müslümanlar ve İslam’ı Destekleme Grubu ile DAEŞ’e bağlı Büyük Sahra’da İslam Devleti Örgütü olmak üzere iki tane cihatçı teşkilat olması sebebiyle saldırının arkasında hangi gücün olduğunun tam bilinmediğini aktardı. İnsel, 2015’ten bu yana bölgede cihatçı hareketlilik olduğunu  ve hedeflerinde birinci olarak 2019’dan bu yana bölgede görev alan ve Türkiye'deki köy korucularına benzeyen ‘gönüllü yurt muhafızları’nın olduğunu ancak buna karşılık öldürülenlerin dörtte üçünün orada yaşayan köylüler olduğunu aktardı. İkinci hedeflerinin ise söz konusu kasabanın hemen yakınındaki altın madeni ve altın madeninin yarattığı imkanlar olduğunu, keza altın madeninin de basıldığını ve oradaki birçok insanın da öldürüldüğünü ekledi. İnsel durumun vehametini, “Burkina Faso’daki durum hakikaten son derece vahim: 160 kişi. Bu, 2015'ten beri bu ülkede yaşanmış olan en büyük katliam aynı zamanda” diyerek ifade etti. Katliamdan sonra katliamın gerçekleştiği köyden herkesin bölgedeki 15-20 km ötedeki daha büyük bir bölge eyalet merkezine sığındıklarını bu sebeple bölge eyalet merkezinde de sığınanların ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yetersizlik oluştuğu aktarıldı.

Diğer taraftan Burkina Faso‘nun komşusu Mali‘de de dokuz ay içerisinde ikinci askeri darbenin gerçekleştiğini ve bu ikinci askeri darbenin sonunda pazartesi günü darbeci Albay Assimi Goita’nın Cumhurbaşkanı ilan edildiğini ve hemen ardından 2020’de yapılması gereken seçimlerde muhalefet liderliğini yapmış olan 5 Haziran Hareketi’nin liderini, Başbakan olarak atadığını aktardı. Afrika Birliği Örgütü’nün Mali’de üst üste gerçekleşen bu darbeler gerekçesi ile yaptırım kararları aldığını, ABD’nin de tepki olarak Mali'nin kuzeyindeki cihatçı ve ayrılıkçı olduğu iddia edilen güçlere karşı yürütülen askeri operasyon desteğini geri çekeceğini ilan ettiğini, diğer taraftan Birleşmiş Milletler’de de bu askeri darbenin eleştirildiğini aktardı. Gelen tüm bu sert tepkilere rağmen yeni Cumhurbaşkanı Assimi Goita’nın öngörülen tarih olan 2023’te seçimleri temiz ve açık bir şekilde yapacaklarını duyurduğunu söyledi. 

İkinci bir durak olarak İsrail’i gündeme alan İnsel; İsrail’de üst üste dört kez yapılan seçimlerin sağlam koalisyonların kurulamaması ile sonuçlandığını ve artık siyasetin “Netanyahu gitsin mi kalsın mı?” noktasında bir karar aşamasında olduğunu aktardı. Son seçimlerde Netanyahu’nun birinci parti olduğunu; fakat 61 milletvekili gerektiren çoğunluğu müttefikleri ile sağlayamadığını, artık müttefiklerinin de Netanyahu’nun başbakan olma çabasının ardında yatan yolsuzluk davalarını erteletme stratejisinin esiri olmak istemediklerini ancak bir türlü alternatif bir muhalefet de oluşturamadıklarını hatırlattıktan sonra, geçen çarşamba günü muhalefete verilen ittifak oluşturma süresinin bitimine 32 dakika kala, mecliste yer alan sekiz parti arasında hiç beklenmedik bir ittifak oluştuğunu, Yair Lapid’in yönettiği merkez partinin yanında, aşırı sağcı, kolonileri savunan dinci partinin lideri Naftali Bennett’in bu koalisyonu imzaladığını, İsrailli Müslüman Arapların partisinin de bu koalisyonda yer aldığını ve eğer koalisyon mecliste güvenoyu alabilirse İsrail’de Müslüman bir partiden Bakan çıkmasının ihtimal dahiline girdiğini aktardı. İnsel, bu durumun temel nedeninin yıllarca Netanyahu’nun yanında yer almış olan Naftali Bennett’in saf değiştirmesi olduğunu, koalisyonun ilk başbakanının Naftali Bennett olması konusunda koalisyonda anlaşılmış olduğunu, yine anlaşmaya göre 2023’te de başbakanlığın merkez partinin başkanı olan Yair Lapid’e devredileceğini ekledi. Kolonileştirme politikasına şiddetle karşı çıkan sol Meretz Partisi’nin de bu ittifakın içinde yer aldığını, bir tarafta aşırı sağcı, dinci, kolonileştirme politikası taraftarı partilerin, diğer tarafta aksi politikalar güden partilerin olmasının ve bunların Netanyahu’ya karşı olma bakımından bir araya gelmelerinin çok dikkat çekici ve beklenmedik bir durum olduğunu aktardı. 

Bir diğer gündem olarak İnsel, Türkiye’nin NATO’daki ilginç vetosunu gündeme aldı. Belarus’un sahte bomba ihbarı neticesinde savaş uçakları aracılığıyla bir yolcu uçağını inişe zorlaması sonucunda tanınmış iki muhalif gazetecinin tutuklanması ve uçağın sonrasında Litvanya güzergahına devam etmesine izin verilmesi şeklinde cereyan eden hadisenin Avrupa’da büyük tepki uyandırdığı, Avrupa Birliği ülkeleri ile olayın gerçekleştiği Minsk Havaalanı arasındaki uçuşların askıya alındığı, Rusya’nın ise tersine Belarus’un yanında yer aldığı hatırlatıldı. NATO toplantısında ise, NATO’nun Belarus’u kınama kararının daha fazla yaptırım ve tenkit içermesi ve Belarus’taki diğer benzer tutukluların serbest bırakılması yönünde çağrının da karara eklenmesi yönündeki talebin Türkiye tarafından veto edildiği, bunun da Türkiye’nin Rusya’ya ‘şirin’ görünme çabalarından kaynaklandığı ifade edildi. İnsel, Türkiye'nin Ukrayna'ya silahlı insansız hava araçları vermesinin Rusya’nın tepkisini çektiğini, daha sonra Polonya’ya da bunlardan satılması ve Kırım konusuyla da birlikte, tansiyonun tırmandığı, dolayısıyla Türkiye’nin bu hamlesinin bu tansiyonu düşürmeye yönelik olduğu aktarıldı. 

Diğer taraftan Peru’da yapılan başkanlık seçimlerini masaya yatıran İnsel; ikinci tura kalan iki aday olan; daha radikal solun adayı 51 yaşındaki eski ilkokul öğretmeni ve yoksul kesimin sesi olarak öne çıkan Pedro Castillo ile şu anda 25 yıllık hapis cezasını çekmekte olan eski Peru Başkanı Fujimori’nin kızı Keiko Fujimori’nin çok yakın sonuçlarla yarıştığını,  sandıkların %96’sının açıldığı durumda dahi iki aday arasındaki farkın yalnızca 95.000 oy olduğunu, Pedro Castillo’nun %50,2 Keiko Fujimori’nin ise %49.8 oy oranına sahip olduğunu, yurtdışı oylarının belirleyici olacağını aktardı. Fujimori’nin büyük şehirlerden daha çok oy aldığını, Pedro Castillo’nun ise daha çok yoksul kentlerden oy çıkardığını aktaran İnsel, her iki adayın da seçim sonuçlarını tanıma taahhüdünde bulunduğunu ancak itiraz süreçlerinin yine de belirsiz olduğunu aktardı. İnsel, “Toplumsal, siyasal yarılmanın ifadesi bu Peru'daki seçimler” diyerek Fujimori’nin daha önceden yolsuzluk ve insanlığa karşı suçla yargılandığını da hatırlattı. 

Son olarak Meksika’daki seçimleri gündeme alan İnsel, Meksika gibi büyük bir ülkede Parlamento, Eyalet başkanları ile meclisleri ve Belediye seçimlerinin geçtiğimiz Pazar aynı gün gerçekleştiğini, iktidarda olan Andres Manuel Lopez Obrador'un merkez  sol partisinin seçimlerde, müttefikleri Yeşiller Partisi ve Emekçiler Partisi ile beraber parlamentoda takriben %45 oy oranıyla çoğunluğu koruyacağı düşünülse de daha önceki seçimlerde sahip olduğu 2/3 çoğunluğunu kaybetmiş olduğu, buna karşılık seçimlerde Andres Manuel Lopez Obrador’a karşı olarak çıkan Obrador'un eski partisi Demokratik Devrimci Parti, Meksika’nın eski Kurumsal Devrim Partisi ve sağ partinin oluşturduğu ittifakın da oylarını arttırdığını aktardı. Meksika'da geçen Eylül ayından itibaren başlayan seçim kampanyalarında 91 siyasetçinin uyuşturucu kaçakçılığına dayalı suç örgütleri tarafından öldürüldüğü, bunların 36’sının ise seçimlerde aday olduğunu hatırlatarak; “Durumun ne kadar vahim olduğunu ve insanların nasıl bir şiddet ortamında, siyaset ve gazetecilik yapmak zorunda kaldıklarını anlamak açısından bunları unutmamak gerek” dedi. 

 

(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Merve Avdan’a teşekkür ederiz.)