Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, ilk olarak Gine’deki askeri darbeyi gündemine aldı, ardından da Venezuela, Bulgaristan ve Almanya’daki seçimleri değerlendirip Türkiye’deki anayasa değişikliği gündemine değindi.
Ahmet İnsel bu hafta Ufuk Turu’na Gine’de geçtiğimiz Pazar meydana gelen darbeyi gündemine alarak başladı. İnsel; 3. kez seçilmek için Anayasa değişikliğine giden, tüm protestolara ve ölen onca protestocuya rağmen 2021’de iktidarda kalmayı başaran Cumhurbaşkanı Alpha Conde’nin eskiden Fransız lejyonunda askerlik yapmış olan Özel Kuvvetler komutanı Yarbay Mamady Doumbouya öncülüğündeki Birlik Olma ve Kalkınma Ulusal Komitesi tarafından gözaltına alındığını aktardı. Yarbay Mamady Doumbouya’nın anayasayı ve bütün kurumları askıya aldıklarını, Alpha Conde’nin baskıcı diktatörlük rejimine son vererek daha iyi bir Gine için yola çıktıklarını ifade ettiğini bildirdi. İnsel; Alpha Conde’nin henüz nerede tutulduğunun bilinmediğini, buna ilişkin yalnızca askerlerin arasında oturduğu bir fotoğrafının paylaşıldığını ekledi. Alpha Conde’nin siyasi geçmişini kısaca hatırlatan İnsel; Alpha Conde’nin, Gine 1958’te bağımsızlığını ilan ettikten sonra 2010 yılında demokratik yollarla iktidara gelmiş ilk başkan olduğunu; ondan önce muhalefette uzun yıllar uğraştığını ve bu süreçte diktatör Sékou Touré tarafından yurtdışında iken ölüm cezasına çarptırıldığını; Sékou Touré öldükten sonra Gine’ye dönüp Gine Halkının Birleşmesi Partisi’ni kurduğunu ifade etti. Sonrasında kurduğu bu parti ile 1993’te ve 1998’te seçimlere katıldığını ancak başarılı olamadığını; ardından 5 yıl hapis cezası aldığını ancak uluslararası baskı ile 20 ay sonra serbest bırakıldığını; kendisinden önceki aşırı baskıcı darbe rejiminin ardından 2010’da demokratik yollarla başa gelmesinin çok büyük bir dönüşüm yarattığını ekleyen İnsel; “Acı bir tebessümle söylüyorum ki o zamanlar Batı Afrika’nın Nelson Mandela’sı olarak tanımlanan biriydi Alpha Conde.” dedi. 83 yaşındaki Alpha Conde’nin, özellikle ikinci kez seçilmesinin ardından iktidarda kalma uğruna giderek daha fazla otoriterleştiğini ifade eden İnsel; şimdilik darbeye karşı herhangi bir karşı hareketin oluşmadığını; Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği tarafından darbenin kınandığını aktardıktan sonra; “Alpha Conde’nin bu üçüncü kere Cumhurbaşkanı olma sevdasının yarattığı ortamın ve bu sorumsuz davranışın da aynı şekilde kınanması gerektiği kanısındayım. Darbeyi doğrulamak veya meşru kılmak için demiyorum ama bazı durumlarda bu kargaşanın kaynağı darbe mağduru da olabiliyor aynı zamanda.” dedi. Belarus, Venezuela, Bolivya gibi pek çok ülkede anayasanın öngördüğü sınırları tanımayarak iktidarda kalmaya çalışan yönetimlerin adeta bir hastalık gibi yayıldığını ifade eden İnsel; Zambiya’da, seçimler sonrasındaki protestolar neticesinde barışçıl bir şekilde iktidarın el değiştirdiğini de aktararak aksi örneklerin de söz konusu olabildiğini ifade etti.
(Batı Afrika'nın Nelson Mandela'sı Alpha Conde'nin gözaltı sürecinde nerede tutulduğu bilinmiyor)
Venezuela'da "Muhalefet Masası" seçimlere yeniden katılıyor
İkinci olarak Venezuela’daki seçimleri gündemine alan İnsel; Venezuela’da üç yıldan beri yerel seçimlere katılmayan ‘Muhalefet Masası’’nın, Norveç aracılığıyla Meksika’da yürütülen görüşmeler sonucunda yerel seçimlere katılma kararı aldığını bildirdi. Buna karşılık yönetimin de seçimlerin serbest olması, katılımın engellenmemesi, demokratik kuralların uygulanması gibi güvenceler verdiğini ekledi. Seçimlerin muhalefetin de katılımıyla demokratik bir şekilde gerçekleşmesi durumunda Venezuela’nın; başta ABD tarafından uygulananlar olmak üzere kendisine yönelik uluslararası yaptırımlardan kurtulma beklentisi içinde olduğunu aktardı. Muhalefet ve iktidar arasındaki bu işbirliğinin yeni ve beklenmedik bir durum olduğuna dikkat çeken İnsel; “Bu ilginç bir gelişme doğrusu. Sonuçta muhalefet ile iktidarın ilk defa bir müzakere yapıp bir zeminde anlaştığı yeni bir dönem başlangıcı gibi gözüküyor.” dedi.
Bulgaristan genel seçimlerinde yine çoğunluk sağlanamadı
Diğer bir gündem olarak Bulgaristan’daki seçim sürecini ele alan İnsel; hükümetin kurulması aşamasında ikinci kez yapılan seçimlerde hiçbir partinin tek başına çoğunluğu sağlayamaması üzerine Cumhurbaşkanı tarafından koalisyon için ilk olarak ‘Böyle Bir Halk Var’ partisi lideri Slavi Trifonov’a görev verildiğini ancak Trifonov’un diğer partiler ile işbirliği yapmayı reddetmesi neticesinde hükümeti kuramadığını hatırlattı. Daha sonra bu görevin seçimleri kaybeden Boyko Borisov’a verildiğini ancak onun da başka hiçbir parti kendisi ile işbirliği yapmak istemediği için hükümeti kuramadığını; son olarak Cumhurbaşkanının Bulgaristan Sosyalist Partisi’ne hükümet kurma görevini verdiğini ancak Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin 240 delegelik mecliste yalnızca 36 delegesinin olmasından mütevellit birden fazla parti ile işbirliği yapmadan bir hükümet kurmasının imkansız olduğunu aktardı. Bu sebeple seçimlerin tekrarlanma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade eden İnsel, Ekim ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte parlamento seçimlerinin de tekrar yapılmasının söz konusu olabileceğini aktardıktan sonra; “2021 yılında Bulgaristan seçmenleri üçüncü kez parlamento seçimleri için sandık başına gidecek. Slavi Trifonov bu üçüncü seçimlerde oylarını daha da fazla arttırarak ya tek başına ya da kendisini destekleyen diğer iki parti ile çoğunluğu almayı ümit ediyor.”diyerek bu tekrarlanan seçim süreçlerinden bıkan çoğunluğun sandığa gitmeme ihtimalinin de önümüzdeki süreçte dikkate alınması gerektiğini ekledi.
(Bulgaristan'da üçüncü kez tekrarlanacak seçimlerde Slavi Trifonov oylarını daha da artırmayı ümit ediyor)
Üçlü bir koalisyon ihtimalinde Merkel aralık ayına kadar görevde kalabilir
26 Eylül’de de Almanya’da da seçimlerin olacağını ifade eden İnsel; son bir aya kadar kamuoyu yoklamalarında Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi ile Hristiyan Sosyal Birliği’nin seçimi kazanma ihtimallerinin yüksek gözüktüğünü, Yeşiller Partisi’nin de yükselişte gözüktüğünü, oy kaybeden partinin ise Sosyal Demokrat Parti olarak gözüktüğünü hatırlattı. Son bir ay itibariyle durumun tamamen değiştiğine vurgu yapan İnsel; Sosyal Demokrat Parti’nin son kamuoyu yoklamalarına göre oyların %25’ni alma potansiyeli taşıdığını aktardı. Sosyal Demokrat Parti’nin şansölye adayı Olaf Scholz’un seçmenler tarafından Merkel’in devamcısı olarak görüldüğünü; Olaf Scholz’un da kendisini böyle tanımladığını; Merkel’in partisinin şansölye adayı olan Armin Laschet’in ise yaptığı gaflar nedeniyle siyasal cazibesini kaybettiğini ekledi. Yeşiller Partisi adayı olan Annalena Baerbock’un beklenen performansı göstermemesi sebebiyle Yeşiller Partisi’nin oylarının düşüşe geçtiğinin iddia edildiğini ekleyen İnsel; tüm bunların yalnızca belli istatistiklere dayanan görüşler olduğunu nihai sonucun seçimle görüleceğini de vurguladı. Merkel hükümetinin Maliye Bakanı olarak Olaf Scholz’un muhafazakâr seçmenlere güven verdiğini ifade eden İnsel; Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi ile Hristiyan Sosyal Birliği’nin seçmenlerinin Olaf Scholz’un şansölye adayı olduğu Sosyal Demokrat Parti’ye doğru kaydığını aktardı. Bunu engellemek için, Olaf Scholz’un Yeşiller Partisi ve Sol Parti ile işbirliği yaparak bir sol hükümet kuracağı yönünde iddialarla karşı propaganda yapıldığını; Olaf Scholz’un ise Sosyal Demokrat Parti’nin sağ kanadını temsil etmesi sebebiyle bu konuda bir açıklama yapmaktan kaçındığını ekledi. Sosyal Demokrat Parti’nin sağ kanadının daha çok Yeşiller Partisi ile işbirliği yapmaya yatkın olduğunu, sol kanadının ise Sol Parti ile işbirliği yapmaya yatkın olduğunu aktaran İnsel; “Belki de Almanya’da ilk defa üçlü koalisyon hükümeti kurulacak.” dedi. Almanya’da şimdiye kadar ikili koalisyonların kurulduğunu vurgulayan İnsel; üçlü bir koalisyon ihtimalinde Merkel’in başbakanlığının Aralık ayına kadar uzama ihtimalinin konuşulduğunu aktardı.
Merkezileşme aşırılaştıkça yönetme kapasitesi kaybediliyor
Türkiye gündeminde de belli belirsiz bir Anayasa değişikliğinin konuşulduğunu ifade eden İnsel; bu Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanlığı sistemini güçlendirmeye yönelik olacağının ifade edildiğini; ancak halihazırdaki güçler birliğinin daha da nasıl güçlendirilebileceğinin merak konusu olduğunu ifade etti. “Bu güçlü dedikleri şeyin aynı zamanda çok güçsüz olduğu; çünkü merkezileşmenin aşırılaşması nedeniyle yönetme kapasitesini kaybettiğini pratikte gördük. Yönetememe krizleri şeklinde gördük, görüyoruz.” diyerek Anayasa değişikliği için gerekli 360 milletvekili de olmadan nasıl bir değişiklik öngörüldüğünü sürecin göstereceğini ifade etti. İnsel; “Erdoğanizm olarak tanımladığımız Cumhurbaşkanlığı sistemine dayanan bu otokratik yönetimin rasyonel davranışlar sergilediğini söylemek de pek kolay değil. Dolayısıyla öngörüde bulunmak da bu bakımdan kolay olmuyor.”diyerek sözlerini tamamladı.
(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Merve Avdan’a teşekkür ederiz.)